Türkler, Ruslar, Çinliler, BRICS ya da ŞİÖ üyesi ülkelerin uzmanları değil bizzat Amerikalılar Washington’un küresel gücünün irtifa kaybettiğini tespit ediyor. 2024 seçimlerinin hem demokratlar hem de cumhuriyetçiler tarafından 250 yıllık ABD demokrasi tarihinin en önemli seçimi olarak tanımlanmasının arkasında bu güç kaybının getirdiği sorunların yattığını söylemek mümkün. 30 Ekim’de Wisconsin’de coşkulu kütlesine hitap eden Donald J. Trump, “Biz ciddi bir düşüş yaşayan ülkedeyiz. Ve bunun gerçekleşmesine müsaade edemeyiz.” diyor.
Make America Great Again, “Amerika’yı Yeniden Muhteşem Yap” İngilizce kısaltması “MAGA” olan slogan bu kaygının bir ürünü. Karşı cephedeki demokratların ise dişe dokunur ayırt edici bir sloganı yok. Demokratlar özetle Trump’un Hitler zihniyeti taşıdığı, anti demokratik eğilimleri temsil ettiği, ırkçı sexist ve kadın düşmanı olduğu gibi argümanlarla kampanya yürütüyorlar. Genel görüş: Demokratların müesses nizamla daha uyumlu olduğunu yönünde…
2024 seçimlerinde göçmen sorunu, LGBT hakları gibi başlıklar toplumsal kutuplaşmanın daha da derinleşmesine vesile oluyor. Taraflar rakibinin kazanmasını kıyamet olarak olarak tanımlıyor. Bu sertlik de seçim sonuçlarına ilişkin meşruiyet tartışmalarını çoktan alevlendirmiş durumda. Kısaca ABD seçimini yapmakta zorlanıyor. Yapılacak olan seçimin şu veya bu şekilde bir bedeli olacağı anlaşılıyor. 6 Ocak Capitol Hill baskını gibi olayların tekrar etmesi endişesi büyüyor.
Bundan 15 yıl önce böyle iç tartışmalara yönelmiş ve bir çıkış arayan ABD tablosunu kuşkusuz çok az kişi tahmin edebilirdi. Küreselde düzeyde Washington, Irak ile Afganistan’da yürüttüğü yıkıcı savaşlarla korkutucu bir caydırıcılığa ve üne sahipti. Amerikan demokrasisi tanklarını istediği coğrafyaya özgürce sürebilir gibi duruyordu. Bu dönemde iç dinamiklerin göz ardı edildiği ABD okumaları Amerikan gücünün sınırlarını tespit etmede başarısız oldu ve medya kuruluşları da oluşan yeni durumu takipçilerine önceden haber verecek birikimden yoksundu.
ABD’yi ABD’den izlemek
Harici Medya, masa başından ABD’yi analiz etmek yerine bu önemli tarihsel kesitte Türk medyasında bir ilke imza attı. Harici ekibi sabırlı bir çalışmayla yaklaşık bir ay boyunca New York, Washington DC, Pennsylvania, Los Angeles ve Rhode Island’da politikacılar, uzmanlar, akademisyenler, gazetecilerle görüştü. Halka mikrofon uzattı. “Rüyadan Uyanırken” belgeseli bu çalışmanın ürünü olarak ortaya çıktı.
Dünyanın en etkili siyaset bilimcilerinden Prof. Norman Finkelstein, Emekli Büyükelçi ve Eski Savunma Bakan Yardımcısı Chas Freeman, ABD Dışişleri Bakanlığı eski danışmanı emekli albay Rich Outzen, New York’tan bağımsız senatör adayı Diane Sare, Türk asıllı ünlü Amerikalı gazeteci ve siyasî yorumcu Cenk Uygur, Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Jonathan Winer, ünlü aktivist ve bağımsız Kongre adayı Jose Vega, New York Şehir Üniversitesi’nden göç uzmanı Prof. Immanuel Ness, New York Genç Cumhuriyetçiler Kulübü Yöneticisi Viswanag Burra ile belgesel kapsamında geniş mülakatlar yapıldı.
“ABD otokratik bir devlet!”
1972 yılında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın Çin ziyaretinde tercümanlığı yapan Eski Savunma Bakan Yardımcısı Chas Freeman ülkede gelinen noktanın tehlikeli olduğunu düşünenlerden.
Yaklaşık 250 yıllık Amerikan demokrasinin tehlikede olduğunu düşünen Freeman, demokrat ve cumhuriyetçilerin “birçok konuda aynı olduğunu” söylüyor.
Freeman, “Aslında seçeneklerin çok sınırlı olduğu ve seçmenlerin bundan memnun olmadığı düopol yani otokratik bir sistemimiz var.” eleştirisini getiriyor ve ekliyor:
“Cumhuriyetin çöküşüne şahit oluyoruz. 240 yılı aşkın süredir bizi biz yapan anayasal düzenin! İki buçuk asır önce Philadelpia’da Anayasa Konvansiyonu’ndan sonra Benjamin Franklin dışarı çıktığında kendisine ‘Bize ne verdiniz?’ diye sordular. O da dedi ki: ‘Bir cumhuriyet! Eğer onu koruyabilirseniz.’ Bence cumhuriyetimizi kaybediyoruz…”
Genç Trumpçular öfkeli!
Amerikan tarihinde Eski Başkan Richard Nixon’dan CIA kurucu Allen Dulles’e sayısız elitin bir dönem üyesi olduğu New York Genç Cumhuriyetçiler Kulübü bugünlerde adeta Trumpizmin kalesi.
Kulübü Yöneticisi Viswanag Burra, demokratlara karşı “kesin bir galibiyet” almaları gerektiğini belirtiyor: “Her iki taraf da yüzde 56 – 57 gibi büyük bir galibiyet almadığı sürece kimse seçimlere inanmayacak. Mutlak bir zafere ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde seçim sistemine olan güveni yeniden tesis etmeye başlayabiliriz.”
Cumhuriyetçi Parti içinde Trumpizmin sert çizgisini paylaşan Burra, demokrat partinin parçalanması gerektiğini düşünüyor:
“Demokratların önce kaybetmesi, iki kez kaybetmesi ve bölgesel bir parti haline gelmesi için parçalanması gerekiyor.”
“Unutmayın iç savaş yaşadık”
Ülkedeki kutuplaşmanın gerçek sorunların üzerini örttüğünü düşünen Atlantik Konseyi Uzmanı Rich Outzen, Rüyadan Uyanırken belgeselinde bir hatırlatma yapıyor: “Unutmayın biz 1860’da bir iç savaş yaşadık. Bir dereceye kadar ABD hükümet sistemi ve genel olarak yönetim biçimimiz kavgaya davet eder şekilde tanımlandı. Yaptığımız şey kavga etmek.”
Ülkedeki göçmen sorunun “milli güvenlik sorunu” haline geldiğini öne süren Outzen,”Güney sınırlarımızda kapı açık. Ben de oradaydım. ve bir bariyer, fiziksel bir bariyer inşa etmek için bazı girişimler oldu. Biden yönetimi sırasında en az on ila 12 milyon arasında insan sınırı yasadışı yollardan geçti.” diyor.
“Artık ABD’de hiçbir şey çalışmıyor”
Amerikalı düşünür dünyaca tanınan siyaset bilimci Prof. Norman Finkelstein ise sistemin bütünüyle tıkandığı ve işlemediğini vurguluyor. Amerikan gücünün “parabolik bir düşüş evresinde” olduğunu öne süren Finkelstein seçim sisteminin baştan sona yozlaştığını aktarıyor:
“Çoğu insan nispeten küçük bir meblağ karşısında satın alınabilir. İstenilen büyük bir meblağ olsa bile yönetici elitler o kadar zengin ki herkesi satın alabilirler. Ve artık burada gerçekten hiçbir şey çalışmıyor. Hiçbir şeyin işlememesine yol açan işlevsizlikle aşırı yozlaşmanın birleşimidir.”