Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri 11ilimizi yıktı geçti. Ancak öyle bir afet yaşandıki sadece binalar değil, binalarla birlikte kadim tarihi kentler, umutlar, mutluluklar da yıkıldı. Geriye büyük acılar, uzun süre atlatılamayacak travmalar bıraktı.
ERCAN KÜÇÜK
1999 Gölcük depremini Kocaeli Gebze’de yaşamıştım. Bulunduğum mahalde tek bir bina yıkılmıştı, günlerce çadırda kaldım. Ancak hala bunun yaşattığı korkuları aşamadım. 2023 6 Şubat’ındaki acı ve yıkım 1999’un çok çok üstünde. Arkasında bu sefer bir bölgeye değil tüm topluma acı ve gözyaşıyla birlikte derin travmalar bırakacak. Bu travmaları, depremzedelere nasıl yaklaşılması gerektiğini uzmanlarla konuşmaya başlıyoruz.
İlk olarak Çocuk ve Genç Psikiyatristi, Doç. Dr Veysi Çeri’ye uzattık mikrofonumuzu. Çeri sorularımıza verdiği cevaplarda artık normal diyeceğimiz hayatın 6 Şubat öncesi değil, ‘Yeni normal’ olması gerektiğini vurguladı. Hatta Çeri, bu yaşanılanların unutulmamasının, aynı acıların tekrar tekrar yaşanmasının da önüne geçmede önemli olduğunu da belirtti.
Çocukların yaşadıkları bu travmaları atlatmasında eğitimin ve okulların rolüne dikkat çeken Çeri’nin medyada yapılan haberlerle ilgili de önemli uyarıları bulunuyor. Çeri’nin sorularımıza verdiği cevaplar şu şekilde:
İNKAR ETMEK YENİDEN YAŞAMAK DEMEK
Malum deprem 11 şehri doğrudan etkiledi yıktı, bütün yurtta da büyük bir acı yarattı. Peki yaşanan bunca acıdan sonra normale dönüş mümkün mü? Nasıl olacak?
Bu tür kitlesel katılım ve toplumsal şeylerden sonra yeni normale dönüşü bekleriz. Sonuçta hiçbir şey, gerek fiziksel olarak hepsini duygusal olarak eski haline dönmeyecek. Aslında artık bizim yeni normalde bahsetmemiz gerekiyor ve aslında yeni normale döndüğümüz anda da bu travmadan bu kaostan bir miktar en azından bir kazanımla çıkmış oluruz. Yani en azından biraz değişmiş oluruz. Aksi takdirde eski normale dönüş demek yine aynı bu olayı duygusal açıdan ruhsal açıdan ya da işte psikolojik açıdan inkar anlamına gelir. Bu inkar da daha sonra benzer sıkıntıları yeniden yaşamamız anlamına gelir. Asla normale dönüş eskiye dönüş olmamalı. Bunun için her şeyi yapmalıyız. Bu olayı unutmamalı, hatırda tutmaya çalışmalı. Hatta çocuklarımız olsun büyükler olsun bir şekilde bu kadar kitlesel bir çalmayı yani toplumsal bilinç dışından toplumsal hafızadan silmemek gerekiyor. Silinmemesi için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Çünkü acı olaylar, zorlu olaylar zihnimiz tarafından görülmek istemez. Yani zihnimiz bunları silmek ister, görmemeye çalışır. Ama bizler bilinçli olarak farkında olarak bunu hatırımızda tutmaya çalışmazsak o zaman bu benzer diğer afetlere sıkıntılara tekrar tekrar düşer olmaya devam ederiz ki zaten öyle oluyor. Daha yeni İzmir depremi oldu, Elazığ depremi oldu. Ondan önce Van depremi oldu ondan önce Marmara Depremi oldu. Sürekli yaşıyoruz ama eski tas eski hamama geri dönüyoruz. Yani normale geri dönüyoruz. Artık bunu kırmamız gerekiyor. Eski normale dönmememiz gerekiyor. Belki bunun için de zaten bence yapılabilecek en önemli şey ne olur? Şu an Türkiye’de yapılmadı da. Birçok yetkilinin istifası ettirilmesi gerekirdi. Birçok yetkili istifa etse daha sonraki yetkililerin hepsi diken üstünde olur. İstifa etmemek ne demek? Kimse sorumluluğu üstlenmiyor demek. Bu iş böyle devam etsin demek bence. Ve bence bu olmamalı ya bu olmamalı. Görünüş o ki sanki yine eski normale döneceğiz gibime geliyor.
DEPREMZEDELERE İMTİYAZLAR TANINMALI
Depremzedeler farklı farklı şehirlere gittiler, dağıldılar işte başka şehirlerde yeni yaşamlar kurmaya çalışıyorlar. Kimisi yakınlarının, akrabalarının, evlerine sığınmak zorunda kaldı. Bu depremzedelere nasıl yaklaşmak gerekiyor?
Kucaklayıcı ve yaşadıkları travmanın farkında olup hem kucaklayıcı hem de anlayış sergilemek göstermek çok önemli. Bu insanların bu travmayla baş etmesi açısından. Çünkü travma bizim başımıza gelen olaylar değil. Çoğu zaman travma bizim olaylar karşısında kendimize yalnız çaresiz görülmemiş hissetmektir asıl psikolojik açıdan. Bu açıdan toplumun bu insanların bu katastrofik olaydan etkilenmelerinin karşısında taşın altına elini koyduğunu görmek, bu insanların şu an içerisinde oldukları zorluğu bir şekilde bir nebze olsun azaltmaya çalıştıklarını görmek, onları gördüklerini hissetmeleri bence yararlı olacak. Bundan dolayı bir süre belki bu bir yıl en azından bence. Bütün toplumun ve devletin bu insanlara çeşitli imtiyazlar tanınması iyi olacaktır diye düşünüyorum. Onların iyileşmesini yalnız olmadıklarını hissetmeleri açısından önemli diye düşünüyorum.
Çocuklar bu durumdan bu felaketten nasıl etkilenir ve çocuklara nasıl yaklaşmak gerekir?
Aslında biz çocukların daha olumsuz etkileneceğini bekleriz ancak öyle olmayabiliyor. Yani işin doğrusu burada da süreç belirliyor bunu. Bu çocukların hayatlarının ne kadar olumsuz etkilendiği, anne babalarıyla ilişkilerini kadar bozulduğu daha sonraki süreçte arkadaşlarından, ailelerinden, sokaklarından, mahallelerinden, eski düzenlerinden, rutininden ne kadar süre uzak kaldıkları gibi şeyler belirler. Bu şuna benziyor. Yani boşanma her çizgisinin travmatiktir. Ancak bunun çocukların etkilenmesi belirleyen boşanma olayının kendisinden çok o sürecin nasıl geçtiği o süreçten sonraki durumun nasıl olduğudur yani anne babaların tutumudur. Aynısı şu an da geçerli. Evet, şu anda değiştiremeyeceğimiz çok ciddi bir travmatik yaşantıya maruz kaldı bu çocuklar. Ancak onların ruhsal açıdan etkilenmesini belirleyen asıl faktörün hem bu travmanın kendisi olmadığını, bundan sonraki süreçte başlarına gelecek durumlar olduğunu düşünüyorum. Anne babaları işini gücünü kaybederse ekonomik sorunlar yaşarlarsa ya da bu çocuklar okullarından mahallelerin arkadaşlarından uzaklaşmak, onları bir daha görmemek zorunda kalırlarsa ya da işte kaybettikleri insanlar falan varsa ve desteğe ne kadar ulaşıp ulaşamadıkları hepsi bunu belirleyecek asıl faktörler bunun farkında olmak gerekiyor. Evet, depremi yaşadı birçok çocuk. Ama bu illaki olumsuz etkileneceği anlamına gelmiyor. Çok şükür çocukların önemli bir kısmı bakın yüzde 85-90’ı, hatta 95’i bazı araştırmalarda, bu durumdan hiçbir şekilde ciddi bir bizim tarama sonrası bozukluğu dediğimiz durum geliştirmeden kurtulacak. Ama yüzde beşinde falan bir şeyler görülecek ve bunu belirleyen en önemli faktör, bundan sonraki bu çocukların nasıl bir süreç bekledikleri, nasıl bir hayatın onları beklediği, ne kadar uzun süre belirsizliğe, ne kadar uzun bir süre çaresizliğe, ne kadar uzun bir süre fizyolojik maddi manevi ihtiyaçlarına ulaşıp ulaşamayacaklarını görmek olacak diye düşünüyorum ben.
EĞİTİM EN KISA SÜREDE BAŞLAMALI
Eğitimin bu süreçteki rolü ne olur, ne olacak?
Bence olabildiğince erken süreçte okulların açılması, sınıfların birer adeta grup terapisi ortamına dönüştürülmesi ilk zamanlarda birikmiş olan biyolojik ve duygusal süreçlerinin giderilmesini sağlayıcı bir ortamın oluşturulması, buralarda psikoz eğitimin uygulanması varsa işte travma ya da ciddi stres belirtisi sergileyen çocukların bireysel özel müdahalelerle ele alınması çok faydalı olacaktır. Eğer ki bir psikiyatrist olarak diyorum, eğer mümkünse keşke okullar aynı gün açılsaydı. En azından orada bazı müdahalelerde bulundurdu ama bu mümkün değilse de mümkün olduğu en erken sürede açılmasını biz doğru bulmuyoruz işin doğrusu.
İNSANLAR TEPKİLERİNİ HAYKIRABİLMELİ
Bölgedeki bölgede yakınını kaybetmeyen kimse kalmadı. Neredeyse kimisi eşini, kimse, annesini, babasını, kimisi, bütün yakınlarını. O kadar büyük bir acı var ki, benim görebildiğim sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla insanlar sanki acısını yaşamaya utanıyormuş gibi. Benim eşim vefat etti ama öbürünün bütün ailesi vefat etti vs. Bu insanlar acılarını yaşayabiliyor mu?
Kesinlikle çok ciddi bir travmayla karşı karşıya insanlar. İnsanların acısını yaşayabilmeleri çok önemli. Yani bu böyle inanın düşünmesi bile zor oldu. O kadar yıkıcı bir şey ki sadece kayıp diye düşünmeyin. İnsanların anıları, insanların hayalleri, insanların gelecek düşünceleri, yarın planları, bütün düzenleri, beklentileri… Birdenbire ve aniden. Bir savaş olur, yavaş yavaş şey olur. Yani aniden bir gece yıkılmış oldu. Yani bu çok çok acı, çok zor. Psikolojik açıdan ruhsal dengeyi yakalamanın çok zor olduğu bir şey işin doğrusu. Ama yine söylüyorum çok şükür yani daha önceki araştırmalar gösteriyor, insanların çoğu bunu atlatıyor. Ama bu çok zor bir şey ve burada bu dönemde her türlü duygusal stres yanıtını sergilemek ağlamak, gerilmek. Belki böyle sisteme kendine, çevreye karşı sitemkar tavırlar, tutumlar hepsi normaldir. Bu insanlar ne hissediyorlarsa bunu her hangi bir baskı hissetmeden ekspresi edilmelidirler. Bunu gösterebilmeleri, yani dışa vurabilmeliler duygularını. Bu her türlü duygu. Acı da olabilir, öfke de olabilir, hayal kırıklığı da olabilir. Güven kırılması da olabilir. Yani insanlara karşı güvensizlik de olabilir. Bütün bunları dışa vurabilmeliler haykıra bilmeliler. Mesela gelip gerekirse eden insanlar ‘sizlerin zamanında müdahale etmemesi nedeniyle bizler öldük’ diyebilmeli. Buna imkan tanınmalı. Kesinlikle böyle şeylerde bulundular diye bu insanlar sorumlu tutulup cezalandırılmamalı diye düşünüyorum ben.
HABERLERDE AJİTEYE DİKKAT EDİLMELİ
Haberlerde baktığımızda deprem sırasında zaten yapılan haberler içimizi kararttı. Ondan sonrasında da hep bir ajite görüyoruz. İşte son mesajı işte son yaz çektiği görüntüler. Bir Youtuber’ın ben çok yaşamayacağım ya çok yaşayacağımı düşünmüyorum. gibi sözleri vs. Medyanın buradaki yaptığı haberler bu travma açısından nasıl bir önem teşkil ediyor?
Olayı daha da dramatize edici ya da ajite edici şeylerden uzak durmak gerekiyor. Böyle görsel de çok paylaşmamak lazım. Yani acısını yaşayan insanı göstermek de çok şey, bana insancıl gelmiyor. Artık insanlar Afrika’daki hayvanların bile bazı şeylerini paylaşmanın uygun olmadığını söylüyor. Bugün acısını yaşayan, sıkıntısını yaşayan, oradaki zor durumdaki insanları adeta teşhir edercesine şey yapmak uygun değil. Röportaj yapmak da o çocuklarla en azından kesinlikle uygun değil. Bana uygun değil gibime geliyor. Bakın insanın en mahrem yeri vücudunun özel yeri değildir, duygularıdır. İnsanın belki bir yerde bir kenarda ağlamasıdır. Yani bir isyanıdır, bir öfkesidir. Bu zor anlardaki iletişimi etkileşimidir.
Hakikaten zor bir dönemden geçiyoruz hepimiz. Bunu unutturtmamalıyız. Hepimiz unutmaya meyilliyizdir bu tür olayları, bunun farkında olmalıyız. Kesinlikle eski normale dönmeye çalışmamalıyız diye düşünüyorum.
Ben Erciş depremine gitmiştim. Ben ondan sonra gelip benim yatağımın altında 10 ltlik su vardı. Yani bisküviler vardı, şekerler vardı ama zamanla şey olduk. Ama bu bence olması gerekeni. Hayatımızı bakın toplum olarak bütün her şeyimizi bu kadar kitlesel bu kadar geniş alana yayılan bir şeyin bizim toplum olarak değiştirmesini beklerim. Ama değiştirmiyor bir türlü bizi değiştirmiyor bilmiyorum.