Erman Çimen 15.10.2014
ÇAĞDAŞSES
Anayasa’da 2010 yılında yapılan değişiklikle 22 üyeli HSYK’nın 15 üyesinin Yargıtay ve Danıştay ile yerel mahkemelerden (adli ve idari yargıdan) seçilmesi esası getirilmişti. 2010’da yapılan ilk seçimden sonra yerel mahkemelerdeki ikinci HSYK seçimleri dün yapıldı. Seçimde hükümetin desteklediği, muhafazakar, ülkücü ve sosyal demokrat hakim ve savcıların oluşturduğu Yargıda Birlik Platformu (YBP), Yargıçlar Sendikası ve YARSAV’ın ortak listesi ile cemaate yakın adaylar ve bağımsızlar yarıştı. Seçimde 45’i adli, 16’sı idari yargıdan olmak üzere 61 aday vardı. Adli yargı mensupları 7 asıl 4 yedek üye, idari yargı mensupları ise 3 asıl 2 yedek üye için sandık başına gitti.
İdari yargı seçimde YBP’den Halil Koç 736 oy olarak ilk sırada ipi göğüsledi. Cemaate yakın adaylardan HSYK üyesi Ahmet Berberoğlu bir oy farkla ikinci olurken, Mahmut Şen ise 713 oyla 3. olarak HSYK asıl üyesi seçildiler. YBP’nin adayları Cafer Ergen ve Mehmet Gökpınar de yedek üye oldular. Adli yargıda ise 7 asıl üyeliğin tamamını YBP adayları kazandı.
Konu ile ilgili olarak CagdasSes.com’a konuşan Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, HSYK seçimlerinde Yargı bağımsızlığını var etmek için değil, kendi etkinliğini pekiştirebilmek için iktidarın doğrudan bir taraf olarak içinde yer aldığı ve herkesin de bu durumu seyrettiği bir HSYK seçim süreci yaşadıklarını belirterek; “YSK’nın varlığının, yargı denetimi adına hiç bir şey ifade etmediği, seçimlerde yargı denetiminin etkinliğini öne çıkaramadığı da açıkça görüldü” diye konuştu.
Seçimler öncesi hükümet kanadı tarafından YARSAV ve Yargıçlar Sendikası üzerine bir algı operasyonu yapıldığını söyleyen Eminağaoğlu; “Çünkü hükümet YARSAV’a yapılan bu saldırıların onda birini kendi eliyle büyüttüğü ve bildiği cemaat yapılanmasına yapma yoluna bile gitmedi. Özellikle idari yargıda çok açıkça iktidar ve cemaat gücü öne çıkmasına rağmen, bizler tarafında cemaatle bir işbirliği yani öyle bir irade sergilense, idari yargıda gösterilen adayların da o eksende olması yolu seçilebilirdi ki, öyle bir irade asla ortaya konulmamıştır. Bu herkesçe de bilinmesine rağmen, ısrarla bu gibi saldırılar hep yapılarak gündemde tutulmuştur” dedi.
Eminağaoğlu ayrıca seçilen kişilerin isim ve kişiliklerine bakıldığında, hükümeti her yönüyle sevindirecek bir tablo olmadığını da belirtirken; “Ama üzücü olan bu isimlerin, hükümetin koordinatörlüğünde ortaya çıkan bir oluşumda bir araya gelmiş olmalarıdır. Seçilenlerin, üzerlerindeki bu gölgeye gerçeklik sağlamayacak biçimde uygulamalarını ortaya koymaları gerekmektedir. Bu nedenle kendilerini bunu gösterme şansı elbette tanınacaktır” diye konuştu.
Öncelikle HSYK seçimleri üzerine genel değerlendirmeleriniz nelerdir?
Yargı bağımsızlığını var etmek için değil, kendi etkinliğini pekiştirebilmek için, iktidarın doğrudan bir taraf olarak içinde yer aldığı, bundan geri durmadığı, herkesin de bu durumu seyrettiği bir HSYK seçim süreci yaşadık. Süreç öyle bir aşamaya taşındı ki, iktidar kanadı beklentilerine aykırı bir soncun çıkması durumunda, sonuçları gayrimeşru sayacaklarını, başka seçeneklerinin söz konusu olabileceğini dahi ifade ettiler. Tüm kamu olanakları, iktidar tarafından desteklediği grup lehine denetimsiz biçimde seferber edildi.
İşte böyle bir ortamda eşit yarışma ve serbest seçim kuralı yaşama geçirilemeden, seçim süreci ve seçimler gerçekleşti. YSK’nın varlığının, yargı denetimi adına hiç bir şey ifade etmediği, seçimlerde yargı denetiminin etkinliğini öne çıkaramadığı açıkça görüldü.
“İKTİDARLAR İÇİN HSYK HEP BİR ÇEKİM MERKEZİ OLDU”
Her olağanüstü dönemde gözler hep HSYK üzerine çevrilmiş… Çünkü iktidarlar amaçlarına kolaycılıkla ulaşabilmek için, yargıyı kullanma iradesini öne çıkarmışlar. Bunun içinde yargı üzerinde etkin olan HSYK’ya hakim olmaya yönelmişler. Yargıya güvence amacıyla ortaya çıkan HSYK’yı, yargıya vesayet aracına, yargıyı yöneten bir organ konumuna sürüklemişler. Bu şekilde, HSYK’da etkin güçler yargı üzerinde HSYK yoluyla uyguladıklarıyla, yargıyı adaletten uzaklaştırmışlar. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de yaşananlarla bu durumun böyle olduğu açıkça görülmüş.
“TEKME TOKATA BİLE BAŞVURDULAR”
12 Eylüldeki yapılanmanın temel kurgusu bozulmadan, 2010’daki değişiklikle ortaya çıkan HSYK ile AKP, o tarihte düşündüğü amacına ulaşıp, HSYK’yı bir hizaya sokma aracı şeklinde daha etkin olarak kullanmaya başlamış, ancak HSYK’da gücü birlikte kullandığı cemaatle aralarında özellikle 2013 sonlarından bu yana yaşadığı sorunlar karşısında, gücü tek başına ele geçirmek için, TBMM’de tekme tokat yoluna bile başvurarak yasa çıkartıp, HSYK’da Bakanın rolünü artırmış, bu yasa değişikliği Anayasa Mahkemesince iptal edilince, bu sefer kaybettiği yetkileri seçim yoluyla toplama, elde etme yoluna koyulmuş, normalde bir arada olmayan kişileri, tüzel kişilikleri bulunmayan, hukuki varlık içermeyen YBP adlı bir oluşum yaratarak, anılan ve tüm yargıç ve savcıları bu şemsiye altına çekmeye çalışmış, sadece kendi görüşündeki yargıçlar ve savcılarla birlikte hareket etmediği görünümünü öne çıkarmış, birleştirici değil aslında ayrıştırıcı nitelik taşıyan bu iradesinde de seçim sonuçlarına bakıldığında kendi açısından başarılı olmuştur.
YBP platformu adı altında, hukukçu kimliklerini tek belirleyici özellik olarak değil de, alt kimliklerini öne çekerek bir araya gelen kişiler için ve yine YBP için üzücü olan, bu kişilerin Bakanlık koordinatörlüğünde ve hukuksal varlığı bulunmayan bu oluşum çatısı altında bir araya gelmiş, buluşmuş olmalarıdır.
YBP, kamu kaynakları ve iktidar koordinatörlüğünde; cemaat ise biat kültürüyle bu süreci yürütmüştür. Sonuçlar ortadadır. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası, örgütlü demokratik mücadele ile süreçte yer almışlardır. Yargının, hukuk ve demokrasi bilincinin fotoğrafı ortaya çıkmıştır. Örgüt ve disiplin olmadan bir seçimin yürütülemeyeceği, açıkça görülmüştür. Ne hükümet, ne cemaat ne de başka bir güçle dirsek temasına girilmeden yürüttüğümüz süreçten, bizler böyle bir sonuçla çıktık. Duruşumuz, doğru yerde olduğumuzun; bu tablo ise yargının içinde bulunduğu durumun ifadesidir.
“YARGI BAĞIMSIZLIĞINA UYGUN OLMAYAN BİR SEÇİM YAŞANDI”
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına uygun olmayan bir seçim süreci yaşanmıştır. Yargıç ve savcılara oy hakkı tanınması olumludur. Bu oy hakkını kullanmada henüz yargıç ve savcılar, yargıç kimliğinin gereği olarak, güç odakları karşısında 2010 ve 2014 teki seçimlerde duruş sergileyememiş olsalar da, bu hakları mutlaka korunmalıdır.
Seçimlerin hükümet-cemaat savaşı ekseninde gelişmesi yargıda tarafsızlığın geleceği için ne gibi sonuçlar doğuracak?
Seçim sonuçlarına bakan herkesin, hukuk adına bir şeyler demesi veya sorması gerekirken, herkes, hükümet mi cemaat mi sorularını ifade etmektedir. Bu yargının içine sürüklendiği durumu da göstermektedir. Yargıda örgütlenmenin baskılanmasıyla kabuklar kırılamayınca, çıkan sonucu göstermektedir. Sonuçlara bakanların hukuk adına bir şeyler söylemesi gerekmektedir ki, onun da örgütlü mücadelenin yargıdaki gücüyle doğru orantılı olduğu, yargı bağımsızlığının temelinin de iktidarların lütfundan değil, örgütlü mücadeleden geçtiği bir kez daha bu acı tecrübeyle görülmüştür.
“YARGIDA CİDDİ BİR CEMAAT YAPILANMASININ VARLIĞI AÇIKÇA GÖRÜLDÜ”
Yargıda ciddi bir cemaat yapılanmasının varlığı açıkça görülmüştür. Hükümet kanadı bizleri cemaat suçlamasına maruz bırakmış, bize var olan desteği soru işaretleri yaratarak ortadan kaldırmaya yönelmiş, bizlere yöneldiğinin onda biri kadar bildiği cemaat yapılanmasının ve adaylarının üzerine gitmemiştir.
Bu cemaat yapılanmasının çok önemli bir bölümü mevcut iktidar partisi hükümetleri döneminde ortaya çıkmıştır. Açtığımız davalarla bunlar ortadadır.
“HSYK ÜZERİNDEN YARGIDA İSTEDİKLERİNİ ELDE ETTİLER”
HSYK, hükümet veya cemaat için bir arena, üstünlük savaşının verileceği bir alan haline dönüşmemeli, burada gözetilen sadece yargı, hukuk ve yargıya güvence boyutu olmalıdır. Seçim sürecine baktığımızda, her ikisi de buraya, diğerine kaptırılamayacak alan gözüyle bakmıştır. Bu da HSYK üzerinden şimdiye kadar yaptıklarının ifadesidir. Çünkü bu güçler şimdiye kadar HSYK üzerinden, yargıda istediklerini elde etmişler, bunu yaşayarak görmüşlerdir.
“HUKUKSAL DENETİME AÇIK BİR HSYK ORTAYA ÇIKMALIDIR”
HSYK’ya seçilen kişilerin, hukukçu kimliklerini öne çekerek, burasını bir güç alanı niteliğine sokmamaları, onlardan beklenen davranıştır. Burası iktidar veya cemaat için bir kavga alanı değil, hukukun öne çekildiği bir yer olmalıdır. İktidar, cemaat veya bir başka güç adı, yargının tarafsızlığıyla yani olmazsa olmazıyla asla bağdaşmaz. Bazı alt kimlik, etiket veya güçleri, koruyan, ötekileştiren, dışlayan değil, hukuksal gereğinin açık ve şeffaflıkla yapıldığı, hukuksal denetime açık bir HSYK artık ortaya çıkmalıdır. Aksi halde hükümet veya cemaat, hangi gücün HSYK içinde etkin olduğunun bir farkı olmayacaktır.
Hükümete yakın çevrelerden daha önce başkanlığını yaptığınız YARSAV’a karşıda cemaatle işbirliği yapıldığına dair suçlamalar yöneltilmişti. Seçimden sonra YARSAV’da sendikanızla beraber konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Bu konudaki değerlendirmeleriniz?
Hükümet, YARSAV’la seçim işbirliği yaptığımız bu süreçte, olabildiğince cemaat suçlamasıyla öne çıktı. Bu, bize ve YARSAV’a yönelecek oylar yönünden belirleyici bir durumdu. Bir algı operasyonuydu. Çünkü YARSAV’a yapılan bu saldırıların onda birini kendi eliyle büyüttüğü ve bildiği cemaat yapılanmasına yapma yoluna bile gitmedi. Özellikle idari yargıda çok açıkça iktidar ve cemaat gücü öne çıkmasına rağmen, bizler tarafında cemaatle bir işbirliği yani öyle bir irade sergilense, idari yargıda gösterilen adayların da o eksende olması yolu seçilebilirdi ki, öyle bir irade asla ortaya konulmamıştır. Bu herkesçe de bilinmesine rağmen, ısrarla bu gibi saldırılar hep yapılarak gündemde tutulmuştur.
“YARSAV HİÇBİR ZAMAN CEMAATLE BİRLİKTELİK SAĞLAMADI”
YARSAV ve Yargıçlar Sendikası, süreçteki çalışmalarını açıklıkla yürütmüşlerdir. Yargıç kimliğini esas almışlar, ne hükümet ne cemaat diyerek hiç bir güç odağı ile birliktelik sergilememişler, ancak iktidar süreci siyaseten yönetebilmek için, elindeki medya değil her yolla bu gibi saldırıları gerçekleştirmekten asla geri durmamış, seçimleri kazanmak adına her yolu kullanmıştır.
Ayrıca kimi çevrelerden bu seçim sonuçlarının aslında ne hükümete ne de cemaate yaradığını, ortaya çıkan sonuçla aslında hukuka bağlı yargı mensuplarının isimlerinin öne çıktığı, bunun arka planda iyi bir gelişme olduğuna dair yorumlar da var. Siz bunlara katılıyor musunuz?
HSYK, yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı için var. Yargıyı yönetmek veya vesayet yaratmak için değil, yargıya güvence olmak için var. Seçilen kişilerin isim ve kişiliklerine baktığınızda, hükümeti her yönüyle sevindirecek bir tablo yok. Ama üzücü olan bu isimlerin, hükümetin koordinatörlüğünde ortaya çıkan bir oluşumda bir araya gelmiş olmalarıdır. Oysa yargı alanında böyle bir koordinatörlüğünün söz konusu olamaması gerekirdi. YBP; hükümetin etkin çalışmalarının ürünüdür. Seçilenlerin, üzerlerindeki bu gölgeye gerçeklik sağlamayacak biçimde uygulamalarını ortaya koymaları gerekmektedir. Bu nedenle kendilerini bunu gösterme şansı elbette tanınacaktır.
Son olarak, bundan sonra Yargıçlar sendikası olarak, hem HSYK ve hem de Türkiye’deki hukuk sistemi genelinde hedefleriniz ve mücadelenizi seyri ne şekilde olacak?
Gücün Anayasası olmaz. 1982 de bu anlayışla güce hayır diyen kesim % 8’dir. Yargı da; ne hükümet, ne cemaat, hiç bir gücün olamaz, bağımsız olmalıdır. Bugün bunu ifade edenlerin de 1982 deki gibi % 8 oranında kaldıkları görülmüştür. Ancak 1982 de herkese sorulan o soru, bugün sadece hukuk eğitimi almış olanlara sorulmuştur. Aynı oy oranı çıkmıştır. Hukuk eğitimi almanın bir şeyi değiştirmediği görülmüştür. Bunun üzerine ayrıca konuşulabilir.
12 Eylül döneminde yaklaşık 800 dolayında yasa çıkarılmıştır. Bu iktidar ise yaklaşık 2500’e yakın yasa çıkarma, değiştirme yoluna gitmesine rağmen, hedefin ve önceliğini 12 Eylül hukukuna değil, cumhuriyet hukukuna yöneltmiştir. Hukuk sistemini iyice içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. Yapının, özgürlükçü bakışla, evrensel ilkelere uygun biçimde gözden geçirilmesi gerekmektedir.
“YARGI BAĞIMSIZLIĞI İÇİN ÖRGÜTLÜ MÜCADELE”
Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve etkinliği konularında, her geçen gün geriye gidişler hızla artmaktadır. Bu konuda evrensel ilke ve değerlerin öne çıkarılması ve etkin kılınması için örgütlü mücadelenin yeri ve vazgeçilmezliği kaçınılmazdır. Evrensel değerli etkin kılmak için, örgütlü mücadelenin daha öne çekilerek yapılması gerektiği ortadadır. Bunun için yargıda örgütlenmenin daha kapsayıcı ve etkin olabilmesinin adımları ve yolları üzerinde durulacaktır.