Nazan Özcan 20.10.2014
YURT GAZETESİ
Mazlum-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdurrahim Ay ve Yönetim Kurulu Üyesi Reha Ruhavioğlu, günlerdir Diyarbakır’da Kobani’den çok Hizbullah–PKK çatışması konuşulduğunu söyleyip şöyle diyor: “Bu ancak PKK ile Hizbullah arasında halledilebilecek bir mesele. Gençlerin birbirine saldırmasıyla halledemezsiniz. Aksine 90’lı yıllardaki çatışma haline bir adım daha yaklaşırsınız” diyor.
Diyarbakır’daki 14 ölümlü olayların sebebini tek bir şeye bağlamak mümkün görünmüyor. Ortada ciddi ve çok tehlikeli bir santranç oyunu var sanki. Satranç karışık, oyuncular da. Devlet, PKK ve Hizbullah tarafından oynanıyor. Bu çatışmalardan sonra arabuluculuk görevi üstlenen Mazlum-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdurrahim Ay ve yine Mazlum-Der Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Reha Ruhavioğlu, devlet-PKK çatışmasından ziyade PKK-Hizbullah çatışmasının çok daha tehlikeli olduğunu söylüyor.
Diyarbakır’da ölen 14 kişinin ardından bir taraftan çözüm süreci konuşuluyor ama bir taraftan da çok ciddi şekilde Hizbullah-PKK çatışması konuşuluyor. Siz de arabuluculardansınız.
Abdurrahim Ay: Kobani hem PKK tarafından çok iyi işlendi hem buradaki İslami camialar da çok duyarlılık gösterdi ve IŞİD’e karşı çok net eylemler koydu.
Reha Ruhavioğlu: Mesela aralarında hükümete yakın Ay-Der gibi derneklerin de olduğu İslami grupların “Katil IŞİD, Kürdistan’dan defol” demesi önemliydi. Mavi Marmara’da ölen Şehit Ali Haydar Bengi Derneği’nin katılması bile çok önemli bir parametreydi.
Ama galiba Hizbullah sorunu da hep duruyordu hafızalarda.
Ay: 90’lı yıllardan beri kapanmayan bir defter var. Affetmedi Kürtler Hizbullah’ı.
Ruhavioğlu: Hizbullah’ın on yıldır legalize olma çabasının bir türlü meşruiyet zemine oturmamasının yegane sebebi, kendi geçmişine bir özeleştiride bulunmaması. Hatta bunların yaşanmamış gibi davranması. Diğer İslami camia da Hizbullah yüzünden mağdur edildi. Menzil grubu, Nubıhar öyle. Belki legalleşti ama herkes Hizbullah’tan bir özeleştiri bekliyor. Bu şunun da bahanesi olmamalı: Kobani için gösteriler yapıyorsunuz, o arada başka bir hesabınızı görmeye çalışıyorsunuz. Bu mesele ancak PKK ile Hizbullah arasında halledilebilecek bir mesele. Gençlerin birbirine saldırmasıyla halledemezsiniz. Aksine 90’lı yıllardaki çatışma haline bir adım daha yaklaşırsınız. Bu mesele en üst düzeyde ve kökten halledilmezse, gençler her durumda bir yürüyüşe geçiyorlar, Hizbullah’a yakın bir derneğine denk geliyorlar ve saldırılıyor. İlginç olan şu: Bugün Hizbullah’a ya da Hüda-Par’a saldıranlar hiçbir şekilde Hizbullah şiddeti doğrudan yaşamış insanlar değil. Yaşı en büyük olan, 25. En nihayetinde, Kürtlerin bu Hizbullah’ın özeleştirisine kesinlikle ihtiyacı var. Öbür türlü, kolay kolay bu ateş dinmeyecek. Ayrıca Hüda-Par’ın biz kendi meşru müdafaamızı yapacağız demesi, tarafların karşı karşıya gelmesi açısından tehlikeli.
Yani Hizbullah ile PKK birebir görüşmeli diyorsunuz.
Ruhavioğlu: Evet, bu bizim ilk arabuluculuk çabamız değil. Üniversite eylemlerinde bile bir yerden sonra herkesin söz geçirme durumu tükeniyor. Böyle devam ederse, bu sene Kutlu Doğum Haftası’nda, biz gene bir çatışma yaşayacağız. Geçmiş iki yıldan daha kötü neticeler de ortaya çıkabilir.
Ay: Kobani’nin Hizbullah-PKK çatışmasına dönmesi, hak verdiğimiz bir nokta değil. Kobani üzerinden hükümetle verdiğiniz çatışma başka bir konu, bu meseleyi açmışken, başka açık hesapları da görelim demek, bütün hesapları karmakarışık ediyor. Günlerdir Diyarbakır’da Kobani’den çok Hizbullah –PKK çatışması konuşuluyor. Birbirleriyle karşı karşıya gelmeleri bile yetiyor. Birikmiş bir gaza kıvılcım çakılması gibi bir patlama meydana geliyor. Diğer cemaatlerle de görüştük, bize dediler ki, olaylar başlayınca insanlara haber verdik, kapılarınızı kapayın, hiçbir yere çıkmayın. Hüda-Par ise parti binalarının önünde önlem aldı. Bu kalabalıkla karşı karşıya gelmek demek. Böyle bir manzara çıktı ortaya, 14 kişi öldü maalesef. Altısı Hüda-Par’lı.
Hizbullah’ın “taziye çadırları kurmuyoruz” demesi, neye tekabül eder?
Ay: Aslında bu bütün Kürtler için tek bir anlama gelir: Biz bu işi bitirmedik, intikam alacağız. Anladığım kadarıyla niyetleri biraz kendi tabanlarının gazını almak hem de bu iş tamamen bitti zannetmeyin gibi iki yönlü mesaj vermek.
Ruhavioğlu: Çadır kurmamak, doğrudan intikam demek değil. Yani aslında bu meselenin açık kaldığını gösterir. Örneğin, gelip biz öldürdük, özür diliyoruz ve cezası neyse razıyız demek sorunu çözebilir. Kaldı ki, Hüda-Par camiası bunu istiyor benim anladığım. PKK bunu sahiplensin, biz mağduruz ve bizden özür dilensin.
Ay: Hizbullah, bize saldırı olmadan saldırmayacağız da diyor. Bu çok değerli. Bir de aslında Hatip Dicle ve Hüseyin Yılmaz bir televizyon programına çıkacaktı. Hatip Dicle çıktı, Hüseyin Yılmaz gitmedi. Gerekçe olarak, bir anlaşma yapılmadan, bir özür dilenmeden, olaylar kınanmadan bir araya gelmemiz mümkün değil dediler. PKK’den özür ve olayların sorumluluğu kabul etmeyi bekliyor ama bu PKK’nin de yapabileceği bir şey değil. Zaten bence PKK’nin böyle bir şey yapacağını düşünmedikleri için böyle söylüyorlar.
Ama PKK de onlardan özür bekliyor geçmiş yıllar için.
Ruhavioğlu: Zaten meselenin en başa götürülmesi meseleyi kilitliyor. Bugünkü meseleyle hesaplaşma çok kolay olur yoksa.
İki taraf da karşı taraftan bekliyor özeleştiriyi? Sonuç ne olacak?
Ay: PKK onlar bize saldırdı dese de, yöneticiler tarafından bir özel özür beklendiğini görmedim ben. Daha makuller. Ama bunu Hüda-Par açıkça istiyor ve tabana doğru indikçe beklenti daha yükselip tavır sertleşiyor.
Ruhavioğlu: Bizim ilk anlaşmayı ilk istediğimiz nokta, iki tarafın yüzde yüz çatışmasızlıkta anlaşması. Tıpkı PKK-devlet gibi. Bu çatışmada gelin sizi barıştıralım gibi bir tutumuz yok, zaten bu çok zor. İki taraf birbirine saldırmayacak şeklinde bir talimat verilmeli, ki her an patlayabilir durum ortadan kalksın.
Bu devletle kavga etmek gibi değil ki, burada insanlar belki de kapı komşuların birisi PKK’li birisi Hizbullahlı.
Ay: Bu o yüzden devletten daha tehlikeli. Eski olaylarla değerlendirildiğinde, tüm toplumu etkisi altına alacak, yayılacak ve etkileyecek bir kapasite taşıyor o yüzden.
Süreç de var bir tarafta.
Ruhavioğlu: Tehlikelerden biri de bu. PKK, süreçle Hizbullah meselesini birbirinden ayırıyor. Ama Hizbullah ayırmıyor. Ayrıca diyor ki, siz bu süreçte bir tek PKK’yi muhatap aldınız ve Kürdistan’da alanı ona bıraktınız. O da alan hakimiyetini bize saldırarak tahkim etmeye çalışıyor. Hizbullah’ın kamusal görüşü bu. Dolayısıyla bu meseleyi süreçle bağlantılı görüyor. Ama PKK, bizim Hizbullah’a sistematik bir saldırımız yok, gençlerimiz geçmişin kötü hatıralarıyla saldırdı diye meseleyi ikiye ayırıyor.
Hüda-Par sürecin bir parçası olmak istiyor yani.
Ruhavioğlu: Hükümete, siz sadece PKK ile görüşüyorsunuz, diğer grupları buna dahil etmiyorsunuz eleştirisini evvelden beri yapıyor. Mesela seçimlerde kırsalda PKK’nin Hüda-Par’lı olan birkaç köye baskın yapılması sonrası, Hüda-Par’ın şöyle bir algıya kapıldı: Devlet süreçle birlikte, kendisinin bölgedeki hakimiyet alanını azaltıyor, bu azalan hakimiyet alanını PKK tahkim ediyor. Dolayısıyla PKK de alanı tahkim ettikçe bize saldırıyor. Sonuç itibarıyla süreç bizim zararımızı işliyor burada.
Ay: Bu bir tek Hizbullah’da olan algı değil. Birçok sol camia da aynen böyle düşünüyor. Süreçle birlikte devletin PKK’ye biraz daha göz yumduğu, Lice olayları örneğin, düşünülüyor. Kendileri için de PKK’nin hakimiyet alanını büyütmesini tehdit olarak görüyorlar.
Bir gecede bu kadar silah nereden çıktı? Bunlar siyasi parti değil mi?
Ay: Siyasi parti dediğinizin bir üstünde PKK ve Hizbullah var.
Ruhavioğlu: Uzun süredir Hizbullah’ın uzantılarına birtakım saldırılıyor oluyor ve bunun failleri bulunmuyor. Bütün bu süreçte bu camiada şöyle bir durum ortaya çıkıyor, sürekli saldırılar oluyor ve tedbirimizi almamız lazım. Ayrıca Hizbullah silahı bırakmış değil, silahı susturmuş bir örgüt. YDG-H (PKK’nin gençlik asayiş birimi, Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi, N.Ö.) çok kontrolsüz bir yapı, PKK bile zaman zaman söz geçiremiyor. Taş ve molotofla yetinmiyorlar yani. Hüda-Par camiası da bu tür saldırılara hazırlıklı olmak zorunda hissediyor. Bir tür kopya örgütlenme de var bir anlamda: PKK’nin legal kolu BDP/HDP, Hüda-Par da Hizbullah’ın legal kolu. PKK yapılanmasını taklit ediyorlar. PKK’nın gençlik yapılanması YDG-H’tan sonra Hüda-Par da aynısını yaparak Şeyh Sati Seriyyeleri ya da Hür-Ekip Asayiş’i ortaya çıkardı. Yukardan çok habersiz olduklarını söylemiyorum ama kontrol edilmekte zorlandıklarını, giderek de daha da zorlanacaklarını bir gençlik yapılanması burada da meydana geliyor. O gün herkes saldırı olabilir, evlerinize çekilin dediğinde, Hüda-Par bize saldırı olabilir, tedbirli olarak mekanlarda bekleyelim dedi. Siz mekanlarınıza saldırı olacağınızı bile bile böyle bir şey yaparsanız, eli boş beklemiyorsunuz demektir. Ayrıca ellerinde tabanca olması da gerekmiyor, birbirlerini sopalarla da öldürebilirler.
Ay: Kimin yaptığı belli değil ama Bağlar’da ateşli silah satan av bayilerini bir gecede yağmaladılar.
Av silahları satan iki dükkanların yağmalanması da yeni bir şey galiba?
Ruhavioğlu: Bu saldırıların Hüda-Par’a yönelmesinin PKK tabanı tarafından düşünüldüğünü sanmıyorum, ama oraya çok kolay yönlendirilebilir olduğu için bunu planlayan elin hiç zorlanmadığını düşünüyorum. Bankaların, kamu binalarının, okulların yakılmasını duyduk ama Diyarbakır’da ilk defa av malzemeleri satan dükkanların yağmalanması oldu. Sanki biraz bir odak tarafından belirlenmiş gibi. Sanki şöyle: PKK’nin eğer Kobani düşer ve süreç biterse ben sokağı ateşe veririm restine karşı, devletin içinden de sen benim sokakları ateşlendirirsen ben de senin karşına iç çatışma tehlikesini çıkarırım ve kazanan sen olmazsın gibi bir satranç oyunu var gibi.
Görüşmelerin neresindesiniz?
Ay: İki taraf da görüşme iradesini devam ettiriyor. Küçük bir kriz yaşıyoruz şimdilik. Aşılacak gibi. Uzun sürecek bir dizi görüşmenin, herkesi kuşatacak çok daha temelli bir çözümün bir ayağı yakın zamanda gerçekleşebilir.