RÖPORTAJLIK Ekibi olarak mikrofonlarımızı gençlere uzattık. Gezi Olaylarında sokaklara çıkan, gençlik içinde mücadele veren, üniversitelerde gençlik siyaseti yapan gençlik örgütleriyle gündemi değerlendirdik. Röportaj dizimizin 4.bölümünde Türkiye Gençlik Birliği’ni ağırlıyoruz.
TGB adına Genel Sekreter Olgu Özdemir ile yaptığımız röportaj şu şekilde;
Üniversitelerde yeni eğitim dönemi başlıyor. Sizin bu dönemde gençlikten beklentileriniz neler? Örgütlenme ve mücadele anlamında nasıl bir yıl bekliyorsunuz?
AKP’nin tek başına iktidar olamadığı yeni bir manzara var karşımızda. Tabi bu kitlelerde bir rehavet, rahatlama duygusu yarattı. Bunun üzerinden atlamamak lazım. Öncelikle AKP’nin bu şekilde geriletilmesinde; 19 Mayıs’lardan, Silivri eylemlerine ve Gezi Eylemleri’ne kadar Türk Milleti olarak hakkımızı teslim etmemiz gerek. Daha büyük mücadelelerin içine gireceğimiz bir süreç var önümüzde. AKP’nin yıllardır sürdürdüğü açılım, anayasa vb. politikaların iflas ettiği net bir şekilde görülüyor. Bunun yanında PKK tehdidi ve sınırların silikleşmesine bağlı olarak yaşananlar gençliğe büyük sorumluluklar yüklüyor. Şehitler verdiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Vatanın bütünlüğü konusu üniversite gençliğinin de hassasiyetinin yüksek olduğu konuların başında gelmiştir. Özellikle 2008 yılındaki Mehmetçik eylemleri ve geçtiğimiz dönem yapılan büyük Atatürk ve Bayrak yürüyüşleri bunun en somut göstergeleridir. TGB, bu hassasiyetler temelinde her zaman olduğu gibi en geniş öğrenci birliğini sağlayacak ve Türkiye’nin bütünlüğü mücadelesinin en önemli öznelerinden olacaktır.
‘ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ GELECEĞİNE KAYGIYLA BAKMAKTADIR’
Üniversitelerdeki en büyük sorun, en büyük eksik sizce nedir?
Üniversitelerimiz en çok gerici-baskıcı politikalardan, bilim düşmanlığından ve niteliksiz eğitimden çekiyor. Gerici-baskıcı iktidarlarla bilim zaten bir arada var olamaz. Onların anlayışları; üniversite kürsülerine müritlerini yerleştirmek ve üniversitelerin etkisizleştirmektir. Tabi ki kafayı bilimi geliştirmeye değil de buna takan bir anlayışın yönettiği ülkede nitelik bakımından yerlerde sürünen bir eğitim düzeyi de kaçınılmaz oluyor. Tüm bu zorluklara ve kısıtlı imkanlara rağmen üniversitelerimizde hala çok güzel ve büyük işlere imza atan bilim insanları ve öğrenciler var. Bu da ülkemizin insan kumaşının ne kadar dayanıklı olduğunu gösteriyor.
Üniversite; bizler açısından hayatın belli bir döneminde meslek sahibi olmak için geçirilen zamandan ibaret değildir. Şuanki haliyle, üniversiteler bırakınız akademik eğitimi, adeta meslek edindirme kurslarına çevrilmiştir. Hatta bu işe de yaramamaktadır, bir çok mezun mesleklerini yapamaktadır. Üniversite öğrencisi geleceğine bu anlamda kaygıyla bakmaktadır.
Üniversiteler; bir öğrencinin kültür-sanat ürettiği ve bilimsel olarak geliştiği merkezler olmalıdır. Gençliğin toplumsal meselere karşı sorumluluğunu hayatla buluşturacak yöntemler bulmak üniversite eğitiminin en önemli amaçlarından olmalıdır. Bu bağlamda; son yıllarda işlevsizleştirilen komisyonlar ve etkisizleştirilen topluluklar üniversite gençliğinin bu konudaki enerjisine karşı durmaktadır.
Son olarak, antidemokratik uygulamalar yaygınlaşmaktadır. İstanbul Üniversitesi iradesiyele seçilen Raşit Tükel Hocamızın rektörlüğünün engellenmesi en canlı örnektir. Tayyip Erdoğan’ın AKP’ye ilçe başkanı atar gibi üniversitelere rektör ataması tarafımızdan kabul görmemektedir.
Gezi’den sonra baktığınızda nasıl bir gençlik görüyorsunuz? Gezi direnişi üniversite siyasetinde neleri değiştirdi?
Gezi Parkı ve Haziran Direnişi her şeyden önce siyasete ilişkin geleneksel kalıpları çok geniş kitleler nezdinde yıktı. Neydi o kalıplar? “Olaylara karışma evladım”dan tutun da “bu ülkeyi sen mi kurtaracaksın abi”ciliğe kadar uzanan ve kökü 12 Eylül apolitizminde olan birçok şey. Tabi mesele bu kadar basit değil. Gezi’nin Türkiye siyasetine etkileri uzun yıllar çalışılacak, teorik anlamda da ufkumuzu genişletecek bir mesele. Ancak en yalın şekilde ifade edecek olursak şunu söyleyebiliriz: Türk milleti ve gençliği kendilerini birleştiren ortak değerlere sarılarak – Türk bayrağı ve Mustafa Kemal portreleri – gerici bir iktidara isyan bayrağını kaldırdı. Ve bunu aynı zamanda yeni bir ruhla yaptı. O ruhu katan da bizim kuşağımızdır.
HDP PARLATILIYOR
Biraz da ülke gündemine geçelim. 7 Haziran seçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
En başta da ifade etmiştim. AKP’nin geriletilmesi noktasında bir başarı varsa bu eylemleriyle iktidarı adım adım gerileten Türk milletinin başarısıdır. Bu gerçeğe gözlerini kapayanlar bugün HDP’yi parlatıyor. Dün de AKP-Cemaat çelişmesinde Fetullah Gülen’den medet umuyorlardı. O zaman da AKP-Cemaat çelişmesini aslında halk hareketinin yarattığını göremediler.
Tabi yine bu süreçte HDP’nin Türkiye büyük sermayesi ve Amerikancı çevrelerce parlatıldığını görüyoruz. Bunu ABD’nin Ortadoğu siyasetlerinden bağımsız görmüyoruz. Sistem, AKP’ye karşı olan haklı öfkeyi sistemiçi hale getirmek ve bölücülüğün önünü açmak için HDP projesini ön plana çıkarttı.
TGB ESKİ GÜCÜNÜ KAYBETTİ İDDİALARI
TGB’nin gücünü kaybettiği, eskisi gibi büyük eylemler yapmadığı söyleniyor. Bu iddialar hakkında neler söylersiniz?
TGB hakkında söylenen o kadar çok şey var ki. Dikkat ettiyseniz başka bir gençlik örgütü hakkında bu kadar söylenti, kara propaganda ve benzeri şeyler bulamazsınız. Bunun bir sebebi var elbette. Amerikan askerinin başına çuval geçiren gençlik örgütüyüz. Ergenekon-Balyoz davaları süreçlerinde herkes kem küm ederken bu ülkenin subaylarını ve aydınlarını cesurca savunmuş gençleriz. Bu doğru ve kesin tavırlarımız bugüne kadar bizi hep büyüttü. Söylentilerden değil olgulardan hareket etmek lazım. Geçtiğimiz dönem çuval eylemimiz tüm dünyanın gündemine girdi ve her ulustan ezilen kesimlerin vicdanına su serpti. 18 Mart’ta valilik tarafından yasaklanan Çanakkale’de on bin kişiyle yürüdük. TGB bugün harekete geçirebildiği potansiyel ve yaygınlık bakımından gençlik hareketi tarihine damgasını vurmuş bir örgüt. Tabi biz de başardıklarımızın daha da üzerine çıkmak için durmadan çalışacağız. Örneğin şu anda yaz kamplarımızı yapmaktayız. Bu yaz sürecinde Türkiye’nin farklı bölgelerinde dört kamp gerçekleştiriyoruz. Bu kamplara yüzlerce arkadaşımız katıldı. Bütün kurumsal verilerimiz TGB’nin büyümeye devam ettiğini göstermekte. Türkiye tarihinde 9 yıl boyunca dağılmayan ve sürekli büyüyen tek örneği yarattık.
Yaz kamplarınız hakkında da biraz bilgi alalım.
Yaz kamplarımız bölge bölge gerçekleşiyor. Akdeniz, Ege, Marmara vb… Her yıl düzenlediğimiz kamplarımızı bir sonraki seneye ilişkin anlayışlar belirleme, geçmişten dersler çıkarma ve ortak aklı işletmek bakımından çok önemli görüyoruz. Çok verimli tartışmalar, zengin fikirler ortaya çıkıyor. Yaptığımız büyük işlerin ilk tohumları hep o kamplarda atılmıştır.
Antiemperyalist Gençlik Birliği’nde de aktif roller oynuyorsunuz. Dünya Antiemperyalist Gençlik Birliği ve çalışmaları hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?
2014 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde topladığımız Dünya Anti Emperyalist Gençlik Kurultayı’nın sonunda bu birlik kuruldu. Şu an 30 civarı ülkeden onlarca gençlik örgütü bu birliğin üyesi ve katılımlar artmaya devam ediyor.
Orta Doğu bugün emperyalist savaşın taşındığı coğrafyaların başında geliyor. Dünya Anti Emperyalist Gençlik Birliği de başta Orta Doğu olmak üzere emperyalist devletler nereye musallat olursa onlara oradan bir karşılık vermek için çalışıyor. Bunun için farklı ülkelere destek ziyaretleri, ortak eylemler ve basın açıklamaları düzenliyoruz.
Kadınlara toplumsal baskı devam ediyor. Taciz, tecavüz, şiddet, cinayet durmuyor. Sebepleri nedir sizce?
Bugün kadına baskı ve şiddet tüm toplumlarda olan bir sorun. Ancak Türkiye burada açık ara önde giden ülkelerden. Demek ki diğer toplumlarda görülen erkek egemen baskının ötesinde başka şeyler de var ülkemizde bunu bir durup düşünmek lazım.
13 yıllık AKP iktidarı döneminde kadına yönelik şiddet olaylarının gözle görülür bir şekilde arttığını biliyoruz. Burada meseleyi AKP’nin nasıl bir toplum kurmak istediğinden bağımsız okuyamayız. AKP’li siyasetçilerin ağzından “kadın mıdır kız mıdır?”, “tecavüze uğrayıp çocuğu aldırıyor, niye çocuk ölsün anası ölsün” gibi sözler kadını tüm toplumun gözü önünde aşağıladı ve hedef gösterdi.
Kot pantolon tahrik sayıldı düşünebiliyor musunuz? Tabi burada hedef alınan belli bir kadın modeli de var. Gericilik kendine çizilen sınırların dışına çıkan kadınlardan rahatsız. Onları itibarsızlaştırmak için sürekli söylem üretiyor. Bir de aynı zihniyet emniyet ve yargıya yansıyınca zaten ortada denetim ve cezalandırma mekanizması diye bir şey de kalmıyor. Özgecan Aslan cinayetine karşı yükselen kitlesel duyarlılık ve yapılan büyük eylemler bu sorunun çözecek potansiyeli göstermiştir. Ardından gelen benzeri olaylarda da bu hassasiyet artarak devam etmiştir. Cumhuriyet Devrimi ve laiklik kadının da içinde olduğu bir toplumsal yaşam örgütledi. Bu sorunun çözümü bu çizgide yürütülecek mücadelenin genişlemesinden geçmekte.
‘AÇILIM, TÜRKİYE’Yİ YUGOSLAVYALILAŞTIRMA PROJESİYDİ’
Ciddi bir sıcak gündem var. Bir yandan çatışma, saldırı haberleri diğer yanda emniyetin terör operasyonları. Siz bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu manzara bir günde ortaya çıkmadı. Bunun bir arka planı var. Türkiye açılım, çözüm adı altında yıllarca AKP-PKK ortaklığında ABD kökenli projeleri uygulamaya soktu. Bu Türkiye’yi Yugoslavyalılaştırma süreciydi. Ve şimdi çatışmalar yeniden başladı. Bizim bu konuda hiçbir tereddütümüz yok. Milletimizin safındayız ve elbette TSK’nın yanındayız. Ancak bugüne kadar PKK’nın meşruiyet zeminini arttırmasının, kendine güç toplamasının en önemli sorumlusunun AKP iktidarının olduğunu biliyoruz.
Yaşanan kaos ortamının sebebi hükümet boşluğu deniyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Bu yaşananların kökü AKP’nin tek başına iktidar olduğu yıllardaki politikalardan kaynaklanıyor. PKK’nın güç toplamasına o yıllarda olanak sağlandı. Bu sorunun çözümü; açılım politikalarının terk edilerek, PKK’nın temizlenmesi ve toplumumuzun birlik ve kardeşlik zemininde yeniden örgütlenmesidir. Barışın da formülü budur… Sorun hükümet boşluğu değil, milletin bu konudaki iradesinin parlamentoda temsil edilmemesidir.
AKP-CHP ARASINDAKİ KOALİSYON GÖRÜŞMELERİ
CHP ile AKP arasındaki koalisyon görüşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Olur da koalisyon kurulursa tepkiniz ve yaklaşımınız ne olur?
Öncelikle şunu görelim. AKP-CHP koalisyonu; batının, TÜSİAD’ın, MHP’nin ve HDP’nin önerdiği seçenekti. Yani emperyalist merkezlerden sermaye çevrelerine oradan da meclis içindeki siyasi partilere hepsinin önerisi aynıydı.
AKP-CHP koalisyonunun uygulanma koşulları bellidir: Batının talepleri de bu yönde. Açılımı sürdür ve bölünme sürecini tamamla. Yaklaşan ekonomik krize karşı emekçi halkın boğazına çöken neoliberal politikaları uygula. Zaten görüşmelerin bu zeminde gerçekleştiğini her iki tarafta ayrı ayrı ifade etmiştir.
Biz buradan olumlu bir koalisyon beklemiyorduk. Koalisyonun kurulamamasıyla da sistemin seçeneğinin tükendiği görülmüştür. Bölücülüğü yükseltecek ve neoliberal politikalara devam edecek her türlü iktidara karşı tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye mücadelemiz olduğu gibi devam eder.
Bu yıl Yunanistan’da Syriza büyük umutlarla seçildi. İspanya’da da Podemos ciddi bir başarı kazandı. Türkiye’de de HDP’yi bu partilere benzetenler çıktı. Hatta Selahattin Demirtaş’a Türkiye’nin Tsipras’ı diyenler de oldu. Dünyada ve Türkiye’de solun bu gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an görünen o ki SYRIZA hükümeti büyük ölçüde Troyka’nın taleplerini kabul etti ve o çerçevede bir kemer sıkma politikasını uygulamaya koydu. Bunun olumlanacak bir tarafı yok. Tabi batıya olan ılımlı yaklaşım bakımından Demirtaş benzetiliyorsa eğer bu doğru. Zira kendisi de en son NATO’yu göreve çağırmıştı.
Konuya dönecek olursak. SYRIZA her şeye rağmen şu an uyguladıklarının tam zıttı taleplerle yola çıktı. AB üyesi bir ülke için borçları yapılandırma, kemer sıkmaya karşı çıkma, üretimi ve kamulaştırmayı savunma ileri vurgulardır. Oldukça hazırlıksız ve tecrübesizdi. Şu anki uygulamalara SYRIZA içinden karşı çıkan ama parti içinde kalıp direnen kuvvetler var. Dolayısıyla peşin hükümlü olmadan izlemek ve olumlu adımları desteklemek gerek. Elbette yanlışları da eleştirmekten çekinmeyeceğiz.
Son olarak roportajlik.com okurlarına neler söylemek istersiniz?
Her şeyden önce bizlere burada kendimizi ifade etme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Röportajlık özgün ve başarılı bir fikir. Yaptığı işlerle de bu fikrin altını doldurmaya devam ediyor.
Yeni dönemde özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde hepimizin üzerine düşenler olacak. Mücadele mevzilerinde görüşmek üzere!
Ercan Deniz Küçük