Ezgi Güler
Mustafa Kemal Atatürk sanata ve sanatçıya verdiği önem ile bir milletinin varlığının sanata bağlı olduğunu her fırsatta dile getirmiş, yapmış olduğu devrimler ile de özgür sanat ortamının önünü açmıştır. Uygar ülkeler arasına girmenin güzel sanatlar alanındaki başarılar ile sağlanacağını vurgulamıştır. Henüz 1923 yılında Bursa’da Şark Sinemasında yaptığı bir konuşmada “İnsanlar mütekâmil olmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icabettiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin tarik’i terakkide yeri yoktur. Halbuki bizim milletmiz, evsafı hakikiyesiyle mütemeddin ve müterakki olmaya lâyıktır ve olacaktır” demiştir.
Türkler’in yenileşme hareketi 18. Yy’a kadar geriye gider. Bu yenileşme hareketleri maalesef tüm toplum katmanlarını etkileyememiştir. Yukarıda bahsedilen yenileşme hareketleri İstanbul, hatta ve hatta İstanbul’un belli başlı bölgelerinde sınırlı kalmıştır. Ancak Cumhuriyet’in temellerinin atılmaya başlaması bile Anadolu’nun en ücra köşesinde yer alan kırsal kesimi bile kökten değişiklik hareketiydi. Ulusal kararların alınması, eğitim, sosyal hayat, ekonomi gibi birçok alanda Türk toplumunu kısa zamanda ileriye taşıdı. Milli demokratik, laik bir eğitim programı, Arap alfabesinin yerine Latin alfabesinin kullanılması, Türkçe’den yabancı sözcüklerin arındırılması, Türk tarihçiliği üzerinde bilimsel/akademik programların başlatılması ile birlikte, Türk Devrimi’nin kültürel alanında gerçekleştirilen belli başlı yeniliklerdir.
18.yy’da başlatılan yenileşme hareketlerinin, büyük çaplı değişikliklere yol açamamasının bir diğer nedeni de geleneksel etkilere takılı kalmasıydı. Güzel sanatlar alanında en çok resim sanatını etkileyen konu, eserlerde insan figülerinin kullanılmasına dini açıdan olumsuz bakılmasıydı. Atatürk bu yasakları ortadan kaldırmıştır. yüzyıllarca yasak sayılmış resim ve heykel konusunda daha 1923 yılında “Dünyada medenî olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir. Anıtların tarihî hatıralar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu iddia edenler, din hükümlerini gereği gibi araştırıp incelememiş olanlardır” sözleriyle bu alandaki tabuları yıkması güzel sanatlardaki gelişim önündeki engellemeleri kaldırmasına dair sadece küçük bir örnek olarak gösterilebilir.
Ümmet ideolojisini bırakıp tek devlet, tek millet kavramı çerçevesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti kültür ve sanat anlayışlarını da bu çerçeve içinde görülebilecek temeller üzerine oturtmuştur. Bu amaçla kültür sanat ve fikir hayatına yön verecek kurumlar oluşturulmuş, uzun yıllar sürecek etkinlikler diğer alanlarda olduğu gibi sanat alanında da kısa zamana sığdırılmıştır. Atatürk, sanata verdiği değeri, 13 Şubat 1923’te İzmir’de bir okulun açılışında şeref defterine yazdığı; “…vasıl olmaya mecbur bulunduğumuz seviyeye, bugünkü kadar uzak kalışımızın mühim sebeplerinden birinin sanata ve sanatkarlığa layık olduğu derecede ehemmiyetin verilmemiş olmasıdır” sözleriyle ifade etmiştir.
Genç Cumhuriyet döneminde sanatçıların ortaya çıkardıkları eserler, Paris’te aldıkları eğitimlerin etkisi ile empresyonist akımına dahil edilen eserler ortaya çıkmaktaydı. Tema olarak dönemin şartları gereği, Atatürk devrimleri, yaşanmış olan savaşlar, Anadolu kültürüne realist yaklaşımlar, kadınların kazandığı haklar; eğitim alanın katılmalar, modern giyim tarzları, katıldıkları sosyal aktiviteler tuvallere aktarılmaktaydı. 1950’li yıllara kadar toplumdan kopamayan sanatçılar yavaş yavaş bireyselliğe dönmeye başlayıp soyut, düşsel çalışmalar ortaya çıkarmaya başladılar. 1960‟larda başlayan sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamdaki gelişmeler, yerli ve yabancı yayımların izlenmesi, resim sanatında da etkisini göstermiştir.
1970’li yıllara gelindiğinde ise Eğitim alanında yaşanan gelişmelere parelel olarak, güzel sanatlar alanındaki eğitimlerde yaygınlaşmış ve sanat ortamı kısa sürede hareketlenmeye başlamıştır. Güzel sanatlar eğitimlerinin bu kadar popüler olması, birçok sanatçı eserlerinin izleyiciye ulaştırma sorunu yaşamaktaydı. Dönem içerisinde gerek devlet kurumları gerek bankalar özel sanat galerileri ve sergiler oluşturarak bu sorunu ortadan kaldırmış oldular.
1980 sonrası dönemde Türk resim sanatının yurt içi ve yurt dışında tanıtımı için açılan sergilerin işlevi önemlidir. Cumhuriyet dönemi Türk resminin gelişiminde ressamların çalışmaları etkili olmuştur.
2000‟li yıllara gelindiğinde Türk ressamları, uluslararası düzeyde kendilerine yer bulacak konuma gelmişlerdir. Cumhuriyetle birlikte yükselmeye başlayan eğitim düzeyi, sanatçı, sanat yapıtı ve izleyici açısından olumlu yönde gelişmeler göstermektedir. Halkın eğitim seviyesi yükseldikçe kültür ve sanata karşı ilgiyi attırmıştır.
İNKILAP SERGİLERİ
Cumhuriyet’in ilk yıllarında neredeyse sadece devlet desteğiyle ayakta duran kısıtlı bir sanat ortamı vardı. Sanatçı sayısı azdı. Yetişmiş sanatçılar için ise üretken olabilecekleri bir ortam söz konusu değildi. Sergi açabilmeleri neredeyse imkansızdı. Buna rağmen az sayıda da olsa sergiler açılmıştır. Ancak değil satış yapmak, izleyici bulabilmek bile güçtü. Dolayısıyla sanatçılar kendi başlarına sergi açmak yerine grup sergileri açmayı uygun görüyorlardı.
Cumhuriyet’in ilanından önce 14 kuşağı sanatçılarının Güzel Sanatlar Birliği geleneksel yıllık Galatasaray sergileri devam etmekle birlikte, 1924 yılından itibaren her yıl Ankara’da da bir sergi açılmaya başlandı. 12 Eylül 1926 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Ankara’da açılan sergiler resmi nitelikli sergiler olarak açıldı.
1950’li yıllara kadar süren bu sergiler sayesinde sanatçılar tek bir çatı altında birleşmiş ve çalışma bilinçleri kökleşmeye başlamıştır.
1933 yılında Ankara’da İnkılap Sergileri düzenlenmeye başlamıştır. İlk defa 1933 yılının Ekim ayında açılan İnkılap Sergisi Cumhuriyet’in ilk 10 yılını konu alan eserler ile açıldı. Bundan sonraki süreçlerde de İnkılap Sergilerinin temalarında Türk Devrimi izlenmiştir.
İBRAHİM ÇALLI
Türk empresyonist ressamımızdır. Şeker Ahmet Paşa’nın desteğiyle Sanayi Nefise Mektebine girip mezun olduktan sonra Paris’e eğitim almaya gönderilmiştir. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurda dönüş sağlamış ve sanatta değişime gidilmesine yönelik çalışmalarını her fırsatta öne çıkarmıştır.
Yurda döndükten sonra eser üretme çalışmalarının yanı sıra Sanayi Nefise Mektebi’nde öğretim görevlisi olarakta görev almaktaydı. İyi bir ressam olmasını yanı sıra iyi bir öğretmendi. Ve yetiştirdikleri sanatçılarımız arasında Bedri Rahmi Eyüboğluda bulunmaktadır.
Güçlü fırça darbeleri, kullanmış olduğu renk armonileri, ışık ve gölge teknikleri ile nü, portre, peyzaj ve natürmortlar ile öne çıkmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Güzel sanatlarda muvaffakiyet, bütün inkılâpların muvaffak olduğunun en kat’î delilidir. Bunda muvaffak olamayan milletlere ne yazıktır. Onlar bütün muvaffakiyetlerine rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima mahrum kalacaklardır” diyerek güzel sanatlarda başarılı olmanın diğer alanlarda da başarının ispatı olduğuna inanır ve güzel sanatların her alanına önem verir.
II.Meşrutiyet’in ilanı ile dönemin getirdiği özgür sanat ortamı ve yenileşme adına gerçekleştirile eğitim programları ile Paris’e eğitim almaya gönderildi. O dönem Paris sanat ortamında Empresyonizm, Post-Empresyonizm ve Sembolizm akımları ile sanat eserleri üretilirken bir yandan da sanatçılar Fovist, Kübist ve Fütüristik akımları ile deneme çalışmalar yapmaktaydılar.
1915 yılında Çanakkale’ye gidişi ve 1917 yılında Şişli Atölyesinde savaş temalı eserler ortaya çıkarmıştır. Çeşitli temalar üzerinde çalışan Çallı 1923 sonrasında Atatürk ve Atatürk Devrimlerini tema olarak kendisine seçmiştir.
1914 Kuşağı temsilcisi olan Türk empresyonist ressam bireysel yaklaşımları ile farklı bakış açılarını Türk resim sanatına kazandırmıştır. 1920’li yıllarda Mevleviler ve Arzuhalciler serisinde empresyonizm akımı dışında farklı akımları dendiği de görülmektedir.
Atatürk ile yakın temasta olan İbrahim Çallı birçok defa Atatürk portresi çalışmıştır. En az altı adet Atatürk portresi bulunmakta ancak bugün hangi Atatürk portresinin Çallı’ya ait olduğu bilinmemekte. Zira portreler bugün devlet kamu kurumlarında yer almaktadır.
1930’lu yıllarda Atatürk portrelerinde oldunluk kazanan sanatçı, 1932 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan habere göre Atatürk portresi en başarılı çalışmasıdır. Bir süre portre üzerinde çalışan sanatçı, ‘’portreyi tamamlayabilmem için Atatürk’ü bir kez görmem yeterlidir’’ açıklamasını yapmasının üzerine, 13 Haziran 1933 yılında yine Cumhuriyet gazetesinde ‘’Gazinin en güzel portresi’’ başlıkla portre kamu oyuna duyurulmuştur.
NAMIK İSMAİL
1914 kuşağı temsilci olan ressamımız, Paris’te eğitim almıştır. Birçok kez yurtdışına giden sanatçı Sanayi Nefise mektebinde yönetici ve öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Portre ve figür çalışmaları yapan Namık İsmail, kent görünümleri ve iç mekan çalışmaları ile öne çıkmaktadır. İstanbul, Bursa, Ankara, Viyana ve Paris’ten görünüm çalışmaları ile tanınmaktadır.
MALİK AKSEL
Folklorik bilgisi oldukça geniş olan Malik Aksel, ressam olmasının yanı sıra hem eğitimci hemde araştırmacıdır.
Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda Galatasaray salonlarında Güzel Sanatlar Birliği’nin düzenlediği karma sergilere katıldı. Sonradan Halkevleri çevresinde halk sanatlarını araştırmaya yöneldi, resimlerinde yöresel konuları ve köy yaşamını işlemeye başladı
NURULLAH BERK
Kübist akımdan ilham alan sanatçı eserlerinde Doğu-Batı sentezi oluşturmuştur.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde başlayıp Paris’te sürdürdüğü resim öğreniminin ardından yurda dönmüş ve yaşamı boyunca Güzel Sanatlar Akademisinde ders vermiştir. Özellikle El Baskı Yazmacılık, gravür, seramik, heykel, vitray, mozaik, hat, serigrafi, litografi gibi birçok formlarda eserler üreten sanatçı, geleneksel süsleme ve halk el sanatlarında seçtiği motifleri yapıtlarında Batı’nın teknikleriyle birleştirerek kullandı. Şiirlerinde de halk kaynağından beslendi; masallardan, söylencelerden, türkülerden yararlanarak, doğa tutkusunu, insan sevgisini, yaşama sevincini, toplumsal sorunları yansıttı.
Trabzon Lisesi’nde okurken öğretmeni Zeki Kocamemi ile resme başlayan (Ali Bedrettin) Bedri Rahmi Eyüboğlu ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’nun Paris’ten gönderdiği resim kitaplarıyla resme olan ilgisi ve bilgisi arttı. 1929’da girdiği Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1931’de okulu bitirmeden Fransızcasını ilerletmek için ağabeyinin yanına Paris’e gitti. Sanat tarihi ile ilgilendi, Romantiklerden post-izlenimci sanatçılardan kopyalar yapan sanatçı Cézanne’dan etkilendi.
Aynı zamanda şair olan Eyüboğlu, 1933’ den başlayarak Yeditepe, Ses, Güney, İnsan, İnkılapçı Gençlik ve Varlık dergilerinde şiirlerini, resim, desen ve deneme yazılarını yayımladı. Çok sayıda şiir kitabı, deneme ve sanat kitapları yazdı. Halk edebiyatından, etkilenen sanatçı, bu etkileri resimlerine de taşıdı. Yazma, gravür, seramik, heykel, vitray, mozaik, hat, serigrafi, litografi gibi birçok teknik ve biçimde yapıtlar üretti, geleneksel süsleme ve halk el sanatlarıyla aldığı Batı eğitimini birleştirdi ve dönemin Doğu-Batı sentezi anlayışına bağlandı.
Anadolu ve kültürünü daha yakından tanımak amacıyla başlattıkları Mavi Anadolu yolculukları eksenindeki hümanizma anlayışı ve kültür tarihi yorumu, yapıtlarının ana fikrini oluşturur. Anadolu kilimleri, İslam kaligrafisi, Bizans mozaikleri gibi verilerden de etkilenerek bireşim kültürü temelli yapıtlar yaratan sanatçı 1950’ li yıllarda dönemin non-figüratif/soyut anlayışına uygun işler de üretti.
NURİ İYEM
İlk dönemlerinde duygusal bir realizm yolunda yürüyen sanatçı, kübizm ve soyut geometrik alanlarda geniş ve başarılı araştırmalarda bulunmuştur. Kendine özgü stili ve kişiliği içinde figüratif alanda doyurucu eserler veren sanatçı, kendi kuşağının en güçlü ressamlarından biridir.