Alpaslan Türkeş 1917’de Lefkoşa’da doğdu. 1954’te Harp Akademisi’ni bitirdi. Genelkurmay Yayın Şubesi, Washington’daki NATO Daimi Komitesi, Kara Kuvvetleri Komutanlığı NATO Şubesi Müdürlüğü’nde bulundu. 1960 İhtilalinde albay rütbesindeydi. Hareketin önlerinde yer aldı ve Ankara Radyosu’nda ilk bildirileri okudu. Milli Birlik Komitesi üyeliği ve Başbakanlık Müsteşarlığı yaptı. Komite içinde beliren görüş ayrılığı nedeniyle 14 arkadaşıyla birlikte emekliye ayrıldı, 1961’de Yeni Delhi Büyükelçiliği Müşavirliğine gönderildi. 1962te Türkiye’ye döndü. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne girdi ve 1964’te genel başkanlığına seçildiği bu partinin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirdi. MC hükümetlerinde Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 1965-80 arasında TBMM’de Adana Milletvekili olarak bulundu. 12Eylül’de tutuklandı, yargılandı. Evli. Yedi çocuk babası. İngilizce biliyor.
Türkeş, MÇP okulu açtı
MÇP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş, üniversiteli gençler arasından seçilen 40’ar kişilik gruplara, 80 öncesinde olduğu gibi seminerler verdiğini açıkladı, Türkeş 3 ay süren seminerlerin MÇP Okulu olduğunu söyledi.
Liderliğinizi vurgulayan “Başbuğ” lakabı kumandan olarak tanımlanıyor.. Bugün kimlere kumanda ediyorsunuz?
Sözlükten eksik almışsınız. “Başbuğ”, Türklerin liderleri için, Genel Başkan anlamında kullanılır. Tarafımdan empoze edilmemiştir. Kitleler “Söylemeyin” dememize rağmen, söylüyorlar. Müdahale edemiyoruz.
Siz daha çok lider anlamı üzerinde duruyorsunuz.
Anlamı odur. Komutan anlamına gelmez.
Sözlükte komutan anlamı da var. Ama Başbuğ’u siz de benimsedinizdeğil mi?
Yoo! Ağzımdan böyle bir şey alamazsınız. Halk, içinden “geleni söylerse, ona bir şey yapamazsınız ki!
Efendim, parti içinde asker, parti dışında derviş görüntünüz var. Bu ikilemi yıllar boyu, bir kişilikte taşımak güç oluyor mu?
Siz askerliği bilmiyorsunuz. Askerlik dervişliktir. Bütün askerler, vatan savunmasını yapan, fedakâr dervişlerdir. Ben, askerken de, politikaya geçtikten sonra da milletimin hizmetindeyim.
Muhalifleriniz de yandaşlarınız da Türk siyasetinin bir fenomeni olduğunuzda hemfikirler. Siz kendinizi nasıl bir siyasi figür olarak görüyorsunuz?
Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne inanmış, milliyetçi bir siyaset adamıyım. TC’yi biricik bağımsız, Müslüman Türk devleti olarak gördüğümden, onun yüceltilmesi ülküsünü benimsedim. Politika cesaret, ihtilal yapmak ise ondan fazla cesaret ister. Ben ikisini de yapabilen kimselerden biriyim. Pişman değilim.
Dünyanın yaşadığı son on yıl, karizmanızı nasıl etkiledi?
Tabii, 12 Eylül olayı, bize çok acı çektirdi. Yapanların suç işledikleri kanaatindeyim. Bir siyasi parti olarak iyi bir gelişme içindeydik. Siyasi gelişmemizi baltaladı. Sonra sıfırdan başladık.
İhtillalleri sizin içinde veya dışında olmanıza göre mi değerlendiriyorsunuz?
Toplumlar meselelerini ihtilal yolu açılmadan hukuk yolu ile çözmelidirler. 27 Mayısın meydana geliş şartları çok değişiktir. 12 Eylül’e hiç benzemez. 27 Mayıs siyasi partiler arasındaki münasebetlerin düşmanlık şekline dökülmesi ve hukuk dışı mücadele yollarına taşması sebebiyle meydana gelen bir patlamadır. Bu da olmasa iyi olurdu. Fakat yurdumuzdaki siyasi tıkanıklığı gideren, başta anayasa olmak üzere birçok reformlar getiren bir demokrasi hamlesi olmuştur.
Kamuoyunun bir bölümünde haklı ya da haksız, isminiz hâlâ “korkuyu” çağrıştırıyor. Bundan rahatsız oluyor musunuz?
Hayır. Kimseye kötülük yapmadım, suç da işlemedim. İdeolojik taassupla aleyhimde yazılıp, söylenenler gerçek dışıdır. Daima parti mensuplarından kanunsuz hareketlere kapılmamalarını istemişimdir. Kimsenin öldürülmesi için değil emir vermek, en ufak bir telkinde bulunmamışımdır.
Mensuplarınızın tümü bu isteğe uydular mı?
Bu gereksiz bir soru. Ben partinin lideriyim. Size ilkelerimizi söylüyorum. Bu, mahkemelerin, karar vereceği bir konudur. Ben şimdi bütün mensuplarımı nasıl kötü bir zan altına sokayım? Biz şiddet yolunu benimsemediğinizi mahkemelerde de ortaya koyduk.
Sovyetlerdeki değişimlerden sonra Turancılığın altın dönemi başlıyor mu?
Daha altın dönemine çok uzağız. Bu küçücük, ama ümit verici bir adım. Onlar, tabii Türkiye’den liderlik bekliyorlar. Ama Türk yönetim kadro ve aydınlarını o liderliğe soyunmak üzere eğitilmiş görmüyorum.
Turancılığın yıldızını bundan sonra yine biz parlatacağız” diyorsunuz…
Biz kimsenin itibar etmediği, hatta suçladığı ve hapishanelere attığı dönemlerde de Turancılık ülküsünü yaşattık. Bugün bu görüşe birçok kimseler sahip çıkmaktadır. Bundan sevinç duyuyoruz.
Hayatınızda yaptığınız en doğru şey ve en büyük hatanız neydi?
Yaptıklarımın hepsi doğrudur. Hata görmüyorum.
İnsan olup da hata yapmamak mümkün mü efendim?
İnsanların hepsi hata yapar. Ben siyasi faaliyetim bakımından söyledim. Bütün görüşlerim doğru çıkmıştır. Uzun vadeli meseleleri iyi kestirebiliyorum.
MHP, başöğretmenliğini yaptığınız bir siyasi okuldu. Bu okulun en parlak öğrencileri diğer partilere dağıldı. Sizce bu öğrenciler okulu niye kırdılar?
Diğer partilere gidenler en parlak öğrenciler değildi. Sıradan öğrencilerdi. Parlak öğrenciler burada, yanımda.
Ama ANAP’da yüzde 65, DYP’de yüzde 40 oranında eski MHP’li var.
Vardır, vardır. Görün ne muazzam bir mektep açmışım ben. (Kahkahalar)
Bu duruma “Önemli olan zihniyetin yaşaması” diyerek seviniyor musunuz? Yoksa yuvaya dönseler de güçlü bir grup kursak mı diyorsunuz?
Hayır. Bu duruma üzülüyorum. Çünkü hangi ülküye sahip olursa olsun, kişiler gittikleri partinin ülküsüne hizmet edebilirler, kendi ülkülerine değil.
Dolayısıyla MHP zihniyetinin diğer partilerde yaşadığını düşünmüyorsunuz…
Evet. Onları daima etrafıma çağırdım. Ama çeşitli sebeplerden bir kısmı geldi, bir kısmı hâlâ oralarda. Ama döneceğini umuyorum ve bekliyorum.
Onları sıradan öğrenciler olarak kabul etmenize rağmen mi bekliyorsunuz?
Hepsi benim yetiştirdiğim çocuklarımdır. Hepsinin memlekete değerli hizmetleri olmuştur, burada toplanmaları memleket için çok daha hayırlı olacaktır.
“Çocuklarınızın” başka partilere dağılmalarında sizin, bazılarını “Hain” ilan etmenizin payı olmuş mudur acaba?
Hayır. Kimseyi hain ilan etmedim. Bunlar asılsız sözlerdir.
Sizin “Davadan döneni vurun” sözlerinizi hatırlıyorum.
O söz maksatlı olarak çarpıtılmıştır. İkinci Cihan Savaşı başladığında Trakya’da subayken, erlerime, subaylarıma söylediğim bir sözdür. Sonra beni suçlamak maksadıyla ayrı ayrı manalara çekilerek kullanılmıştır. Hiç kimseyi de, benden ayrıldı diye bir cezaya maruz bırakmadım.
Yanınızda eski Ülkü Ocakları Gençlik Kolları başkanlarından kaç kişi var?
Çok. Hepsi burada. 12 Eylül’ü gözden uzak tutmayın. Vatana hizmet için meşru bir partiye girenler, kendilerini hapishanede buldular. İdam talebiyle yargılandılar. Büyük işkenceler gördüler, yakınları da işkence gördü. Gidenlerin çoğu bu tesirler altındaydı. Bizim o sırada tutuklu, partimizin de olmaması nedeniyle diğer siyasi partilere gitmişlerdir.
MHP ile MÇP zihniyeti arasında bir fark var mıdır?
Yoktur. Bazı şeyler değişmez.
Buradan, partinizin 10 yıl öncesinde kalıp gibi donduğu yorumu çıkıyor.
Vatanın bölünmezliği, Türk milletinin birliği, TC devletini yaşatmak ilkeleri değişmez. Biz o gün de bunları savunduk. Bugün de savunuyoruz.
Bir defasında “Benim tek suçum vardı, anarşinin önlenmesi için teşebbüslerde bulunmak” dediniz. PKK terörüne karşı da teşebbüste bulunacak mısınız?
Onlar hukukun içindeki teşebbüslerdi. Güvenlik Mahkemeleri kurulmasını, sıkıyönetim ilan edilmesini teklif etmek gibi. Vatandaşlara Türk milletine karşı, ilan edilmemiş bir savaş sürdüğünü anlatmamız lazım.
Siz hep milliyetçi gençlerin komünizme karşı kalkan görevi yaptığını savundunuz. Teröre karşı bugün de onlara görev vermeyidüşünüyor musunuz?
O zaman da görev vermedim. Kalkan görevi yapmaları fikri alanda Marksizm’e kaymalarını önlemekti. Yoksa onların karşısına silahlı güç çıkarmadık.
Siz çıkarmasanız bile bunlar bir vakıa olarak yaşandı.
Hayır yaşanmadı. Karşı taraf silahlıydı. Bu tarafın içine birtakım ajanlar karıştırıldı. Maksatlı olarak birtakım oyunlar düzenlendi. Yoksa bu taraf silahlı değildi. Silahlı olsa iç savaş çıkardı.
Aranıza karışan ajanlar sol eğilimli miydi?
Çatışmaları çıkarlarına uygun gören çeşitli örgütlere mensup ajanlar da işin içinde rol aldı. Acaba sol mu? Bilemiyoruz ki. Belki sol da var, başkaları da.
Ajanlara karşı ne gibi önlemler aldınız?
Her şey yazılmaz. Bunlara karşı, her ay 10 bin kişiye Atatürk Spor Salonu’nda konferans veriyor, mücadele metodu olarak barışçı yoldan hareket etmelerini, kesinlikle çatışmaya girmemelerini tavsiye ediyordum. Hasımlarımız bizi kanunsuz yollara sürerlerse kolayca ezebilirler. Oyuna gelmeyin diyordum.
PKK’nın size yönelik tehditleri oldu. Cevap verecek misiniz?
Cevabı devlet verir. Biz fikri savunduk. Türk milleti bütündür, Türk-Kürt diye bölünmez. Kürt realitesini tanıyacaksınız, parçalanacaksınız. Böyle şey olmaz! Bunun dışında, kanunsuz hareketlere karşı tedbir alacak olan, devlettir. Bizden kalkan olmak diye bir şey beklenemez.
Eski beyanlarınızdan biri de, MHP hareketinin komünizm tehlikesine karşı var olduğuydu. Komünizm tehlike olmaktan çıktığına göre, varlık nedeniniz nedir?
Bu da çok yanlış. Biz komünizmi önlemek için değil, Türk milletini kalkındırmak için ortaya çıktık. Türk milletine felaket getireceğine inandığımız Marksizm’e karşıyız. Faşizme karşı olduğumuz gibi. Birçokları bu meseleyi anlamak istememişlerdir. Bu, siyasi istismardır.
MHP seminerlerinde yetişen gençliğe coca cola ve kız arkadaşı gibi konularda sınırlamalar getirdiğiniz söyleniyor.
Yok öyle bir şey. Şimdi de seminerlerimiz var. Şimdi de üniversiteden seçtiğimiz gençleri alıyorum, bizzat ben seminer veriyorum. Birincisi bitti, ikincisine başlayacağız. 40’ar kişi, 40’ar kişi alıyorum. 15’i kız, 25’i erkek olmak üzere. 3 ay sürüyor. Okul gibi.
Onlara son yılların gelişmelerinden sonra farklı bir mesaj veriyor musunuz?
Gaye toplumu kalkındırmak. 12 Eylül’den önce de bunu anlattım; “Düşüşümüz nasıloldu?” Cumhuriyet kurulalı 70 yıl oldu, hala Türkiye, Japonya, Almanya gibi kalkınamadı. Bunu başarmak için neler yapmalı konularını anlatıyorum.
Ama özlemler değişti, gençlik 10 yıl öncesinin gençliği değil ki…
Gençliğin özlemleri değişmedi…
O gençleri herhalde üniversitelere yazı göndererek seçiyorsunuz?
Hayır. Bizim gençlik teşkilatımız var. Onlar seçiyor. Onları öğretmen olarak seçiyoruz. Programımızı iyice kavrayıp başkalarına da anlatabilmesi için.
Gazetecilere de açık mı o seminerler?
İstediğiniz zaman çağırırız. Ama siz de imtihana tabi olacaksınız.
Ama ne soracaksınız bana? Dokuz Işık’ı mı?
Tabii, Dokuz Işık’ı soracağız.
Bilemediğimde almayacak mısınız?
O zaman bakarız duruma.
Siz sanırım, evlenme kararını parti genel idare kurulunda onaylattıran tek siyasi lidersiniz. Bunun mantığı nedir?
Evet. Ele alındı, görüşüldü, kabul edildi.
Bu askeri bir yapılanmayı akla getiriyor.
Eşimin vefatından sonra üç yıl yalnız yaşadım. “Evlenmeniz lazım” dediler.
Gelin adayını da onlar mı buldu?
Yok, gelin adayını ben seçtim. Onlara da haber verdim.
İzin verin, çok ilginç. Seçtiğiniz eşi partinize onaylattırdınız.
Beraber mücadele ediyoruz. Onlar benim arkadaşlarım. Şimdi evleneceksiniz; arkadaşlarınıza haber vermez misiniz?
Ben vermem.
Vermez olur musunuz? Ben topladım hepsini böyle böyle dedim.
Yoksa seçtiğiniz kişiye muhalefet mi ettiler?
Hayır, hayır…
Âşık mı olmuştunuz?
Ben o konuda bir şey söylemem.
Nuriye Akman 12.01.1992