“Piç şarkılar” yapmakta Peyk’in üstüne yok
-
Yüzyıl’ın Türkiyesi’nde modern dünyanın ozanı (ozan olmayı pek kabul etmeseler de) olma vasfını, hakkıyla taşımakla kalmayıp bu geleneği Reggie ve Blues tınılarına Rock’n Roll tavrıyla taşıyan Peyk, 2014 yılının son aylarında Kalan Müzik etiketli “Teslim Olma” albümünü geçtiğimiz eylemceli yılların ve ayların özeti olarak ortaya koydu. Peyk’in solisti sevgili İrfan Alış ve klavyecisi sevgili Özgür Ulusoy KalemKahveKlavye’nin paragrafça geniş sorularını yanıtladı.
Adınız Peyk. Adınızla (Peyk’in her iki anlamı da, sanki bir şeye bağlı hatta bağımlı gibi) söylediklerinizin çeliştiğini düşündüğünüz oluyor mu hiç? (Son derece klişe olan “Neden Peyk?” sorusunun başka türlüsü)
İrfan: Peyk isminin anlamı yok. Varsa da buna takılmadık. Ertan (Çalışkan, davul) koydu ismi. Ama mesaj taşıyan asker anlamını seviyor gibiyim.
Şarkılarınızın çoğu bir hikaye anlatıyor. Hepsinin bir derdi var sanki. Şehirli ozanlar diyebiliriz sizin için. Peki, şarkıların oluşum süreçlerini (hepsinin farklıdır diye düşünüyoruz ama genelleme yapacak olursak) anlatabilir misiniz?
İrfan: Şarkılar genelde yaşadığım olayların yarattığı kafa bozukluklarının yansıması oluyor. Şehirli ozan biraz anlamsız oluyor. Otobüse bilet atan, sigortasını ödeyen, rutin hayatlarını yaşayan ve bir gelenekten gelmeyen şarkı yapıcılarız. Piç şarkılar yapıyoruz.
“Dağılmadık, çünkü hiçbir zaman tam bir grup olmadık.”
“Teslim olma” albümünde, geçen 2014 yılında ülkede yaşadıklarımızı özetlemiş gibisiniz. Şarkılarda söylemediklerinizi söyleyecek olsaydınız neler derdiniz?
İrfan: Şarkılarda söylemediğimiz şeyler, zaten söylenmemesi gereken şeyler. Yani ne gerek var?
Bir röportajınızda şarkıların bazıları için özeleştiri demişsiniz. “Teslim Olma” albümünde de benzeri bir özeleştiriden bahsetmek mümkün mü?
İrfan: Biraz sinirliyiz bu albümde, özeleştiri yapacak vakit olmadı. Orada faşist bir devlet baskısı varken buna affedersiniz “siktirgit” çekmeden olmazdı. Hoş, bu kaba bir cevap ama “Teslim Olma” tam olarak bu.
Evliliklerin bile çok uzun sürmediği Türkiye’de grup olmak daha doğrusu grup olarak yola devam etmek oldukça zor. Siz (biyografinizden okuduğumuz kadarıyla) 1991 yılından beri birlikte müzik yapıyor, Peyk olarak yola devam ediyorsunuz. Bir sırrınız var mı?
İrfan: Neden dağılmadık, çünkü hiçbir zaman tam bir grup olmadık. Birbirimizi özlemeye fırsat bulduk. Kavgalar edildi. Ama birbirimizi sevdiğimi için ayrılmadık. Çünkü biliyoruz ki bir daha, derin bir dostluk kuracak vaktimiz olmayabilir.
Özgür: Bizim sırrımız yok ama, birkaç müzisyenin bir araya gelerek adına da “proje” diyerek kurdukları grupların uzun soluklu olma şansı pek yok, bunu söyleyebilirim.
Zaman zaman içinizde popüler olma isteği oluyor mu?
Özgür: Pek olmuyor.
Müzikten para kazanmanın müzisyen için neredeyse imkansız olduğu bir dönemde müzik yapıyorsunuz. Farklı işlerle uğraşıyor musunuz? Ayrıca müzik sayesinde geçiminizi sağlayacak olsaydınız da yine bu işleri yapmayı sürdürür müydünüz?
Özgür: Hepimiz başka işlerde çalışıyoruz. Bu bir seçim olduğu için müzikten çok para kazanmak gibi bir isteğimiz ve şansımız yok.
Bu sefer albümünüzü Kalan Müzik’ten çıkardınız. Ancak bazı parçalarınız hemen paylaşıldı. Sizce internet ortamından müzik dağıtımı nereye doğru gidecek? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? İnternetin bir araç olarak size ve müziğinize etkisi oldu mu? Nasıl oldu? (Aynı zamanda benim tez konum da. Bu vesileyle sizden de görüş almış olayım 🙂 )
Özgür: İnternet konusu çok uzun ama, internetin yalandan bir özgürlük hissi veren, aslında son derece kapalı devre bir kullanım aracı haline geldiğini düşünüyorum. Serin bir yaklaşımla, üç beş (ya da üç beş bin) kişi daha dinler dersin, bu da çok bir şey değiştirmez bana göre. Bunun ötesinde müzisyenlere sunduğu ayrıcalık, bu üç beş kişiye ulaşmak için aracılara (plak şirketi vs.) daha az ihtiyaç duymaları olabilir. Dolayısı ile kendini plak şirketine beğendirme kaygısı taşımadan müzik yapan insanlar türemiştir herhalde. Ancak, tanınır olma anlamında asıl yükü hala ana akım medya üstleniyor bana göre.
“Rock muhalif olacak ama şahsi şarkılar yapmayacak dersek müzik tarihinin en güzel şarkılarını açıklayamayız.”
Farklı türlerden beslense de tavır itibariyle “Rock” sayılabilecek bir müziğiniz var ve Rock da esasen “muhalif” kimliği olan bir tür. Toplumsal tavrı olan bir grup olarak sizce tamamen bireysel meseleler içeren ürünlerle Rock müzik yapılabilir mi? Bunu, bugünün Rock piyasası açısından da değerlendirebilirsiniz.
İrfan: Rock muhalif olacak evet, ama şahsi şarkılar yapmayacak dersek, müzik tarihinin en güzel şarkılarını açıklayamayız. Ama samimiyet önemli, isim vermiyorum. Ülke tarihinin en çalkantılı döneminde “beni niye boynuzladın” temalı veya yataktan bir türlü çıkmayan şarkılar yaparsan en hafifinden kör ya da korkak ya da ticari müzik yapan şarlatandan öte bir şey değilsindir. Ha, satarsın para da kazanırsın. “Rock tavrı” dersen buna “hadi len” derim (:
Özgür: Yüzdesi çok düşük olmak koşuluyla olabilir, bizdeki gibi arada bir muhalefet yapan, genelde goygoy yapan tarza Rock demek istemem. Gerçi bu sadece bizde değil her yerde böyle ya.
Müzikalitenin yanı sıra sözlerde dikkat çeken güçlü bir edebiyat var. Bir edebiyat sitesi olarak sözlerinizdeki edebi üslubun ve içeriğin nelerden yahut kimlerden beslendiğini sormak durumundayız?
İrfan: Sözler ve edebiyat. Sözleri yazan olarak bunun genetik olduğunu düşünüyorum. Bu babamdan geçen bir şey… Çok okudum zamanında ama okumakla olsa… Grubun en az okuyanıyım. Babam şairdi. Bunu kendinde keşfedemeden öldü. Etkilendiğim şairler, Metin Eloğlu, Özdemir Asaf ve Cemal Süreya.
Buna bağlı olarak en son kuşak olarak değerlendirebileceğimiz “Adamlar, Yok Öyle Kararlı Şeyler, Yüzyüzeyken Konuşuruz” gibi isimlerde sözlerin baskınlığı, edebi kaygısı dikkat çekiyor. O kadar çekiyor ki belki de bir süre sonra müziğin biraz geriye çekildiğini hissetmiyor değiliz. Müzik açısından bu değişimi nasıl değerlendirir Peyk?
İrfan: Bence bu gruplar birbirine benzemiyor. Yüzyüzeyken bana Bob Dylan tadı verirken Adamlar biraz Lou Reed tınlıyor. Yok ise Beirut. Onlara benzemiyorlar ama tarz olarak. Ortak noktaları ise takılma havasında olmaları. Ve bu işin özü, ölç biç bir müzik yok ortada, özgürler. Enstrümanlarını daha iyi çalacaklar zamanla. O zaman işte tadından yenmez albümler yapacaklar. Ama belki şimdiki kadar samimi olamayacak. Güzel gençler var kısaca ve doğru yoldalar.
Özgür: Belki geçtiğimiz yıllarda tiyatro kökenli insanların müziğe daha çok girmesi yüzünden olmuştur. Ancak bu tarz, söz uğruna müziği tamamen boşlamıyor. Her halükarda sözlerin bomboş olmasından iyidir, zamanla müzik alanında bir evrilme sağlayabilir diye düşünüyorum.
“Nisan’da bizim kafada müzisyenler ile bir festival yapıyoruz.”
Sosyal medyadan takip etmek mümkün tabii ama yakın süreçte kesinleşen konserler yahut projeler neler olacak?
İrfan: 6 Şubat Mojo ve sonra full ekipmanlı özel görselli 11 Mart Çarşamba Babylon sahnesindeyiz. Bunun da dışında İKSV Salon konser videolarını yayınlayacağız yakında. Sanal aleme fırlatacağız.
Yine bir edebiyat sitesi olarak sizlerden güncel ya da geriye dönük olarak “sağlam kitap” önerisi almamız mümkün mü?
Özgür: Marquez-Yüzyıllık Yalnızlık, Yaşar Kemal- Bir Ada Hikayesi (ilk 3 cilt), Stefan Zweig- Satranç, Jack London- Cinayet Şirketi, Paul Auster- Ay Sarayı, artı Rus ve Fransız klasiklerinin bir çoğu.
İrfan: Kitap önerisi zor iş ama İhsan Oktay Anar ilk üç kitabı, özellikle de “Puslu Kıtalar Atlası”. Bunun dışında Nisan ayında bizim kafada müzisyenlerle bir festival yapıyoruz galiba. Baktık çağıran yok, “Biz yapalım”a geldik. Çok güzel olabilir. Herkese “sağlıcakla kalın” derim ayrıca.
Özge Ç. Denizci 27.01.2015