İpek Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hale Güney, Eski Çağ Tarihçisi olarak Eskişehir’de gerçekleştirdiği “Mihalıççık İlçesi Epigrafik Yüzey Araştırması” hakkında bilgi verdi.
Öncelikle yaptığınız çalışmalar hangi dönemi ve bölgeyi kapsamaktadır?
Projemiz Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ile bilimsel başkanlığımda Eskişehir İli’ne bağlı Mihalıççık ilçesini kapsacak şekilde yüzey araştırması olarak yürütülmektedir. Dönem itibariyle Hellenistik ve Roma dönemlerine odaklanmakla birlikte şu ana kadar bulduğumuz yazıtların tamamı Roma dönemine aittir (M.S. I. ve III. Yüzyıllar)
Proje hakkında bilgi verir misiniz?
Bu proje bugün Eskişehir’in kuzeydoğusunda bulunan Mihalıççık ilçesinde 2014 yılında ilk sezonu gerçekleştirilen ve 2018 yılına kadar sürdürülmesi planlanan epigrafik yüzey araştırması ile bölgede henüz keşfi yapılmamış. Yunanca ve Latince yazıtların keşfedilmesini, bulunan yazıtların Türkçeye ve İngilizceye transkripsiyonunun yapılarak epigrafik açıdan analiz edilmesini ve son olarak yazıtları bölge çalışmaları kapsamında yorumlayarak Phrygia, Galatia ve Bithynia bölgeleri üzerine yapılan araştırmalara yeni bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Hangi yazıtlar üzerinde çalışıyorsunuz?
2014 yılı sezonunda fragmanlar dâhil tamamı Antik Yunanca yayımlanmamış 22 yeni yazıt keşfettik. Bulduğumuz yazıtları kayıt altına alarak araştırma sonuç raporumuzu Bakanlık’a ve Eskişehir Arkeoloji Müzesi’ne ilettik. Yazıtların on tanesi bir nekropol yani mezar alanında bulundu. Diğerleri de köylerde devşirme malzeme olarak (duvarda, merdiven basamağı olarak vs.) tespit edildi. Yazıtların tamamı mezar yazıtları yani yaklaşık 2000 yıl önce bölgede yaşamış kişilere ait mezar taşlarıdır. 2014 yılı buluntularımız iki ayrı yayın halinde uluslararası indekslerce taranan dergilerde yayımlanmak üzere yayıma hazırlık aşamasındadır.
Yüzey araştırmalarının tarih araştırmalarına katkısı nedir?
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan Hoca’nın da belirttiği gibi yüzey araştırmaları bizim alanımızda bilimsel bir araştırmanın ilk aşamasıdır. Yüzey araştırması bir bölgenin arkeolojik potansiyelini ortaya koymada son derece etkilidir ve çalışılan bölgede ileride sistematik bir kazı yürütülüp yürütülemeyeceği konusunda bilimsel veriler sunarak size yol gösterir. Mihalıççık, Antik Çağ’da Phrygia, Bithynia ve Galatia bölgelerinin çakıştığı son derece önemli bir geçiş bölgesinde bulunmasına rağmen bugüne kadar epigrafya odaklı bir araştırma yapılmamıştır. Mihalıççık’ın kuzeyi ve kuzeydoğu kısımları Roma/Bizans dönemindeki doğu askeri rotası ya da diğer adıyla “Hac yolu” üzerinde kaldığı için önemli bir mevkideydi. Bölgedeki yerel halkı önceleri Phrygler oluşturuyordu. Ancak M.Ö. III. yüzyılda Orta Avrupa’dan gelen Galat kabilelerinin yerleşmesiyle bu durum değişti.
Roma döneminde bu bölge Roma imparatorluk mülkü olan ve isimleri bilinmeyen yedi köyden oluşan Choria Considiana’nın kuzeyine ve görünüşe göre Beyköy, Güreş ve İkizafer köyleri ve çevresini kapsayan bir diğer mülke (Plancius) ev sahipliği yapıyordu. Bu nedenle söz konusu yüzey araştırması bu iki mülk hakkında çok sınırlı olan bilgilerimize yenilerini ekleyerek bu mülklerin nasıl işletildiğini, ekonomik kaynaklarının neler olduğunu ve mülk sakinlerinin sosyal ve ekonomik durumunu aydınlatacak potansiyele sahiptir. Dolayısıyla, bütün bu unsurlar bölgeden elde edilecek epigrafik malzemenin önemini artırmaktadır. Bulunan ve bulunacak olan yazıtlar sadece bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı hakkında değil, ayrıca Galat isimleri, bölgedeki diğer yerel isimler ve isimleri ve lokasyonu bilinmeyen köy yerleşimlerine ilişkin önemli veriler sunacak potansiyele sahiptir.
Bu kapsamda yazıtlar bahsedilen konular hakkında veri sunacak en önemli malzeme grubudur. Ayrıca araştırmanın bölgede Phryg dinsel ve kültürel öğelerinin ne kadar devam ettiği ve bölgenin ne oranda Galat kültürünün etkisinde kaldığı konusunu da aydınlatabileceği öngörülmektedir. Sonuç olarak projemiz Roma Dönemi Anadolu’sundaki kırsal ekonomi, sosyo-kültürel yapı, Yunan ve Latin dili onomastik çalışmalarına katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Türkiye’de bu tür çalışmalar nasıl ve ne tür zorluklarla yapılıyor?
Bu çalışmaları yürütmek için elbette araştırma fonlarına ihtiyaç var. Tübitak ve Türk Tarih Kurumu gibi kurumların araştırma desteklerine başvuruyoruz. Bağlı bulunduğumuz üniversitelerin bilimsel araştırma projeleri koordinasyon birimine başvuruda bulunabiliyoruz. Bir başka alternatifi ise çeşitli kurum ve kuruluşlardan sponsorluk almak. Biz 2014 yılında son derece mütevazı bir bütçe ile oldukça verimli bir sezon gerçekleştirdik. Yeri gelmişken burada sağladıkları izin için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na teşekkür ederim. 2014 yılı sezonumuz tamamen İpek Üniversitesi araştırma fonu ile desteklendi. Bu vesile ile projemize inanarak maddi-manevi desteğini esirgemeyen başta Rektörümüz Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan’a ve üniversitemize teşekkürü bir borç bilirim.
Çalışmada nasıl bir yöntem kullanıyorsunuz?
Araştırma yapılan bölgelerde koruma kurullarının sit alanı ilan ettiği ve daha önce herhangi bir bilimsel araştırma yapılamamış mevkiler elbette önceliğimiz oluyor. Mihalıççık’ta bu şekilde Eskişehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından tespit edilip tescil edilen pek çok sit alanı bulunmaktadır. Bunun dışında köylerde bir fizibilite çalışması yapıyoruz. Muhtarlıklara ve yöre halkına yakın çevrelerinde epigrafik bir malzemeye rastlayıp rastlamadıklarını soruyoruz. Bu tür antik dokunun olduğu yerlere odaklanarak o bölgeyi yürüyerek yani adım adım tarıyoruz. Yazıtlar bulunduktan sonra ise envanter çalışması kapsamında fotoğraflanıyor, ölçüleri kaydediliyor, yazıtın ilk okuması ve GPS ölçümleri yapılıyor. Son olarak da yazıtın kâğıt kopyası yani estampajı alınıyor.
Siz sahada çalışırken yöre sakinlerinin tepkisi nasıl oluyor?
Tabi son derece “meraklılar”. Öyle sanıyorum eskiden daha yardımsever ve iyi niyetli yaklaşımlar oluyordu. Şimdi kendilerine amacımızı anlatmamıza rağmen bizi hazine avcısı gibi görüyorlar. Maalesef araştırma yaptığımız yerlerde metrelerce derinlikte açılmış kaçak kazı çukurları gördük. Bölgede kaçak kazılar son yıllarda ciddi miktarda artmış durumda. Dolayısıyla köylüler bize fayda sağlayacak yazıt bulunan mevkileri bilseler de paylaşmak istemeyebiliyorlar. İncelediğimiz bir yazıt özellikle kaçak kazılar sırasında parçalanmış haldeydi. Yazıtı bir puzzle gibi toparlamak ve okumak çok uğraştırdı. Sonunda da maalesef eksiklerle yazıtın transkripsiyonunu yapabildik. Sonuçta iki kat işimiz zorlaştı. Bütün bu tahribatı elbette Bakanlık raporumuzda belirttik. Bölge insanına tarih bilincinin verilmesi gerekiyor. Yoksa içinde altın olduğunu zannedip yazıtı taşıyan doğal taş bloğunu balyozla parçalayan zihniyetle maalesef hep karşılaşacağız. Arazideyken yakaladığımız her fırsatta 7’den 70’e yöre halkıyla konuşmaya ve tarihi dokunun ve eserlerin önemini anlatmaya çalışıyoruz.
Yazıtlara yönelik bir yüzey araştırması yapan bilim insanı olarak nasıl bir heyecan yaşıyorsunuz? Meslektaşlarınızı bu sahada çalışmaya özendirmek adına neler söylersiniz?
Yüzey araştırmaları genellikle yaz aylarında ortalama 40 dereceye varan sıcakta (bazı bölgelerde bu sıcaklık elbette daha fazla) ve çoğunlukla yerleşim merkezlerinden uzakta yapılan son derece yorucu ve emek isteyen araştırmalar. Saatlerce yakıcı güneşin altında çalışmanız ve kilometrelerce yürümeniz gerekiyor. Zaman zaman tehlikeleri de barındırıyor. Kazaya sebebiyet verecek kadar bozuk yollar, akrep, yılan, zehirli kene vs. Ama bütün bunlara rağmen yeni yazıtlar keşfetmenin verdiği heyecan ve mutluluk paha biçilemez. Neredeyse 2000 yıl öncesinde taşa yazılmış satırları okumak ve unutulup gitmiş yosun bağlamış o satırlara yeniden ses vermek çok güzel.
Ayrıca arazi çalışmaları ister kazı ister yüzey araştırması olsun bizim için rutin ve zaman zaman boğucu ofis yaşamından kaçma fırsatı bulduğumuz bir mola. Gürültülü şehir yaşamından sonra gittiğinizde dünyanın aslında ne kadar sessiz bir yer olduğunun farkına vardığınız sanki ayrı bir dünya. Bir de o sessizlikte alınan molalarda ardıç ağaçlarının dibinde demleyip içtiğiniz çay gibisi yok. Şimdiden 2015 sezonumuzu sabırsızlıkla bekliyorum. Tabi çalıştığınız ekibin iyi ve uyumlu olması da önemli. Mesela araştırma ekibimizde Tarih Bölümümüzde Araştırma Görevlisi olan Erman Yanık da yer alıyor. 2014 sezonunda ilk defa bir yüzey araştırmasında yer almasına rağmen gerçekten çok iyi iş çıkardı ve araziyi de çok sevdi. Öyle sanıyorum ki Erman’a şimdi “hadi yarın araziye çıkıyoruz” desem tek soru sormadan hemen gelir.
Yazıtlarda ortaya çıkan özel an ve anılardan anekdotlarınız var mı örnekler verebilir misiniz?
Bulduğumuz mezar yazıtlarından üçünde epigram denilen şiirler var. Bunlar Yunancada belli bir vezinle yazılıyordu ve mezarı yaptırana son derece pahalıya mal oluyordu. Böyle şiiri içeren mezar yazıtlarından biri 20 yaşında vefat etmiş ve arkasında üç öksüz bırakmış Erate isimli bir kadına aitti. Bu örnekte olduğu gibi neredeyse 2000 yıl öncesinde yaşanmış acı ve zamansız bir ölümü anlatan dokunaklı dizeleri yüzlerce yıl sonra ilk kez siz okuyor ve bunu bilim dünyasıyla paylaşıyorsunuz.