Arapça’da kelimelerin başlarına gelen ‘el’ ne ise Fransızca’da da ‘le’ odur. Belirleyicilik ifade ederler, işaret ederler. Benzerlik mi tesadüf mü, tevafuk mu?
KADİR ERGEN
Arapça birader, Almanca bruder, İngilizce brother, Fransızca frere; ‘erkek kardeş’ demek. Dünya dilleri birbirine benziyor birader…
Tesettür kelimesi Arap dilinde kadın için, ‘erkekten kaçma, erkeğe açık görünmeme’ demek, malumunuz. İslam deyince kadının örtüsü, namaz ve oruç zahir olduğundan, dinin üçte biri neredeyse… Fransızca turban ise ‘Türk sarığı’ sözcüğünden alıntıdır. İlgili sözcük Türkiye Türkçesinde tülbend, ‘kavuk üstüne sarılan sarık’ sözcüğünden, yine alıntıdır. Etimolojik olarak ise Farsça dulband kelimesine dayanır. Hindistan’da ve Sudan’da erkek örtüsüdür, statüdür. Bizde ise siyasi bir sorundur. Başörtüsü dendiğinde türban algılanır.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın çiçeği burnunda ‘biz türban meselesini 2013’te çözdük’ açıklamasına rağmen yine yeniden nur topu gibi sorun oldu, daha doğrusu şirinlik tepsisinde sunulası ballı börek oldu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu helalleşme çağrıları kapsamında yanlışları da olduğunu kabul edip, değişerek gelişmekten bahsetti (sanki daha önce de duymuştum, kapat parantez). Ve CHP başörtüsü için üç maddelik kanun teklifini ekim ayı başında TBMM’ne sundu.
Misafirlikte çayımıza şeker atarken kibarlıktan kırıla kırıla, serçe parmağımız kuzeydoğuyu göstere göstere maşa kullandığımız olmuştur. Oysa ev sahibesi hanımefendi kesme şekerleri o kristal şekerliğe eliyle koyar, ama biz özü biçime biçimi öze şekerden önce karıştırırız.
Türbanlı polis memuru, asker, öğretmen, milletvekili varken, devlet dairelerinde devlet memurları varken, türban sorunu nedir?. Bence düşünce setlerimize burada bir zarar veriliyor.
Bizim Sivaslılar köylülerinin kahvehanesinde oturmuşlar okey oynuyorlar, dörtlü masa, iki de yancı var, bir de yancı adayı, eşli okey, masa yeşil çuha kaplı, pudrasız, çayların çın çını düzden (demli), ocak bakır, ocakçı bıçkın önce bir taraf bir parti çıkıyor, sonra diğer taraf, eller çekişmeli, meşrubatlar içilmiş, oyun kontraya gidiyor, hesap kol gibi, kontranın son eli, açan kazanacak diğer masalarda oyunlar bitmiş ayakta seyircileri var.
Derken Yiğidom koltuğunun altına okey atıyor, pardon deyip geri alıyor. Alırsın alamazsın, hır dı gür dü, kahvehane sahibine danışıyorlar. Kahveci abimiz soruyor’ okeyi geri alırken pardon söyledi mi gıı?’. ‘Söyledi’ cevabını alınca, olgun bir tavırla masanın gübürünü hırpalıyor, ‘ alır hemii‘…
Siyaset sahnesinde, hele ki seçim sath-ı mahalinde öyle kahvede konuşur gibi konuşamazsınız, ağzınızdan çıkan sözü pardon deyip geri alamazsınız. Eloğlu (siyasi rakip anlayalım lütfen) gelir oyunu bozar, hatta oyunu değiştirir, pokere çevirir. Önce anayasa değişikliği sonra referandum diyerek iki defa da el yükseltir. Attığın taşa kalmak ta değil, başka bir şey bu! Bizim Bayrampaşa’da ki kahvelerde ‘yarar taş atmak’ derler.
Dersim’den ders almamışsan, oyunu da takip etmeyip böyle aval oynarsan, başka ülkelerde erkekte başı, kadında saçı örten türban bizde neleri örter neleri. İşsizliği örter mesela, hayat pahalılığını örter, asgari ücreti azami örter, muhalefet lehine ne bulursa örter… Çok hassas konudur, ummadık tarafları olur. Kartopunun çığa dönüşmesi gibi büyür. Avara kasnak misali yol alırken içine ailenin korunması gibi, LGBT gibi, tarikatların yasallaşması gibi konuları da toplar ve sürükler.
Arapça ve Fransızca’da ifadeleri belirleyen ‘el’ ve ‘le’ belirlilik eklerinin tesettür ve türban üzerinden bizim siyasi gündemimizi belirleyeceği ve dahi sonuca etki edeceği kimin aklına gelirdi; du bakali parti kimde kalacak, partide kimler kalacak?!