Muhalif dendi, kimi zaman ‘hedef seçildi!’
Ak Parti hükümeti döneminde de birçok ‘sınavdan’ geçti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile mahkemelik oldu.
Kendi söylediğine göre; yaptığı haberlere en etkili devlet adamları tarafından ‘müdahale girişiminde” bulunuldu ama O geri adım atmadı.
Halen aktif görevde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan için; ‘iç savaşı göze aldı. Hesap verecek’ diyecek kadar sivri diili.
Mustafa HOŞ’a sorduk. O da dobra dobra anlattı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile neden ‘kapışıyorsunuz?’ Aranızdaki sorun nedir?
Çünkü kendi geçmişinden bile kaçan birisidir.
Gerçek gazetecilik yapan Erdoğan’la sorun yaşar.
Her şeye sahip olmak istiyor.
İç savaşı kışkırtacak kadar gözü dönmüş, bunun için camide içki içildi, Kabataş gibi yalanları söylemekten çekinmeyen bir yönetim var.
14 yaşında öldürülmüş Berkin’in annesini yuhalatmış bir merhametsizlik elbet ürkütür.
Ben korkunun üstüne gidilerek yenildiğini öğrendim. Hayat bunu bana öğretti.
Cesaretin de bulaşıcı olduğunu biliyorum.
Korkunun üstüne gitmektir cesaret. O yüzden ne kadar korkutulursam o kadar daha çok üstüne giderim. Ekmek gibi su gibi haysiyetsizliğin onursuzluğun tüketildiği bir yerde ‘onurlu kalmaya çalışmak en büyük isyandır’ ve ben adaletsizliğe onursuzluğa ve gazeteciliğin alçaklaştırılmasına isyan ediyorum. Ötesi ne olur umurumda değil.
Erdoğan’ın sonu Erbakan’dan daha kötü olacak.
Çünkü Erdoğan asla bir Erbakan olamadı. Atatürk ile kıyaslamaları falan tamamen algı yönetimi.
Gerçekte Erbakan bile olamamış bir siyasetçidir Tayyip Erdoğan. Olan bitene buradan bakmak lazım. Erdoğan’ın saray davası ile parti davası çatışıyor. Ki olan biten nüve bile değil.
Erdoğan başkan olamadığı takdirde çok daha keskin ve sert bir çatışma olacak. Çok şey halı altına süpürülüyor. Çünkü AKP hala tam anlamıyla bir kitle partisi değildir. Rant partisidir. Rantın musluğu da hala Erdoğan’da.
Ne zaman ki rant tehlikeye girer yani bu Erdoğan’ın başkan seçilememesidir. İşte ondan sonra AKP’de rant savaşları başlar.
Haksız hukuksuz bir operasyondu. Ben buna “ başsavcıya abluka” dedim.
NTV’nin bu yayını Erdoğan ve Cemaati kızdırdı.
Israrla başlığı değiştirmem istendi.
Ben de bunu yapmayacağımı söyledim.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Erdoğan’ın talimatıyla patronaj düzeyinde tehdit ve telkinlerde bulundu. Yine de vazgeçmedim. Çünkü vazgeçseydim tamamen biat etmiş olacaktım. Akşama kadar başlık aynen kaldı.
Ben NTV’den çıkınca da müdahale edip değiştirildi. Bir daha da NTV’ye gitmedim. Hiç bir telefona da çıkmadım. Kal ayrılma isteklerini de geri çevirdim.
Hala kovuldu deniyor. Böyle bir konuda kovulmak da bir şeydir. Ama ben kovulmadan tavrımı net bir şekilde gösterdim.
Abluka medyanın biat dönemecidir.
Ben biat etmedim biat edenler hesabını versin.
Bugün olsa ödediğim ağır bedellere rağmen yine aynı şeyi hiç düşünmeden yaparım.
Erdoğan ‘iyi oyuncudur ‘Bigboss’u okuyanlar bunun anlamını bilir.
30 küsür yıldır süren bir iç savaşın çok boyutlu ele alınması lazım.
Ben Erdoğan gibi bir siyasetçiye Kürt sorununun çözülmesini bırakmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü memleket meselesi önceliği değil
Barış görüşmeleri adı altında hangi pazarlıklar yürütülüyor onu bilmiyoruz.
Tamamen bir gizem ve esrarengizlik var. Ben bir gazeteci olarak ne görüşülüyor ne pazarlıklar yapılıyor bilmek istiyorum.
Erdoğan’ın iki dudağı arasına sıkışmış her şey sorunludur. Çünkü halet-i ruhiyesi anlık değişen bir yapısı var. Kürt sorunu böyle bir ruh haliyle çözülmez daha da kronikleşir.
Abdullah Gül aday olmasın diye görev süresi bitiminden bir gün önce kongre toplayarak Abdullah Gül’ü safdışı bıraktı. Nasıl kardeşlik ama.
Erdoğan, Gül’ü Danıştay’ın 146.yıldönümü törenlerinde bitirdi aslında. Herkes Metin Feyzioğlu ile tartışmaya odaklandı. Ama orada büyük bir kurgu vardı.
Erdoğan bile bile o tartışmayı başlattı. Hedef Abdullah Gül’dü. Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ı oturduğu yerden kaldırarak toplantıdan çıkardı.
Ve burada bu davanın “lideri benim” mesajı verdi. Gül, bunu göremedi. Erdoğan’ın peşinden çıktı. Kalsaydı liderlik yarışı meydan okumasına karşılık verecekti, yapamadı.
Ama sonradan kendisine karşı bir oyun olduğunu fark etti. Şimdi fırsat kolluyor rövanş için.
Ben Fuat Avni gibi birisinin fenomen olabilir ama gerçeğin adresi olmasından rahatsızım.
Bu tip kişiler bu ülkede Uğur Mumcu, Abdi İpekçi’lerdi. Geldiğimiz yeri anlayın işte.
Geçek insanlardan kurguya/manipülasyona teslim olma hali.
Kendi adıma söyleyeceğim sadece kimsenin adamı değilim. Adam olan da zaten kimsenin adamı olmaz.
Gazeteci olmakta kimsenin adamı olmamayı başarmakla olur. Kim nasıl görmek istiyorsa öyle görür. İnsanlar beni sevsin gibi bir derdim yok.
Gerçeğe düşman olan gıcık olduğumu itici olduğumu düşünebilir. Kendimi bir halt sanma durumuna gelince sadece gazeteci sanıyorum.
Onurlu ve vicdanlı bir gazeteci refleksi gösteriyorum. Yani basit ve sıradan bir davranış.
Reddettiklerimin yüzde biri için hayatlarını ve en değer verdiklerini satanlar bana bir laf ederse de karşılığını ağır veririm.
Her şey herkesin gözü önünde oluyor. Ne unuturum ne unuttururum.
Ana medya olduğunu söyleyip gerçeği karartanlar ve habere ihanet edenler kadar zarar verdiğini de düşünmüyorum.
Teşekkürler Mustafa HOŞ…