Topuk Yaylası inşa edildi.
Tesisler, havuzlar, teneke barakalardan dönüştürüldü.
Badireler, ihanetler, kumpaslar hiçbiri ama hiçbiri Fenerbahçe’sini söküp alamadı kalbinden…
“Dar ağacında olsak bile, son sözümüz Fenerbahçe” cümlesini kurandı Aziz Yıldırım… Özgürlüğü elinden alındığında sarf ettiği sözler daha yeni yeni kafalara dank etmekte…
“Ne şikesi, memleket elden gidiyor”u hangimiz unutabiliriz ki?
“Günün adamı olmaya çalışma, hakikatin adamı olmaya çalış. Çünkü gün değişir, hakikat değişmez.” demiş Hazreti Mevlana…
Başkanımızın, dillendirdiği o hakikatler şimdi ortaya çıkmıyor mu teker teker?
Sayın Başkanımız yine doğruları söyledi, yine gerçekleri dile getirdi röportajımızda…
Kapısını çaldığımızda, 200’e yakın güvercinleri ile karşıladı bizi Başkanımız…
Her defasında Fenerbahçe’ye saldıran, zarar vermek için bin bir takla atanlara haddini bildiren Başkanımız Aziz Yıldırım, sandalyesine oturmuş, özgürlük simgesi sayılan güvercinlerinin taklalarını izliyor ve bizlere izlettiriyordu.
Bahar havasını andıran güneşli bir Pazar günüydü…
Birden daha bir ışıl ışıl oldu ortam, YAZ geldi, Dünya tatlısı YAZ, Başkanımızın kızı, güvercinlerle beraber uçacak gibiydi. Heyecanla koştu babasına…
Bu devasa camiayı yönetmek için ne gecesi vardı ne de gündüzü babasının.
Şimdilerde ise dünyanın en büyük projesi olan “HEDEF 1 MİLYON ÜYE” etkinlikleri için, yurdun dört bir yanına giden Başkanımızı özlüyordu YAZ…
Yapacak bir şeyi yok, Fenerbahçe’ye hayatını adamış bir babaydı Aziz Yıldırım…
Darağacında olsa bile son sözüydü Fenerbahçe, değil başkanlık, “Kapısında bekçilik bile yaparım” dediği bir sevdaydı…
Ve… Başkanlığı döneminde yayın hayatına başlayan Fenerbahçe Dergisi bu sayısı ile 13. yaşını kutluyordu. 13. yılın da gururuyla uzun bir röportaj gerçekleştirdik Başkanımızla.
Fenerbahçemiz ve Türk sporu ile ilgili çarpıcı açıklamaları, çok değerli uyarıları oldu Sayın Başkanın…
– 1998 yılında geldiğiniz Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlık görevinin üstünden 17 yıl geçti. Neleri hedeflemiştiniz, hangileri gerçekleşti?
Fenerbahçe’nin haklarını savunuyorum
– Sayın Başkan, ekonomik ve mali durumumuz ile ilgili neler söylemek istersiniz, Fenerbahçe’yi yarınlarında neler bekliyor?
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Biz ekonomik ve mali yapılanmada Fenerbahçe’yi başarılı bir kulüp haline getirdik. Örneğin; “Hedef 1 Milyon Üye” Projemiz, ileriye daha rahat ve daha emin bakmamızı sağlayacak bir projedir. Kurumsal yapı sağlamlığı yaratacak bu projemiz gayet de iyi gidiyor…
Biz Fenerbahçe Spor Kulübü olarak bir bütçe yapıyoruz. Bu bütçenin artıları, eksileri, gelirleri ve giderleri var. Bu gelir-gider tablosunu eşit duruma getirme mecburiyetimiz var. Eğer eşit duruma getiremezseniz, o zaman bu aradaki farkı bir yerden kapatmanız lazım.
Yıllar önce, bütçeler küçük olduğu için yönetime gelen arkadaşlar, başkanlar oturup belirli bir kısmını kapatabiliyorlardı ancak geldiğimiz bu noktada, artık şahıs ve kişilerin bu aradaki gelir-gider farkının bir kısmını kendilerinin kapatması imkansız. Zira bugünkü bütçeler o günkü bütçelerin 15 katına ulaşmış durumda. Yani bugün 100 bin dolar, 500 bin dolar, 1 milyon dolar vermekle, 10 veya 15 kişi para verse dahi aradaki farkları kapatamazsınız. O zaman nedir tablo? Tablo; gelir-giderle ilgili bütün haklarınızı kullanmaktır.
Türkiye’de ilk yayın ihalesi olduğu günlerde, o zamanki başkan, Fenerbahçe’nin menfaatleriyle örtüşmediği için Fenerbahçe’nin yayın hakları konusunda bir mücadele verdi. Bu mücadele sonunda Fenerbahçe bazı yeni haklar kazandı ve benim başkan olmam ile beraber haklarımızı daha da ileri bir noktaya götürüp aldık. Fakat son 4 yılda bazı kulüpler devamlı olarak “Efendim biz hak ettiğimizi alamıyoruz, az alıyoruz. Biz olmasak siz alamazsınız.” şeklinde şikayetlerde bulundular. Buna karşılık biz de “Asıl biz olmazsak, siz alamazsınız. Biz Vefa’yla oynarız, Beykoz’la oynarız, yine alırız ama siz aranızda oynarsanız gelirleriniz çok önemli miktarlarda kayba uğrar.” dedik. Öncelikle bunu anlatmaya çalıştık biz… Bir kere bu gerçeği kabul edecekler. Ben Fenerbahçe’nin haklarını savunuyorum. Bakın şimdilerde bazı kulüp başkanlarının havuz bozulacak diye yaşadıkları hezeyan da bu yüzden. Nasılsa taraftarın yok, marka değerin yok ve en önemlisi bunları değiştirecek vizyonun ve kurumsal yapın yok, Avrupa’da Türkiye’yi temsil etmek gibi bir derdin de yok. Gelsin havuzdan paralar… İşte bir bardak suda fırtına koparmalarının nedeni de bu… Diğer büyük kulüplere gelince, benim onlar hakkında değerlendirme yapmam doğru olmaz. Kendi haklarını kendileri savunsunlar, onlar için bir şey söylemek istemem.
Sonuçta; Anadolu kulüplerinin bu baskıları ile % 55’e % 45 olan oran, bugün Fenerbahçe’nin aleyhine bozulmuştur. Biz o zaman % 50’nin % 26,5’ini alırken, bugün doların yükselmesinden, yani kur farklılıklarından TL’nin değer kaybetmesinden dolayı, oran % 11’lere geriledi. Şu an % 11 gibi gözüken aldığımız oran yarın yine aynı nedenlerle %9’lara, % 8’lere düşecek pozisyona geliyor. Yani 400 milyon dolarlık bir yayın bütçesinde, siz 37 milyon olarak % 7 veya 8’lere düşmüş oluyorsunuz.
Türkiye’nin en pahalı ve zengin kulübü TFF’dir
– Devletten beklentileriniz var mı, varsa nelerdir Sayın Başkan?
Evet, bu çok önemli bir konu. Devlet bana diyor ki; oyuncunun SGK’sını (Sosyal Güvenlik Kurumu) öde, vergisini öde… Ödüyoruz. Oyuncular için % 15 vergi ödüyoruz. Basketbol, voleybol, atletizm, yüzme, masa tenisi, yelken için sporcularımıza SGK primi ödüyoruz. Hepsi için sporcular adına vergi ödüyoruz. Çalışanlarımız adına da her şeyi ödüyoruz. Bakın, bizim ödediğimiz KDV oranı % 18; aynı kategorideki sinema tiyatro vs etkinliklerin % 8… GSGM’nin aldığı hasılat payı % 7. Tüm stadımızdaki reklam gelirlerimizden alınan pay % 10. İsim sponsorluk hakkından alınan vergi % 25 ama en ağırımıza gideni amatör branşlarda Kulübümüze yüklenen mali külfetler ve uygulama şekilleri…
Açıkça anlatmak gerekirse; geliyorlar, ceza yazıyorlar. Hiç umulmadık şeylerden ceza geliyor. Eğer ceza kesmek için geldiyseniz, mutlaka bir şey bulursunuz. Bunun önüne geçemezsiniz. Buluyorlar, “Bunu da ödeyeceksin” diye bize talimat veriyorlar. Yalandan uzlaşma falan oluyor. Uzlaşıyoruz ama yine parayı alıyorlar. Belli bir kısmını yani. Rakam bir yükseliyor, bir iniyor; sonuçta bir bakıyorsunuz ilk tespit edilen rakam kulübe çoktan tahakkuk ettirilmiş bile… Usulüne uydurup ceza kesmek denetim değil, tasfiyedir. Buna rağmen kamuoyunda yaratılan algı kulüplerin korunduğu yönünde. Oysa ki kulüpleri hiç kimse korumuyor. Biz her yıl ortalama 80-90 milyon lira vergi veriyoruz. Unutulmasın ki; vergilendirilmiş kazanç ne kadar kutsalsa, bu ülkeye bu millete hizmet etmek de o kadar kutsaldır.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nü korumak zorundasınız
Mesela yayın ihalesi konusu var. “Yayın hakkı kanunu var, bozamazsınız, değiştiremezsiniz, cezası ağır olur” deniyor. Ben de şunu söylüyorum: Kanunlar toplumun ihtiyaçlarına göre ve o günün şartlarına göre belirlenen beşeri kurallardır. Sonuçta Allah’ın emri değildir ve “Kanunlar değişemez” diye de bir kural yoktur. Nice kanunlar, nice anayasalar değişmiştir. Çünkü toplumlar ve bu toplumların yaşadığı zaman ve ihtiyaçlar sürekli değişmektedir. Ve siz futbolu korumak istiyorsanız, o zaman Fenerbahçe Spor Kulübü’nü de korumak zorunda ve mecburiyetindesiniz. Bunun da çözümü oldukça basittir. Bizim sürekli gündeme getirdiğimiz husus, bu düzenlemeler ve yanlış uygulamalarla bütçemizin açık vermesinin kaçınılmaz bir son olduğu ve bu açığın kapanması için gereken gelir kaynağının neler olduğunu anlatmaktan ibarettir.
Birincisi maçların yayın haklarından Fenerbahçe ne alıyor, ne kadar alması gerekir, piyasaya çıkıp, sorup öğrensinler. Aradaki uçuruma şahit olsunlar. Bugün bu konuyu en iyi bilen Lig TV’dir, Digiturk’tür. Digiturk, TMSF’nin (Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu) yönetiminde. Digiturk’teki 1,5 milyon adet dekoder sahibi olan kişilerin 500 bini Fenerbahçeli. Yani dekoder alanların üçte biri Fenerbahçeli. Açıkça görülüyor ki, dekoder satımından dolayı Lig TV’ye, Digiturk’e parayı kazandıran kulüp Fenerbahçe. Yani ben bu kurumlara bu paranın % 30-35’ini kazandırıyorum. Ancak sen kriterleri o kadar yanlış koyuyorsun ve o kadar yanlış uyguluyorsun ki, “Herkese eşit paylaşım” ya da “Puana göre para” gibi kriterlerle antik bir eşitlik sağlamaya çalışıyorsun. Oysa ki; senin yapman gereken, denkleştirici adalet değil, dağıtıcı adaleti uygulayarak yayını hangi takım taraftarı hangi oranda seyrediyorsa ya da dekoderi hangi takım taraftarı hangi oranda alıyorsa, sen de gelirleri buna göre dağıtmak zorundasın. Kısacası senin yayın havuzunun dağıtım oranı için elindeki kriterin belli. O da dekoder satışın. Öncelikle düzenlenmesi gereken husus bence budur.
Kaldı ki; değişmesi gereken tek kriter bununla sınırlı değil. Bize göre yayın talimatında revize edilmesi ya da kaldırılması gereken onlarca kriter var. Ve buradan söylüyorum: Bu köhne, hantal ve anayasaya açıkça aykırı olan kriterlerin değişmesi için her türlü yasal yola başvurmaktan kaçınmayacağız. Bakın; şampiyon olduğumuzda, ancak kriterlere 500 bin dolar ilave ediliyor. Peki soruyorum; şampiyon olan takımın hakkı 500 bin dolar mıdır? Yoksa çok daha fazla mıdır?
Fenerbahçe’nin değerini bilecekler; Fenerbahçe’nin değerini verecekler…
Biz Fenerbahçe olarak “Havuz bozulsun” demiyoruz. Havuzun bozulmasını kim ya da kimler istemiyorsa, öncelikle Fenerbahçe’nin hakkını teslim edecekler. Bunun yolu da çok basit. Önce araştıracaklar. Havuzda olmayan bir Fenerbahçe’nin yayın geliri ve değerini tespit edecekler. Bakın bu konuda biz rakam ve oran vermiyoruz. Devletin resmi kuruluşlarının imkanlarına sahipler. LigTV ve Digiturk TMSF’nin elinde. Bu değerlendirmeyi en iyi şekilde yapabilecek durumdalar. Aslında onlar bu değeri biliyor ve kabul ediyorlar da. Örneğin; Digiturk, “En fazla Fenerbahçeli var” söylemini açıkça dile getiriyor. “Evet, payınız azalıyor, haklısınız. Sizin hakkınız bu değil.” şeklinde gerçeği de açıkça ortaya koyuyorlar ancak TFF gereğini yapmıyor ama bu devran böyle gitmez. Ben kulüp olarak yayından almam gereken hakkı alamayıp bütçemde açık vereceğim, bankalardan para alacağım ve bir de haklı olduğum söylenmesine rağmen, bunun gereği yapılmayacak. Bu mümkün değil. Hemen aklıma gelen bir çözümü söyleyeyim: LigTV dekoder satarken üye olana “Hangi takımı tutuyorsunuz?” diye soracak ve ona göre ödeme yapacak. Kriteri de gelip bu satışlara göre belirleyecek. Sonuç olarak yayın gelirleriyle ilgili paylaşımı dekoder satışına göre TFF yapacak ve kulüplerin değerleri bilinecek, bu değerler kendilerine verilecek.
Kaldı ki; TFF’nin yayın ile ilgili kulüpler adına kullandığı yetki, talimatlar uyarınca sadece kulüplerin yararına olarak kullanılabilen yetkidir ve TFF kendi yetki ve organizasyonunda doğan ve doğacak tüm zararlardan doğrudan sorumludur.
Fenerbahçe marka adını kullanan İddaa bunun karşılığında ne veriyor?
Bir başka büyük haksızlık da, İddaa’da yaşanıyor. İddaa’nın pazar payı yaklaşık 4 milyar dolar. Peki spora katkıları ne kadar? Biz geçtiğimiz yıl bütün amatör branşlar dahil olmak üzere toplam 12,5 milyon TL para almışız. Yani 6 milyon dolar. Şimdi soruyorum: Fenerbahçe isminin marka değeri ve İddaa’daki pazar payı 6 milyon dolar mıdır? Niyetim asla küçümsemek değil ama ticari açıdan bakarsak Fenerbahçe’nin marka değeri ile İddaa’dan aynı parayı alan herhangi bir Anadolu kulübünün ticari marka değeri eşit midir? Hele hele TFF’ye yapılan ödeme direkt isim hakkı üzerinden yapılmaktayken…
Kaldı ki; o paraları da alamıyoruz. Yazıyorlar kafalarına göre; “Yayın yapılmazsa eksi 3 puan sileriz”, “Maçtan sonra hoca ve futbolcu yayına çıkmazsa, ona bilmem ne kadar para cezası keseriz” diye… Hatta bizleri, Kulübümüzün haklarını korumak için konuştuk diye cezalandırıyorlar. Bu ülkede yasa varsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız savcı ve hakimleri varsa sen o 3 puanı silemezsin. Düşüncemiz; bu uygulamaların tamamını adli yargıya taşımak. Üç kişi oturup ceza verecek ve bu paralar ödenebilir mi ödenemez mi, kimse sormayacak. Böyle bir düzen, böyle bir sistem olmaz ve olmayacak. Bu konudaki tavrımız ve kararlılığımız son derece nettir.
Örneğin; Gaziantepspor-Balıkesirspor maçını izliyoruz. Karşı tribün bomboş, sebep olaylar yüzünden tribün olduğu gibi cezalı. Ya böyle saçma bir şey olur mu? Sen kime veriyorsun cezayı, kim suç işliyorsa onları bulup onları temizlemen lazım. Sen onun yerine, masum insanları cezalandırıyorsun. Hani cezada şahsilik prensibi vardı? Hani bu ülkede hiç kimse başkasının cezasını çekmek zorunda bırakılamazdı? Bu uygulamalar haksızlık olmasının ötesinde anayasaya açıkça aykırıdır. Ve bu yanlış uygulamaların acilen düzelmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu yanlışların sahipleri bir gün sporun ve toplumun doğrularıyla yüzleşmek zorunda kalır.
Passolig sorun olmaktan çıkıp artık çözüm üretmeli
Şimdi size soruyorum: Passolig’e neden geçildi? Tribünleri bu tip zarar verenlerden arındırmak için. Peki şu andaki uygulama nedir? Tribünlerin tamamı kapatılıyor. Oh ne güzel! Okullar olmasaydı, milli eğitimi yönetmek ne kolaydı! Bu uygulamalarla maalesef Passolig de şu anda Türk sporuna zarar veriyor. Tüm statlar boş ve statların boş olmasının çok önemli bir sebebi; Passolig. Konuşuyoruz bizim derneklerle, şubelerle. Diyorlar ki; “Passolig almamış taraftarlar”. Soruyoruz “Niye almıyorsunuz?”, Cevap; “Fişliyorlar”. Bir de “İşlemler çok zor” diyorlar.
Peki Passolig bu sorunlar karşısında ne yapıyor? Ben size söyleyeyim: Bu kadar sıkıntı ve eziyet çektirdiği futbol taraftarına bir de potansiyel kredi kartı müşterisi gözüyle bakıyor. Passolig sahiplerini arayarak bugüne kadar spora hiçbir katkısı olmayan ve tanınmayan bir bankanın kredi kartını almaya zorluyor insanları. Oysa ki Passolig’in amacı ve çıkış noktası sadece E-bilet uygulamasına yönelikti. Kaldı ki bu uygulamayı kulüpler de layıkıyla yapabilir ve murad edilen eğer buysa çok da olumlu sonuçlar alınabilirdi. Ama görüyoruz ki; Passolig’den murad edilen şey sadece bu değilmiş. Unutulmamalıdır ki; futbolda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi adı altında kredi kartı organizasyonu imza atmayı düşünenler varsa, ve bu kadar sıkıntı ve zarar bu yüzden yaşanıyorsa bunun bedeli çok ağır olur.
Övdükleri Passolig’den patronu şikayetçi
Bir de çok bilenler (!) var. Passolig 2-3 tane televizyona reklam veriyor, reklam alan program yorumcusu konuşuyor, “Efendim” diyor; “İyi oyuncu almıyorsun. Ondan seyirci gelmiyor. Krasic’i alıyorsun, oynatmıyorsun, parayı harcıyorsun” diye yönetimi hedef gösteriyor. Oysa kendi patronu Passolig’den bana dert yanıyor. Önce sen git, bir patronuna sor. De ki; “Passolig’le ilgili ne düşünüyorsun?” Ondan sonra çık yorum yap.
Doğruları söylemek lazım ki yanlışlar düzeltilebilsin. Burada hiç kimse Türk sporuna faydalı bir şeyin karşısında olmaya çalışmıyor. Dolayısıyla Passolig’de bir sıkıntı varsa oturup bu sorunlar çözülsün. En doğru uygulama bulunarak hayata geçirilsin. Yoksa sen Passolig’i sadece reklam parası aldığın için pohpohlarsan Türk sporuna en ağır hasarı verirsin, tabii umurundaysa… Tekrar söylüyorum; bu uygulama hatalarıyla Passolig, Türk sporuna büyük darbe vurmuştur. Bunun bir an evvel oturulup, doğru dürüst konuşulup tartışılıp düzeltilmesi lazım. İnsanların futbol maçlarına giriş – çıkışına kolaylık getirmek lazım. Yoksa Passolig’in bu anlayışı ile 2 sene sonra tribünlerde kimse kalmaz.
Canlı maç yayınları statları boşalttı
– Sayın Başkan, statların boşalmasında tek neden Passolig mi?
Hayır, değinmek istediğim ikinci bir konu televizyonlar ve canlı maç yayınları… Hepsinde maç var. Voleybol maçı var, basketbol maçı var. Bakıyorsun Lig TV 77 Kanal’da maç var. Aynı anda veya 1 saat sonra 78. Kanalda da bir maç daha başlıyor. Sonra akşam 19.00’da iki maç birden. Cuma, Cumartesi, Pazar 2 maç. Pazartesi yine maç… Oysa 2010’daki ihale böyle değildi. Haftada 4 maç yayınlayacaklardı. Diğerleri, maçların saatlerinde şifreli kanaldan verilecekti. O anda satın alacaktın. Örneğin Gaziantep – Akhisar maçı… Yani Fenerbahçe Karabük’le oynuyorsa, bizimle aynı saatte onlar da oynuyorsa, o şifreli kanal olacak, sen parayı yatırırsan açılacaktı. O dönemde bu uygulamayı yaptılar, şimdi kaldırdılar, 7 maç birden yayınlanıyor.
LigTV’nin Kanalları’nda Spor Toto Süper Lig, İngiltere Premier Lig, Beko Basketbol Ligi, THY Euroleague yayınlanıyor. DSmart ve NTV Spor ortak yayın ile La Liga ve Şampiyonlar Ligi’ni veriyor. Yine NTV Kanallarında Kadınlar ve Erkekler Türkiye Voleybol Ligi ve Avrupa Kupası voleybol maçlarını, Grand Slam tenis turnuvaları veriliyor. TRT Kanalları Bundesliga, Spor Toto Süper Lig’in geniş özeti ve PTT 1. Ligi yayınlıyor. Türkiye Kupası maçları ise ATV kanallarında ekrana geliyor. Serie A ve Fransa Ligi ise Tivibu’da yayınlanıyor.
Yani, her yerde bol bol spor yayını var. Adam evinde oturuyor, çayını kahvesini içiyor maça gelmiyor. Niye gelsin? Sen olsan gider misin? Ben gitmem. Bu kadar bolluk içerisinde maça gidip ne yapacağım yani? Fenerbahçe Ülker Erkek Basketbol Takımımızın maçları, Passolig’in durumunu en iyi anlatan göstergedir. Çözüm ise bence; tüm müsabakaların aynı saatte başlatılmasıdır.
Soğuk, kış, kıyamet, Passolig, yol, yani her şey dert. Bir defa gidersin, iki defa gidersin. Devamlı gitmezsin, bu kadar basit. Yani insanları spordan, futboldan kaçırıyoruz. Neden? Bu yanlış uygulamalardan ama televizyonlarda her akşam onlar konuşuyorlar; öyle de böyle de. Hiçbir şey bilmeden konuşuyorlar. Sadece futbolun değil, Türk sporunun sorunlarını bilmeyen adamlar fetva veriyor.
6 ayda kural değişti, zararımız karşılanacak
– TFF’nin açıkladığı yeni yabancı futbolcu kuralı ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Bir başka önemli mesele de bu. Yabancı futbolcu kurallarındaki tutarsızlıklar, örneğin geçen sene biz bu 5 artı 3 yabancı kuralı çıkınca yani toplamda 8’e indirilince, Cristian ve Yobo’yu paralarını ödeyip gönderdik. Krasic’i ise kadro dışarı bıraktık. 6 ay sonra sen kuralı yine değiştirdin. Üstelik TFF Başkanı çıkıp “Bu 3 yıllık planlama ve projelendirme” diye beyanda bulunmuştu. Hani nerede devamlılık, nerede ciddi ve inandırıcı yönetim modeli? Peki, benim zararımı kim ödeyecek? Bu konuyu da mahkemeye götüreceğiz. “Bu kuralı değiştirdiniz, ben zararımı istiyorum” diyeceğiz. 2013 yılı Şampiyonlar Ligi katılım payımızı ödemediler. UEFA’da benim 2 milyon 100 bin Euro para alacağım var. 1,5 senedir UEFA o paramı ödemiyor. Federasyona yazdık, UEFA’ya yazdık ödemiyorlar. “UEFA kuralı” deniyor, kazanılmış hakkım verilmiyor. Böyle kural mı olur? Nasıl alacağım ben bu parayı? Ödemiyorlar. UEFA hem “Haklısın” diyor, hem de ödemiyor.
Gelelim yeni getirilen yabancı kuralı meselesine. Açıkçası bu konu ile ilgili, TFF bize henüz tam detaylı bilgiler gelmedi, inceleyemedik. Fakat basından edindiğimiz bilgi ve duyumlarıma göre; 14. yabancı futbolcu için Federasyon 2 milyon TL alıyor. 8 yabancı futbolcu için Federasyona 670 bin TL ödedikten sonra eğer yabancı futbolcu alımına gideceksen kademeli olarak bir artış söz konusu. Tüm yabancı opsiyonunu kullanıp 14. yabancı futbolcuyu kadrona dahil edersen 2 milyon TL; toplamda ise 14 yabancı transferi için 5 milyon 670 bin TL TFF’ye ödeyeceksin.
Sen kulüplere hem “Para harcama” diyorsun, öte yandan “Şu kadar futbolcu alırsan ben senden şu kadar para isterim” diyorsun. Ayrıca kulüp almış genç bir oyuncu 300 bin liraya, Federasyon bu oyuncu için 2 milyon istiyor, iş mi yani bu! O zaman yasakla, 10 kişide sınırla. Federasyonun yapacağı iş şu: Ya toptan serbest bırakacak, ya da tamamen yabancıyı yasaklayacak. Bu kadar kolay bir şeyi bu kadar zor hale sokuyorlar. Ya serbest olur, kriter olmaz, ya da yabancı yasaklanır. “Ben bu sene böyle deneyeceğim bakalım ne oluyor?” demekle olmaz. Yarın yine karar değişirse o 14 yabancı ne olacak? Türk futbolunun bu kadar gayrı ciddi ve günlük kararlarla yönetilebileceğini düşünenler çok yakında fena halde yanıldıklarını anlayacaklar.
U21 takımları 3. Lig’de mücadele etmeli
-Sayın Başkan, Türkiye genç ve yetenekli futbolcu yetiştiremiyor, sıkıntılar yaşıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Futbolda önceliğimiz ve önemli olan altyapıların organizasyonunu iyi yapmak. Altyapılara ciddi eğilmeli ve altyapıdan çıkan oyuncular yarışmacı takımlarda oynatılmalı. Örneğin U21 takımları 3. Lig’e dahil edilmeli, orada mücadele etmeli ve en fazla 2. Lig’e yükselebilmeli. Ben o çocukları yarışmacı bir ligde oynatırsam, gelişimlerini sağlarım. Ama şimdi U21 diye bir şey koymuşlar, kulüplere yük. Bu çocukları hiçbir yerde oynatamıyorsun, yeterli gelişim göstermiyorlar. Yaşını dolduran çocuklar oynuyor o kadar, bir faydası yok. Bu sistemle hiçbir genç oyuncu profesyonel takımlara çıkamaz, katkı sağlayamaz.
Belediyeler, devlet bankaları spordan çekilmeli
– Fenerbahçe’de amatör şubelerimizin de oldukça yüksek meblağlarda giderleri var. Bu şubelerimizin istikbali adına neler yapılmalı?
Amatör şubelerle ilgili söylenecek çok sözümüz var. Mesela bütün belediyeler spordan elini çekmeli. Belediyeler ile ilgili hiçbir takım olmamalı. Devletin bankası, Ziraat Bankası, Vakıfbank, Maliyespor’u, Halk Bankası vs, hepsi spordan çekilmeli. Maliyespor, parayı kimden alıyor? Vatandaşın, yani senin, benim verdiğim vergilerle takım kuruyorlar. Böyle saçma şey olur mu? “Spor ilerlesin” deniyor. Böyle spor ilerlemez. Bunların hepsini kapatacaksın. Buradaki paralar Gençlik Spor Kulüplerine gidecek, Fenerbahçe’ye değil. Hangi Gençlik Spor Kulübü’ne istiyorsan 3’er, 5’er dağıtacaksın, onları kalkındıracaksın. Banka olarak sen yarışmacı olmayacaksın, sponsor olacaksın. Devletin bankası bana rakip. Ben nasıl mücadele edeceğim bunlarla?
Şirket takımlarının hakkını bize de versinler
Bir de madalyonun öbür tarafı var. Yani şirket takımları… Onlar da harcamalarını vergiden düşüyorlar. Sponsorluk yapıyorlar, vergiden düşüyorlar. O zaman bu hakları da bizim gibi kulüplere getirip verecekler. Bana da diyecek ki; “Sen de vergiden muafsın”. Eczacıbaşı, Banvit, Anadolu Efes ve benzer şirket kulüpleri vergiden muaf oluyorlar. Ben kötü anlamda konuşmuyorum, örnek veriyorum. Onlara ne hak veriliyorsa bize de o hak verilmeli. Diyecek ki; “Fenerbahçe amatör şubelerde vergi vermeyecek”. Sponsor olacağım, ben bir takım kuracağım. Fenerbahçe Spor Kulübü onları finanse edecek ve vergiyi ödemeyecek. Sponsor olarak kullanacak. Sportif A.Ş. veya Fenerium A.Ş. burayı sponsor olarak finanse edecek, vergiden de düşecek. Bunları yapmaları lazım. Biz başından beri şunu söyledik; diğer hiçbir kulübün geliri gideri bizi ilgilendirmiyor. Biz kendi bütçelerimizi sağlam hale getirmek istiyoruz. Aksi halde bizim bu banka borçları yuvarlana yuvarlana bir kartopundan çığa dönüşecek, altında ezileceğiz ve kulüpler kapanmaya mecbur olacak.
Amatör şubelere 200 milyon TL harcamışız
Türkiye Devleti, Cumhuriyeti, hükümeti, spor bakanı veya yetkili merciiler Türk sporunu yeniden organize etmelidir. Bu şekilde gidemez, gitmemeli. Eğer olimpiyatlara gidiyorsan ona göre çalışma sistemi oluşturulmalı, planlanmalı, programlanmalı. Bunun için belediyeler bir kere çıkacaklar işin içinden. Yarın Fenerbahçe çıkarsa bu amatör şubelerden olimpiyatlara giden sporcu sayısı yüzde 40 azalır. Bunlar gerçekler ve bilinmeli. Divan Kurulu toplantısında açıkladım: Fenerbahçe 10 yılda 200 milyon TL harcamış amatör şubelere. 17 değil, yani benim başkanlık süremde değil. Son 10 yılda 200 milyon TL açıktan harcadığımız para.
Olimpiyatlara 30 ila 40 sporcu veriyoruz
Peki, amatör branşlarda ülkeye ne kazandırmışız bir bakalım: Voleybol kadında Avrupa şampiyonluğu ve Dünya kıtalararası şampiyonluğu, kadın baskette 2 defa Euroleague ikinciliği, masa tenisinde şampiyonluklar, Atletizmde Avrupa Şampiyonu Nevin Yanıt, Olimpiyat ikincisi Gamze Bulut ve diğer sporcular. Olimpiyatlara her sene 30 ila 40 arası sporcu Fenerbahçe’den gidiyor. Amatör şubeleri Türkiye’de Fenerbahçe ayakta tutuyor, bel kemiği Fenerbahçe ama Fenerbahçe bunlardan dolayı bütçesini belini doğrultamıyor. Devletin buna çare bulması lazım. Bunları amatör şubelerden çıkmak anlamında söylemiyorum, gördüğüm gerçekleri söylüyorum.
Ayrıca bakanlığa bağlı Spor Müdürlüğümüz var. O devlet kurumu da kulüplerin topladığı forma, saha ve çeşitli mecralardaki reklamlardan % 7 pay alıyor. Bu da adaletsiz bir uygulama. Ve bu yanlış ve haksız uygulamaların sadece kulüplere zarar verdiğini düşünmek en büyük hata… Bunlar Türk sporuna ve Türkiye’ye zarar veriyor. Zaten devşirme sporcu sayısındaki artış bunun en basit izahı değil mi? Biz olimpiyat coğrafyası ülkesiyiz ve olimpiyatların ülkemizde yapılması için elimizde ne varsa ortaya koymalıyız. Biz bunun için hazırız. İddia ediyorum: Türkiye Dünya’da eşi benzeri görülmemiş bir olimpiyatın altına imza atabilir. Daha da önemlisi böyle bir girişim gerek iç barışımız ve gerekse siyasi – coğrafi konum açısından dünya barışı için çok önemli bir adım olur.
Derbileri kazanır, şampiyon oluruz
– Fenerbahçe futbol takımı 4. yıldız için mücadele veriyor. Sayın Başkan sezon sonu için tahmininiz nelerdir?
İlk devre daha iyi bir puan toplayabilirdik. Eskişehir ve Akhisar maçlarında kaybettik. O iki maçta en azından 4 puan alabilirdik, en azından içerideki maçımızı alabilirdik, yani 3 puan daha ilave edebilirdik. 3 puan daha alabilseydik, geçen sezon elde ettiğimiz puanın üstüne çıkardık. Önemli değil. Şimdi avantajımız var. Bazıları yine konuşmaya başladı “Avantaj yok” vs. diye… Geçen sene tersi olanlar için “Avantaj var” diyorlardı. Bizim şu anda avantajımız var. En büyük avantajımız ise; takım içindeki oyuncuların hepsinin şampiyonluğa inanmaları ve bu yolda kenetlenmeleri bu birincisi…
İkincisi, bizim onlara kulüp olarak vecibelerimizi yerine getirmemiz. Biz diğer kulüpler gibi 10 ay sonraya senet, 5 ay sonraya ödeme yapmıyoruz. Biz en fazla 1 ay aksatıyoruz. Bir tek Aralık ayından bir miktar ödememiz var, onu da planladık. Futbolcularımız, maddi olarak bizim yaşadığımız zorlukları bildikleri için aldıkları paranın ne kadar değerli olduğunu hissediyorlar, biliyorlar. Onun için bu paraları rahat alabilmeleri için bize ne yapmaları lazım? Kazanmaları… Kazanarak tüm camiaya ve bizlere moral motivasyonu sağlayacaklar ki, biz de ödemeleri zamanında yapabilmek için her türlü mücadeleyi verebilelim. Bu kural böyle. Şimdi sen yenilirsen kazanamazsan kimse paranın peşine düşmez. Üzülür, moral açısından çöker. Kazandıkça gelirlerinde ona göre artıyor en basiti. Federasyondan da para alıyoruz, onun için kazanınca herkes mutlu. Tabii bir de önemli olan şu: Fenerbahçe kazandığında tüm ülke kazanıyor…
Takımın oyuncu kalitesi yüksek. Biz mevcut kadromuza Diego’yu dahil ettik, o da katkı vermeye başladı, daha da verimli olacak. Emenike’nin performansı daha üst düzeylere gelecek. Sow da gelince bizim takım tamam. Onun için bizim özellikle deplasmanlarda muhakkak kazanmamız lazım. İkinci yarının 8. haftası sonunda derbi maçlarımızı kazandığımız takdirde, şampiyon olur 4. yıldızı garantileriz. Ama şunu yürekten söylüyorum ki çok karakterli ve kaliteli bir takımımız var… Ve bu taraftarın bu yolda onları ve bizleri yalnız bırakma lüksü olmamalı. Bu sene Fenerbahçe’nin rakipleri ile arasındaki fark açısından kırılma noktası. Tıpkı Denizli’de Fenerbahçe’ye yaşatılanlar gibi… Tıpkı elimizden alınanın sadece bir şampiyonluk olmadığı gibi… O yüzden çok sayıda rakibimiz olacak. Bu yüzden her şeye rağmen bir olmalıyız. Çok güçlü olmalıyız…
– Sayın Başkan, “Hedef 1 Milyon Üye” projesi ve temsilci üyelerin hakları konusunda neler söylersiniz
Şimdi bu projenin amacını şöyle açıklayalım: Fenerbahçe bir marka. Bugün Real Madrid, Manchester United, Barcelona’ya “Dünya kulübü” diyoruz. Yani asıl dünya kulübü bu saydığımız kulüpler. Diğerlerini katarsak kendimizi kandırırız. İşte amaç; bu kulüpler seviyesine gelebilme. Fenerbahçe’nin bu potansiyeli var. Çünkü Fenerbahçe’nin şu anda 250 milyon dolar bütçesi var. Bu 250 milyon dolar bütçe, hemen hemen 200 ila 220 milyon Euro’ya denk geliyor. Oysa söz ettiğimiz büyük takımların bütçesi 500 ile 550 milyon Euro arasında, daha yeni açıklanan rakamlar. Ancak bizim bütçemizin içinde amatör şubeler de var. Saydığımız kulüplerde böyle bir şey yok, bütçelerinin tamamı futbola. Bizim futbol olarak bütçemiz 150-160 milyon Euro civarında…
Bütçemizi artırırsak, yıldız futbolcu alırız
Hedefimiz bu rakamları en azından 300’lere 350’lere çıkartmak. Bütçe 350 milyon Euro’lara gelirse, o zaman biz bu büyük takımlarla başa baş oynamaya, mücadele etmeye başlarız. Daha iyi ve yıldız oyuncular alır, kapasitemizi artırırız. Belki 10 tane almayız da, 3 futbolcu alırız fakat iyi ve pahalı oyuncu alırız. Böyle kalırsak biz ancak yeni parlayan ya da yaşlı oyuncu alırız. Bizim alıp burada parlatalım, ondan sonra yüksek fiyatlara satalım” diyebileceğimiz veya “Bak, bu çok iyi oynuyor, yıldızlaşacak 22-23 yaşında ama 30-35 milyon” diyebileceğimiz bir futbolcu alma durumumuz yok. İşte bu “Hedef 1 Milyon Üye” gibi projelerle bu gücümüz olacak. Projenin ana amacı; ekonomik anlamda kulübü büyütmek, tabana yaymak, bütün Fenerbahçelilerin sahip çıkacağı bir organizasyon yapmak. Türkiye’de, belki de Dünya’da en önemli demokratik hareket bu.
Temsilci üye Başkan olabilir
Bu proje şunu da getiriyor; temsilci üye ama seçilme hakkı var. İsterse yönetime aday olur. Kısacası delege seçilirse yönetime de girer, başkan da olur. Kimse de bir şey yapamaz. Yani çoğulcu bir demokrasi ortamı yaratıyoruz, tabana yayıyoruz. Özetle temsilci üyeler de şu anda bulundukları şubede delege seçildiği takdirde, Genel Kurul’da oy kullanabiliyor. Ancak her temsilci üye, benim gibi, normal üye gibi her türlü haktan, Fenerbahçe’nin haklarından, tesislerinden her şeyden faydalanıyor.
Proje bunların yanında, Kulübümüzü ekonomik olarak da güçlü hale getirecek. Hedefe ulaştığımızda elimizde büyük bir nakit para olacak, ekonomik güç olacak. Bunu iyi kullanırsak, bu işleri halledebilirsek o zaman kulüp hakikaten “Dünya Kulübü” olur. Dünya kulüpleriyle başa baş mücadele eder. Oyuncuya gidersin o zaman “100 milyon veriyorum, alıyorum” dersin, alırsın. 1 tane oyuncuya 100 milyon ver, onu al ama şimdi 15 milyon veriyorsun, daha fazla veremiyorsun.
Üyelere “Sadakat Programı” geliyor
– Sayın Başkan, İstanbul, Ankara illerimiz dışındaki üyelerimiz için de bölgelerinde tesisler veya faydalanabilecekleri imkanlar yaratılacak mı?
Elbette, hemen harekete geçiyoruz. Mesela; bu aybaşından itibaren herkese kredi kartı vereceğiz. Denizbank’la anlaşma imzaladık. Kredi kartları dağıtacağız. Bu kredi kartlarının içerisinde sadakat programları var. Örneğin; kartın kullanımına göre senede 1 ya da 2 depo akaryakıt bedavaya gelecek. Uçakla gidecek, indirimi olacak. Lokantada, hastanede, dişçide, mağazada, otelde, eğitim kurumlarında indirimlerden faydalanacak. Sadakat programı ile ilgili açıklamalarımızı yakında yapacağız. Üyelerimize de bu kartları vereceğiz.
Fenerbahçe Üniversitesi kuruluyor
– Fenerbahçe Üniversitesi ile ilgili hangi noktadayız, ayrıca Kenan Evren Lisesi arazisi konusunda neler söylersiniz?
Ankara’dan yetkili merciiler çağırdılar, gittik. Biz Fenerbahçe olarak tüm çalışmalarımızı zaten yapıyoruz. Gerekli doküman ve evrakları hazırladık. Başvurumuz bir ay sonra Yüksek Öğretim Kurulu’na girecek, oradan çıktıktan sonra Meclis’e gidiyor. Her türlü şey hazır ve pürüz yok. Tahminim; Nisan ayının sonuna kadar Meclis’ten geçer. Vakıf ve Üniversite’nin kuruluşu bitmiş olur. Ondan sonra da Kolej’in olduğu yerde binaları yapacağız. Projeyi hazırlayacağız. O binalar yapılırken eğitim durmasın diye bir yer kiralarız, oradan başlatırız. Silivri’yi devreye sokacağız. Kolej de, Vakıf Üniversitelerimiz de Kayışdağı’ndaki arazimizde olacak. Kolej binamız yeniden yapılacak. Bunlarla ilgili planlama çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Kenan Evren Lisesi mahkemede çözülecek
Kenan Evren Lisesi ile ilgili biz Fenerbahçe olarak devlete karşı bütün vecibelerimizi yerine getirdik. Projeler hazır, imarı geçirildi ama devlet sorumluluğunu yerine getirmiyor. Liseyi bize teslim etmesi lazım, inatla teslim etmiyor. Fenerbahçe Spor Kulübü orayı alabilmek için 80 Milyon TL’ye yakın para harcamıştır. Şimdi bu önümüzdeki günlerde harekete geçiyoruz. Ya paramızı verecekler, ya da orayı bize teslim edecekler. Aksi halde mahkemeye gidiyoruz. Üzülerek söylüyorum devletle mahkemelik olacağız, başka çaresi yok. Biz tüm sorumluluklarımızı yerine getirmişiz. Ancak, devlet gereğini yapmıyor. Hukuki süreci başlatacağız.
– Sayın Başkan, Fenerbahçe Kulübü yurdun çeşitli illerinde tesisleşmeye gidecek mi?
Evet, yapıyoruz. Öncelikle şunu söyleyeyim; bundan sonra yapılacak ve alınacak bütün arazilerin kulübün adına olmasını istiyoruz. Gidip de devletin arazisini kiralamayacağız. Bundan dolayı benim düşüncem Fenerbahçe’nin Dereağzı’ndaki tesislerini Vakıf’tan veya Milli Emlak’tan satın almak. Ankara İncek Tesisleri, Topuk Yaylası’nı kulübün adına almak. Sonra da bütün şubelerimizin olduğu yerlerde küçük Fenerbahçe evleri yapmak. 10 – 15 dönüm arazi üzerine üstünde binası olan aynı zamanda Fenerbahçelilerin gelip yemek yiyecekleri, çocuklarını oynatacakları, kaydırak, salıncak, tenis kortu, havuz bir de yanında küçük halı saha inşa etmek. Büyük ihtimalle Mart ya da Nisan ayında Edirne’den başlatacağız. Şimdi arsayı almaya çalışıyoruz. Alırsak Edirne’den başlayacağız. Van’a da yapmayı düşünüyoruz. Sinop’a, Alanya’ya… 4 yeri yapıp sonra içini dolduracağız. Bu tesislerde her üye olan Fenerbahçeli oradaki veya Edirne’deki, Van’a gittiğinde o Fenerbahçeliler evine gidip, orada aynı Edirne’de yaşadığı gibi yaşayabilir. Her yerde kullanabileceğimiz, hepimizin yararlanacağı tesisler yapacağız. Hepsi aynı örnek olacak. Hepsinin de maketleri hazırlandı, projeleri çizildi. Çelik modüller üreteceğiz, modüller büyük olacak. Ufak yerde 2 modül, büyük yerlerde gerekirse bir tane daha eklenebilecek, çelikten binalar yapacağız.