Türkiye 14 Mayıs seçimlerinden sonra neredeyse her güne İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın attığı operasyon bilgilendirme tweetleriyle başlıyor. Yapılan operasyonlarla Türkiye’nin sadece yerli suç örgütlerinin değil uluslararası suç örgütleri ve uyuşturucu kartellerinin de cirit attığı bir ülke haline geldiği ortaya çıktı. Üstüne Türkiye’de son dönem yaşanan terör saldırıları ve Moskova’da yaşanan terör saldırısında yer alan teröristlerin Türkiye’den Rusya’ya geçtiğinin ortaya çıkması ülkemizin yaşadığı güvenlik krizinin boyutlarını ortaya koyuyor.
ERCAN KÜÇÜK – GÖKHAN İLHAN
Güvenlik Uzmanı Mustafa Böğürcü Türkiye’nin yaşadığı yaşaması muhtemel güvenlik sorunlarını Röportajlık’a anlattı. Özellikle Orta Asya’daki Türk devletlerinden gelen ve vatandaşlık verilenlerin terör bağlantılarına dikkat çeken Böğürcü, “Uyuyan hücreler var” uyarısında da buundu.
YERLİKAYA’NIN TWEETLERİ DEVLETİN KURUMSAL KİMLİĞİNE AYKIRI
Mustafa Böğürcü, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın hemen her gün yapılan operasyonları kişisel sosyal medya hesabından duyurmasının devlet yapılanmasına aykırı olduğunu belirtti. Peki Türkiye nasıl böyle bir suç cenneti haline geldi? Böğürcü şunları söyledi:
“Sayın Ali Yerlikaya’nın her sabah böyle açıklama yapması ciddi devlet yapılanmasına ve kurumsal kimliğe de aykırı ve uygun olmayan tarz. İçişleri Bakanlığı’na ait Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlık, Sahil Güvenlik gibi birimler var. Bu birimlerin yapmış olduğu operasyonlar bunlar ve bunların da Basın Protokol Daire Başkanlıkları var. Eski Türkiye dediğimiz daha önceki zamanlarda bu birimler bu açıklamaları yaparken; Ali Yerlikaya’nın İçişleri Bakanı olmasıyla birlikte toplumda kendini ön plana çıkarır şekilde sanki bu operasyonları da kendisi yapıyormuş gibi, İstanbul’daki nitelikli dolandırıcılık hakkında bile tweet atacak durumda olmasını doğru bulmuyorum. Resmi kurumların internet sitelerinde olmalı ve bizim bu internet sitelerinden bilgilere ulaşmamız gerekiyor.
Ve bütün hayvanlar aleminden isimler konmak, farklı farklı numaralar verilmek suretiyle numaralı operasyonlara dönüşmüş bir noktada. Belki bu rakamları taşradaki güvenlik bürokrasisi şişiriyor da olabilir. Benim için yakalamalar bir başarıdır ama yakalama sonucunda oluşan suçla ilgili ne kadar kişi delillendiriliyor ve adliyeye çıkarılıyor, tutuklanıyor? Mesela eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ‘Bataklık’ operasyonunu Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu olarak Twitter’dan herkese duyurdu. 3 ay sonra öğrendik ki operasyon yapıldığında beraat ettiler.
EKONOMİYİ CANLANDIRACAĞIZ DİYE…
Türkiye freni boşalmış kamyon gibi suçlu üreyen ve aynı zamanda üreten bir noktaya geldi. Uluslararası mafyanın, uluslararası uyuşturucu kartellerinin ekonomiyi canlandıracağız diye emlak üzerinden vatandaşlık verilmesi suretiyle Türkiye’ye kaçmaları ve aldıkları kanuni hakla geri iade edilmemeleri burayı cazip yaptı. Latin Amerika ülkelerinden tutun da Avrupa kıtasındaki uyuşturucu kaçakçısı şehrin göbeğinde 5 yıldızlı otel satın alıyor. Çeşme’de, Bodrum’da milyon dolarlık lüks konutlar satın alıyorlar. Ve ancak bir olay patladığında ya da bir çatışma ortaya çıktığında, silahlı eylem yapmaya başladıklarında polisin, kolluk güçlerinin veya mülki yapılanmanın haberi oluyor ve yakalanıyor. Mühim olan bir suç olduğunda yakalama değil, bir suç olmadan önce önleyici tedbirleri alarak yakalanmalarını sağlamak. Nitekim İstanbul’daki, Ankara’daki terör olaylarına bakıyorsunuz olay olduktan sonra yakalama oluyor. Bugünler Türkiye için iyi iyi günler çünkü bütün gayrimeşru tipler, bütün gayrimeşru örgüt yapılanmaları ya da her türlü motifli terör örgütleri de İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e, Antalya’ ya dolmuş durumda ve bunlara bir çözüm de bulamıyorlar. Eğer bu kafayla devam ederlerse zaten bulamayacaklar da.”
TERÖR ÖRGÜTLERİ TÜRKİYE’DE CEMİYETLEŞTİ
Böğürcü, son dönem artan terör faaliyetlerinde yer alan başta Tacikler olmak üzere yabancı yapılanmalara dikkat çekerek şunları söyledi:
“Türkiye zaten 90’larda da terör dalgasıyla boğuşuyordu. Hem sol hem de bölücü örgütleriyle. Din motifli terör örgütleri 90’lı yıllarda da 2000’lerde de Türkiye’nin dini ve sosyolojik yapısından dolayı tehdit algısı noktasında ciddiye alınmıyordu, bakış açısı düşüktü. Şimdi bakıyorsunuz 22 yıllık AKP iktidarında oy potansiyelleri nedeniyle cemaatlere daha şirin gözükme hareketleri, coğrafyamızdaki karışıklıklar, otoritenin tam sağlanamaması, din motifli yapıların Türkiye’ye vize muafiyeti ile girmesiyle beraber burada yaşama fırsatı buldular. Özellikle de İstanbul’a baktığımızda şehrin dış çeperlerinde bu din motifli terör örgütleri filizlendi, buraya ailelerini getirdiler, ticaret yapma noktasına geldiler. Sosyal yapı içerisinde vatandaşlık aldıktan sonra dernekleştiler, cemiyetleştiler. IŞİD’in Horasan yapılanmasını Gar saldırısıyla, Urfa saldırısıyla gördük. Daha sonra Reina saldırısında uzun namlulu silahla onlarca yurttaşın onlarca turistin ölmesinden sonra herkesin odaklandığı bu Tacik yapılanma herkesin bir kendine gelmesine ve bunun üzerine bir politika hazırlamasına az da olsa zemin hazırladı. Ama o sırada da sizin ülkenize girmiş Orta Asya’dan, Türki Cumhuriyetlerden binlerce kişi var. Türkiye onlar için bir geçiş noktası, böyle bir iktidar olduğu için. Türkiye’nin içerisinde büyükşehirlerde, metropollerde hem bombalı eylemler hem canlı bomba hem uzun namlulu silahlarla birçok saldırıyı almış oldukları talimatlarla yaptılar, yapmaya devam ediyorlar, bundan sonraki süreçte de devam etme potansiyelleri var. Uyuyan hücreler var.
Şangay beşlisiyle alakalı bir terör makalesini okudum. Başakşehir’den tutun da Halkalı’yı, Sefaköy’ü, Şahintepesi’ni, Kuştepeyi, Zeytinburnu’nu özellikle IŞİD-Horasan yapılanmasını sokak sokak, mahalle mahalle tespit etmişler, yapmış oldukları analiz ve tespit sonucunda da makale yazmışlar. Onlar da biliyor bu yapılanmanın Türkiye’de hızlı bir şekilde olduğunu, uyuyan hücreler olduğunu. Akşam saatlerinde Zeytinburnu’na gidelim. Size bana benzemeyen farklı coğrafyalardan gelmiş onlarca, yüzlerce değil binlerce insan görüyoruz. Rusya’daki 11 Eylül saldırısı gibi bir saldırıda İstanbul’da gezip tozan Tacikler günün sonunda vize süresi dolduğu için giriş çıkış yapıp Türkiye’den Moskova’ya gitmek suretiyle bu kanlı, vahşi terör saldırısının yüzlerce masum insanın katledilmesine sebep oldu. Bunun aynısını yarın öbür gün din motifli bir örgütün İstanbul’da Ankara’da yapmayacağının bir garantisi yok ki şuan.”
15 TEMMUZ KIRILMA NOKTASIYDI
Böğürcü, “Santa Maria Kilisesi’nde Tacikleri ve Uygurları gördük. Reina katliamında Özbek, Tacik ve Uygurları gördük. Bu coğrafyanın bu kadar terörle içli dışlı olması ve bunların vatandaşlığa alınması Türkiye açısından riskli değil mi?” Sorusuna da şu şekilde cevap verdi:
“Ben 2016’daki 15 Temmuz olayını kırılma noktası olarak görürüm. Ondan sonra Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olması, polis ve jandarma içinde aynı şekilde kırılmaların olması, bir anda bu noktaların tam denetlenemeyen, incelenmeyip sık dokunmaması. Vatandaşlık bir ülke için çok önemlidir. Çok ince eleyip sık dokunurken maalesef 2016’dan itibaren başkanlık sisteminin Türkiye’ye gelmesiyle artık bu sanki emlak ofislerinde ‘pasaportunu bırak sana vatandaşlık, oturum ya da ikamet alırız’ noktasına geldi, getirildi.
Suriye’den birçok kişi savaşla birlikte Türkiye’ye girdi. Diploma teyidini bile Suriye’den almadan biz vatandaşlık verip hastanede doktor, okulda öğretmen yaptığımız insanlar var. Bunların yarın başka noktaya evrilmeyeceğini garantisini kimse veremez. Orada adam mı öldürdü? Asayişe müessir bir cinsel tacizde bulunup tecavüz mü yaptı birisine? Cinayet mi işledi? Terör faaliyetinde mi bulundu? Bunların hiçbirine bakılmıyor, sorulmuyor. Geliyor, pasaportunu veriyor. Varlıklı olan emlak almak suretiyle vatandaşlık alıyor. Öbürlerine de Türkiye, din ve milliyetçilik saikiyle oturum veriyor, geçici statüyle bulunduruyor, aman dokunmayalım bunlara şeklinde sadece günü kurtarıyor. Bir an önce Türkiye’nin bu sorunlarla yüzleşmesi ve o doğrultuda orta ve uzun vadede yeni stratejiler belirleyip bu olaya, göçe ve geçici statüyle ülkemizde bulunan kişilere bakması, içlerinde suç işlemiş olanları, bir an önce Suriye devletiyle ilişki içerisine geçip, bunları tespit edip deport etmesi gerekiyor. Uzun namlulu silahlar almış başını gidiyor şehirlerde.
Seçimlerden sonra birçok ilde CHP’li belediye başkanları vergisi, algısı olmayan Arapça tabelaları olan dükkanların yanı sıra farklı dillerde dükkanı açmış olan maliyeye kaydı olmayan dükkanları kapatıyor. Herkesin vergi kaydı varken bunlar yıllardır burada vergisiz bir şekilde yaşadılar. Oradan bir zenginlik elde ettiler demografi değişiyor. Bir bakmışsınız Güneydoğu Anadolu sınırınıza yakın Arap yapılanmasındaki bölgede, Kilis’te, Reyhanlı’da, Antep’te yani Türkiye’de doğmamış ama Türkiye’ye gelip bir şekilde vatandaşlık almış büyümüş, üremiş yapılar Belediye başkanınız olur. Onun için tehlike gün geçtikçe artıyor. Olaya din kardeşliği veya ırk kardeşliği olarak değil doğru temeller üzerinde bakmak lazım.
Bu Afrika kökenli yaşayanlar da yarın Türkiye’nin başına ırkın değişmesi anlamında problem olacak. Bizim bunu durdurmamız lazım.”
Güvenlik Uzmanı Böğürcü’nün Röportajlık’ın sorularına yanıtları şu şekilde:
GÖKHAN İLHAN: Bayrampaşa’da MP5 ile işlenen bir kadın cinayeti vardı mesela.
MUSTAFA BÖĞÜRCÜ: Uzun namlulu silah zaten ruhsata bağlanmaz. Atölyeler yakalanıyor İstanbul’da. silah imalat atölyeleri. Çünkü sizin Suriye’nin kuzeyindeki sınırınızın güvenliği sağlanamıyor. Orada bir Özgür Suriye Ordusu diye Türkiye’nin de desteklediği bir yapı var. Onların aileleri, Türkiye’de Rant a car firmaları kurmuşlar, marketler açmışlar, emlak ofisleri açmışlar, ticaret yapıyorlar. İddia doğruysa Ramazan ayında Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı oradaki gruplarla yemek yemeye gitti. Dönüşte yolu kesildi aynı gruplar tarafından ve bir şekilde farklı yoldan Türkiye’ye giriş yaptı. Yani yarın o grupların da namluları Türkiye’ye çevrilmeyeceğinin kimse garantisini veremez.
FAKİRSEN EMPERYAL GÜÇ OLAMAZSIN
GÖKHAN İLHAN: Geçtiğimiz haftalarda IŞİD’e katılan kadınlar Suriye’de hapishanede bir video çekiyorlar ve Cumhurbaşkanı’na sesleniyorlar. Bizi affedin diye.
MUSTAFA BÖĞÜRCÜ: Suriye’nin kuzeyinde o Afrin bölgesinde ve diğer şehirlerde Türkiye’nin önderliğinde kendi içlerinde kaymakamlar, emniyet müdürleri, jandarma gibi yapılar kurulmuş ve onlar sözüm ona orayı yönetiyorlar. Türkiye hamilik yapıyor. Suç işlendiği zaman da Türkiye’nin hamiliğinde bu hukuku uyguluyor. Yarın bununla ilgili Türkiye’nin uluslararası mahkemelerde sıkıntıya düşme ihtimali de var. Yani sen Suriye devletinin topraklarında bu şekilde hamilik yapıyorsun.
Emperyal güçsün eğer olmak istiyorsan bir kere gayri safi milli hasılan kişi başı 40-50 bin dolar olacak ki emperyal güç olabilesin. 8-10 bin dolarlık gayri safi milli hasılası olan bir ülke nasıl emperyal güç olacak?
Savaş uçak geminin olmadan emperyal güç olamazsın. Denizlere hakim olmadan emperyal güç olamazsın. NATO’nun en çok askeri olan gücü olabilirsin ama gidip sınırın ötesinde başka ülkelerde operasyon yapamıyorsan, oralarda politika üretemiyorsan, o liyakatli kadroların yoksa sadece içeriye oynarsın. Onun sonucunda da halkın iyice fakirleşir.
Suriye’nin kuzeyinde bizim binlerce polisimiz, jandarmamız ve silahlı kuvvetlerine mensup askerlerimiz var. Bunlar hem buradaki özlük haklarını alıyor. Hem de yurt dışında görev yaptıkları için ayrıca maaş veriliyor. Ayrıca lojistik destek veriliyor. Bu ekonomik darboğazda, krizde biz binlerce askerimizi ve polisimizi sırf Suriye’nin kuzeyinde konumlandırmışız. Ondan sonra da bu ekonomik darboğazdan nasıl çıkacağız? Çıkamazsın. Çünkü inanılmaz bir şekilde güvenlik politikalarıyla askeri ve iç güvenlikte polis jandarmanla harcaman var.”