Basında çıkan son haberlere göre geçtiğimiz yılın son günlerinde Türkiye’deki birçok şehirde bulunan Göç İdaresi ofisleri, Rusya Federasyonu vatandaşlarının oturum izin alma işlemlerini aniden durdurma kararı aldı.
Geçtiğimiz yıl boyunca Türkiye’de kalıcı olarak ikamet eden Rusların sayısının oldukça arttığı hepimizin malumu. Bu sayının artmasının temel sebebi: Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’nın Doğusunda askeri operasyon düzenleme kararını desteklemeyen Rusların ülkemize göç etmesinden kaynaklandığı da açıktır.
Kaldı ki evvelden Ermenistan’a göç eden Ruslar bile Türkiye’ye taşındılar.
26 Aralık 2022 tarihinde birçok başvuru reddedildiği sırada bazıları, “10 gün içinde ülkeyi terk edin” uyarılarını aldılar.
Peki ülke, dört bir yandan herkesi göçmen veya sığınmacı kabul ederken Ruslara karşı bu sıkı uygulamaların sebebi acaba nedir?
Son zamanlarda Türkiye’deki Rus göçmenler, kendi örgütsel yapılarını oluşturuyorlar.
Rusya’dan gelen “aktivist” Eva Rapoport liderliğindeki “Ark” örgütü, İstanbul’daki göçmenlerin merkezi haline geldi.
Son dönemde göçmenlerin barınma ve geçici iş bulmalarına yardımcı olma amacıyla başlayan bu yapıların faaliyetleri her geçen gün politize oldu.
Bu göçmenlerin birçoğu Vladimir Putin’in devrilmesini talep eden Rus muhalif aktivistlerden oluşuyor ve halka açık etkinlikler/ konferanslar düzenliyorlar.
Mesela geçenlerde Ermeni asıllı Rus gazeteci Yelena Srapyan, Antalya’da böyle bir konferans düzenledi.
Göçmen Rusların yoğun bulunduğu Antalya gibi şehirlerde geniş çaplı bir dizi başka etkinliklerin de planlandığı sosyal medya hesaplarında açıkça görülüyor.
Organizatörler, göçmenler için kalıcı eğitim kursları ve sosyal medya/ konvansiyonel medya oluşturmayı da planlıyor.
Peki tüm bunlar neden Türk yetkililerini rahatsız etti?
Rus muhaliflerin Putin’i devirme arzusunun yanında Batı’ya olan büyük sempatileri ve bir dizi Amerikan vakfından fon aldıkları büyük bir sır değil.
Örneğin: Soros Vakfı, Ulusal Demokrasi Enstitüsü (NDI) ve Ulusal Demokrasi Vakfı (NED).
Hepimizin malumu olduğu gibi bu Amerikalı kurumların tamamı, Türkiye’de devletin aleyhine olan her türlü yapıyla işbirliği içerisindedir; buna en basit örneklerinden birisi de FETÖ terör örgütüdür.
Dönemin FETÖ Emniyet İmamı ve terör örgütü elebaşı Gülen’in en yakın eski arkadaşlarından Kemalettin Özdemir’in, vakti zamanında Gülen ile Soros arasındaki yakın temaslardan bahsettiğini unutmayalım. Özdemir, FETÖ’nün yurtiçi ve yurtdışındaki okullarının Soros Vakfı ile yakın işbirliği içerisinde çalıştığını da doğruladı.
FETÖ’nün 2016 yılında Türkiye’de izlediği politikaların aynısını Soros, 2012 yılına kadar Rusya’da sürdürüyordu. Bunu da unutmayalım.
O dönem Soros’un yapılanmalarında bulunanlar, bugün Türkiye’de “Muhalif Ruslar” olarak iktidar değişikliğinden bahsediyorlar.
Tüm bunlar göz önüne alındığında, Türk makamlarının Rusya’dan gelen göçmenlere yönelik yaklaşımını doğal buluyorum.
Yaşananlara liberal bir perspektiften bakmak ve genişlemiş Rus diasporasının siyasallaşmasına izin vermek, Türkiye’deki Amerikan Vakıfları ve FETÖ’nün kalıntılarıyla yakından bağlantılı yeni bir yapılanmanın çıkmasına yol açabilir. Bu durumda, sonuçları tahmin etmek oldukça zor olacaktır.