Türkiye deprem kuşağının üzerinde bir ülke. Sürekli depremlerle karşı karşıya kalksak da 17 Ağustos 1999 Depremi’ne kadar bunun bilincine ve büyüklüğünün farkına varamadık. Deprem Türkiye’nin yadsınamaz bir gerçeği. Geçen aylarda yaşanan depremlerde yaşananlar beklenen büyük depremin fragmanı niteliğindeydi. İstanbul bilinçlendi mi? Büyük depreme hazır mı? Kentsel Dönüşüm yeterli mi? Yıkım ne derece olacak? Sorularını Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy’a sorduk.
ENİS DERDİMENTOĞLU (ED): Aslında bu beklenen deprem sadece İstanbul Depremi değil, Marmara Depremi. Marmara bölgesi de 13 şehir ve yaklaşık 27 milyon insanın yaşadığı bir bölge. Ülkenin sanayisi de burada ağırlıkta. Olası bir Marmara Depremi’nde ekonomi nasıl zarar görür? Nasıl kurtulabiliriz?
ŞÜKRÜ ERSOY (ŞE): Marmara Depremi’ni konuşuyoruz Anadolu’daki insanımız tepki gösteriyor, ”Marmara’nın insanı daha mı önemli? Biz önemsiz miyiz?” diye. Aslında Anadolu’da da İstanbul Depremi kadar büyük deprem oluşturabilecek fay zone’lar var. Biz neden İstanbul’u konuşuyoruz? Çünkü nüfus. Sadece İstanbul’da 15 milyon Marmara Bölgesi’nde ise 26-28 milyon arası insan yaşıyor. Ekonominin kalbi burada atıyor. Burada olacak olası bir deprem işsizlik, aşsızlık demektir. Milli güvenlik sorunu demektir. 40 milyar dolar gibi bir para kaybedebilirsiniz. Bizim özelleştirmeler boyunca kazandığımız paranın değeri 80 milyar dolar. Bu parayı ve bu kadar canı 1 dakika içinde kaybedebiliriz. Bu kumarı oynamayalım. Amacımız insanları korkutmak değil hem karar merciilerini uyarmak hem de bu insanlarımızın diri ve hazır kalmasını sağlamak. Biz bu telkinleri, uyarıları yapmazsak, vatandaş geçim derdindeyken evini güçlendirmeyi ve hazırlıklı olmayı düşünemeyecekler.
‘PADİŞAHLAR BİLE İSTANBUL’U TERK ETMİŞ’
ED: Marmara Bölgesi’nde İstanbul, Bursa, Edirne gibi Osmanlı’nın ve daha önceki devletlerin merkezleri var. Onların bıraktığı tarihi eserler var. İstanbu’un surları sağlam değil. Olası bir depremde onlar nasıl etkilenir?
ŞE: Halk arasında yanlış bilinen bir şey var. Tarihi yapılar yüzyıllardır depremlere karşı ayakta duruyor. Bence bu söylemleri söyleyen bilim insanları biraz abartıyorlar. Çünkü Surlar 5. yy’dan beri defalarca yıkılmış tamir edilmiş, Ayasofya defalarca yıkılmış tamir edilmiş. En son 1894 yılındaki depremle zarar görmüşler. Fatih Camii halen hasarlı. Bunun için böyle bir şeye inanmak doğru değil. Ayrıca geçmiş depremler İstanbul’un tam merkezinde yaşanmış. Şimdi deprem merkezleri daha çok çürük yapıların olduğu yerlere kayıyor. Deprem İstanbul’un merkezinde olurken Padişahlar bile İstanbul’dan çıkıp Edirne’ye yerleşmişler. Bu çok bilinen bir gerçektir. İstanbul’un bir deprem gerçeği var. Marmara Bölgesi’nde olduğumuz için bir tsunami tehlikesi de var. Bunu herkesin kabul etmesi gerekir.
ED: Hocam tsunami demişken Marmara bir iç deniz. Tsunami ne derece büyük olur? Endonezya bir okyanus ülkesi, Japonya keza okyanuslara yakın bir ülke. Oralardaki büyüklüklerde depremler görür müyüz?
ŞE: Tsunami konusunda da bir uzmanla görüşüyorsun. Ben aynı zamanda tsunami uzmanlarından biriyim. 2004 yılında Endonezya’ya giden ve oralarda çalışmalar yapan biriyim. Türkiye kıyılarında da çalışmalar, kazılar yapan ekibin bir üyesiyim. Bu kazılar sonucunda gördüm ki Türkiye kıyılarında 150’ye yakın tsunami var. Bunların yaklaşık 40 tanesi de Marmara bölgesinde. Kazılar neticesinde dalgaların bıraktığı kum izlerinden yaşlandırarak bunları tespit ettik. Dolayısı ile Marmara kıyıları tsunami konusunda sabıkalı. Marmara’da bir deprem olduğu takdirde deniz heyelanları vesilesiyle bir tsunami olabilir. Tsunamilerin Endonezya’daki gibi büyük olmasına gerek yok. 1 metrelik bir dalganın bile kıyılardan 100 metre içeri girip çekilmesi büyük zararlar verebilir.
‘KENTSEL DÖNÜŞÜM BU HIZLA 20 YIL SÜRER’
ED: 99 depreminden bu yana kentsel dönüşüm konuşuluyor. Toplanma alanlarında yapı yapılmaması, çarpık kentleşmenin de önüne geçilmesi de konuşuluyor. Kentsel dönüşüm de ne durumdayız?
ŞE: Kentsel dönüşüm 2012 yılında depremdeki yıkımlara engel olması amacıyla çıkarılan yasa sonunda başlanan bir iş. Bu dönüşümün asıl amacı depreme dayanıklı bina yapmak. Yoksa mutfağı güzel, fayansları yeni evler yapmak değil. Bu aslında asrın projesi. Sadece Türkiye için değil dünyadaki bütün devletler için büyük çaplı bir proje. 7 milyon binanın dönüşümü söz konusu. Türkiye’de 22 milyon bina olduğunu düşünürsek bu büyük bir dönüşüm.
ED: Peki bu dönüşüm kaç sene sürer?
ŞE: Bakan’ın açıklamasına göre her sene 300 bin bina dönüştürülüyor. 20 sene sürer.
ED: Bu dönüşüm hızı iyi bir hız mı?
ŞE: Arttırılması gerekiyor. 300 bin iyi bir rakam değil. Bunun yanında devletin de kredilendirme gibi konularda vatandaşa yardımcı olması gerekiyor. Çünkü müteahhitler bu kentsel dönüşüm konusunda vatandaşı limon gibi sıkabilir. Devletin vatandaş ve müteahhitler arasında hakemlik görevi görmesi gerekiyor. Vatandaşın da güvenli binalar yaptırdığını unutmaması gerekiyor. Yani 1’e 3 alayım, 1’e 5 alayım gibi rantçı düşüncelerden uzaklaşması gerekiyor. Bu son şansımız ve bu şansı devletin de, vatandaşın da, müteahhitlerin de iyi değerlendirmesi gerekiyor. Başka şansımız yok.
ED: Siz bu işin uzmanısınız. Devlet ve hükümet sizin gibi uzmanlara danışıyor mu?
ŞE: Sadece Türkiye’de değil dünyada da politikacılar ile bilim insanları arasında bir sıkıntı var. Türkiye’de çok kötü değiliz. Zaman zaman AFAD’a ya da başka kurumlara akıl hocalığı yapmaya çalışıyoruz. Zaman zaman onlar bizim hızımız kadar hızlı davranamıyorlar, biz bir adım ötesini de görerek tavsiyelerde bulunuyoruz. 99 depreminde 122 km çapındaki binalar hasar gördü, ancak bu binaların yapımına 2006 yılında başlandı. Arada 7 yıl gibi bir süre var. Bu 7 yıl içinde bir deprem daha olsaydı bu binaların çoğunu kaldığı yerden yıkacaktı. Yavaş davranma gibi bir dezavantajımız var. Bu dönüşümün mümkün olduğunca şeffaf, hızlı ve gönüllük esasına dayalı ilerlemesi gerekiyor. Türkiye’nin sadece depremlerle değil doğal afetlerin tümüyle mücadele edebilecek gücü var. Ekonomik gücü var, insan gücü var; 25 milyon genci var. Bunun yanında Türkiye’deki yer bilimciler dünya çapında. Burada yetişen bir yer bilimci dünyanın her yerinde iş bulabilir. Çünkü Türkiye bir laboratuvar. O kadar çok vaka, o kadar çok olay oluyor ki başka bir yerde çalışmamak için hiç bir sebep yok. Fakat biz yabancı uzmanlara tutulan mikrofonları daha bir hareretle ekrana taşıyoruz. Türk yer bilimciler aslında ülkelerinin sorunlarını, çözümlerini net bir biçimde biliyor. Elbette yabancı uzmanlarla iletişim olur, bilgi alışverişi yaparız. Ancak yabancıların ağzına bakmak bana biraz yanlış geliyor. Marmara dünyanın en çok bilinen denizlerinden biri. Yabancılar araştırma yaptı, Fransızlar geldi ancak araştırmaları sürdüren ve takip eden uzmanlar hep Türk’tü. Depremi zaten kimse önceden bilemiyor. Bunun tek bir örneği var 1975’te Çin’de bir deprem bilindi, binlere kişinin hayatı kurtuldu. Fakat 1976’da yine Çin’de bir deprem oldu bilemediler ve can kayıpları oldu. Bu konuda da çalışmalar yapılsın tabii ki ama asıl enerjimizi zemine ve jeolojiye uygun, sağlam binalar yapmaya ayırmalıyız. Zaten iyi bir kentli olmak için akıllı binalarda iyi bir seviyede olmamız gerekiyor. Çünkü sadece deprem değil küresel iklim değişikliğine bağlı olarak evin içindeki suyun tekrardan kullanmak, enerji tasarrufu yapmak ya da güneş enerjisini verimli kullanmayı öğrenmemiz gerek.
‘EN KÖTÜ SENARYODA 7,7 ŞİDDETİ GÖRÜRÜZ’
ED: Peki hocam İstanbul Depremi 45 saniye sürmüştü ve şiddeti 7,4 olarak kayıtlara geçmişti. Bu beklenen depremin İstanbul Depremi’nden en az 2 kat daha şiddetli olacağı ve yaklaşık 2.5 dakika süreceği tahmin ediliyor. Kentsel dönüşümüne etkileri baz alınarak yıkım ne derece olur?
ŞE: Marmara’da beklediğimiz en kötü senaryo 7,7 büyüklüğündeki deprem. Bu da yaklaşık 99 Depreminin 3 katına denk geliyor. Bu önemli bir büyüklük. Dolayısıyla 2.5 dakika sürmese bile ki bu çok uzun bir zaman, yorgun binaların hepsini indirir. Özellikle İstanbul’dan örnek vermek gerekirse binaların deprem dahi olmadan yıkıldığını görüyoruz. Her sokakta bir bina yıkılsa sokaklara giremezsiniz. Arama kurtarma çalışmaları aksayabilir. Bu bağlamda ülkemizin milli güvenlik sorunundan söz edelim. Deprem sonrasında 1-2 milyon insan her gün yiyeceğine, sağlığına, güvenliğine dikkat etmeli. Bu hizmetleri sadece 1 gün değil her gün belki aylarca yapacaksınız. Bu hizmeti yapabilir miyiz? Bence yaparız. Politikacılar insiyatif alırsa, bilim insanlarının sözlerine inanırlarsa bu kesinlikle yapılabilecek bir şey. Buna yürekten inanıyorum. Bunu yapabilen ülkeler var; Şili, Meksika gibi ülkeler bunu çok akıllıca halettiler. Ki oralarda dünyanın en şiddetli depremleri yaşandı. O ülkeler artık büyük depremlerden zarar görmüyorlar, görülebilecek zararları minimuma indirdiler. Biz bunu ülkemizde yapabilir miyiz? Yapar