Türkiye 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlere hazırlanıyor. Milletvekili aday listelerini hazırlayan siyasi partiler seçim çalışmalarına il il devam ediyorlar. 20 partinin katılacağı seçimde özellikle bazı isimler dikkat çekiyor ve ön plana çıkıyor. Elif İlhamoğlu da bu isimlerden birisi. Türkiye’nin en genç milletvekili adayı olması nedeniyle dikkatleri üzerinde toplayan Elif İlhamoğlu aday listesinde diğer partilerdeki genç adaylar gibi arka sıralarda yer almıyor. Vatan Partisi, Elif’i İstanbul 2.Bölge 3.sıradan aday gösterdi. Vatan Partisi’nin 25 yaşındaki milletvekili adayı Elif İlhamoğlu ile, üniversite mücadelelerinden milletvekilliği adaylığına giden süreci, projelerini, gençliğe bakışını, İşçi Partisi’nin isim değiştirip Vatan Partisi ismini almasını, HDP’nin barajı aşma tartışmalarını, kadın haklarını ve 1 Mayıs’ta nerede olacaklarını konuştuk.
Röportaj: Ercan Deniz Küçük
twitter.com/ercandenizkucuk
Foto: Nehir Kazancı
Ercan Küçük (EK) : Sizi sizden dinleyelim. Elif İlhamoğlu kimdir?
Elif İlhamoğlu (Eİ) : 16 Ocak 1990 İzmit doğumluyum. İzmit’te doğdum büyüdüm. Annem babam Tokatlı. Annem emekli öğretmen, babam emekli elektrik teknisyeni. Emekli çocuğuyum yani. Bir de benden 15 yaş büyük bir ablam var. Annemin tayini nedeniyle İzmit’e taşınıyoruz. Ben de İzmit’te doğuyorum. İlkokul, ortaokul, lise öğrenimimi İzmit’te tamamladım. Lisede aktif olarak eylemlere katılıyordum. Ama bir örgütle değil bireysel olarak katılıyordum. TGB’nin Ergenekon tertiplerindeki eylemlerine katıldım. Bu sayede lisede TGB’li olmuş oldum. Sonra Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’ni bitirdim.
NEDEN VATAN PARTİSİ?
EK : Türkiye’nin en genç milletvekili adayısınız. Neden aday oldunuz? Ve neden Vatan Partisi?
Eİ : Biz gençler olarak şunu görüyoruz; Bugün mecliste özellikle gençliğin taleplerini, özlemlerini dile getirebilecek, bu talepleri gerçekleştirebilecek, karşılayabileceki gençliği anlayabilecek vekiller yok mecliste. Ben de gençliğin taleplerini, özlemlerini yerine getirebilmek, mecliste gençleri temsil edebilmek, meclisi ve Türkiye’yi gençleştirebilmek için aday oldum. Neden Vatan Partisi sorusuna da şöyle cevap verebilirim; Ben kendimi devrimci, mücadeleci biri olarak tanımlıyorum. Dolayısıyla bu mücadele bugüne kadar nasıl devam ediyorsa meclise girdikten sonra da devam edecek. Vatan Partisi’nin Türkiye’nin dört bir yanındaki adaylarına baktığımız zaman Türkiye’nin en mücadeleci insanları diyebiliriz. Büyük halk hareketlerinden çıkan, o halk hareketlerine önderlik eden, barikatları, Silivri zindanlarını yıkan, Ergenekon tertiplerini çökerten adaylar hepsi. Birçok seçkin aday var. Bakanlar, gençler, kadınlar, avukatlar, profesörler, işçiler, emekçiler, çiftçiler. Bunların hiçbiri vitrin süsü değil. Bunu bilmem çok önemli. 1.si mücadeleci adaylar. 2.si de vitrin süsü değiller. Biz gençler de Vatan Partisi’nin vitrin süsü değiliz. Birçok parti genç aday çıkartıyor ama listelerdeki sıralarına baktığımızda, 26.sıra, 30.sırada olduklarını görüyoruz. Ben Vatan Partisi’nde İstanbul 2.Bölge 3.sıra adayıyım. Yadigar Özen arkadaşımız Denizli’de 2.sıra adayı. Ankara’da Fırat arkadaşımız, Malatya’da Adnan Türkkan arkadaşımız 1.sıra adayı. Vatan Partisi’nin gençleri hep en ön sıralardan adaylar. Bu adaylar büyük halk hareketine önderlik eden adaylar. Vatan Partisi gençlerine güveniyor. O yüzden onları en ön sıralardan aday gösteriyor. Bu yüzden ben de Vatan Partisi’nden adayım.
“TÜRKİYE’DE GENÇLİK YENİDEN TARİH SAHNESİNE ÇIKTI”
EK : Aynı zamanda üniversite mücadelesinin de içinden geliyorsunuz. Siz günümüz gençliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eİ : Gençlik üzerinde hep “80 sonrası apolitik gençlik” yaftası vardı. 80 sonrası gelen 90 kuşağı apolitik bir gençliktir, okumaz, yazmaz, çizmez, sesini çıkartmaz, toplumsal olaylara duyarsızdır, sadece gezer, tozar, eğlenir, bireysel düşkünlüklerine bakar. Hep böyle adlandırıldık. Ama 2012’yle başlayan halk hareketine baktığınız zaman bu halk hareketinin tetikleyicisi, öncüsü hep gençlik olmuştur. 2012’de başlayan hareket Haziran’da doruğa ulaşıyor. Ve bunun en önemli öznesi gençlik. Türkiye’de sadece 2012’de ya da günümüzde değil, 1908 Hürriyet Devrimi’nde, 27 Mayıs’ta da gençlik hep en öndeydi. Özellikle de üniversite gençleri hareketlerin dinamiğini oluştururdu. Bugün yine Türkiye’de gençlik tarih sahnesine çıktı. O apolitik yakıştırmalarını üzerinden attı ve halk hareketinin yine başına geçti, öznesi konumuna geldi. Fakat 68’e kıyasla baktığımızda biraz farklı bir gençlik var. Mizahı, yaratıcılığı, daha ön plana çıkartan, mizahı ve yaratıcılığı zekasıyla birleştiren bir gençlik var günümüzde.
Bugün gençlik Türkiye’de yaşanan herşeyin farkında. Ve aslında buna dur demek için ayağa kalkmış durumda. Haziran Hareketi bunun en büyük göstergelerinden biri. Gençlik orada en somut ve meşru taleplerini dile getirdi. Özgür Türkiye, bağımsız Türkiye, demokratik Türkiye dedi. Yaşam alanlarına müdahale ettirmedi, çevreme, kentime, üniversiteme, parkıma dokunamazsın dedi. Yaşam alanlarını korudu. Ve en sonunda hükümet istifa talebi en çok gençler tarafından dile getirildi. Bu taleplerle ayağa kalktı. Şu çok önemliydi: bu yükselen direnişte, harekette en önemli temsillerden biri Türk Bayrağı ve ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ sloganı oldu. Bu da şunu gösteriyor: Karen Fogg’un e-postaları vardır. Orada 1.görev olarak kültür emperyalizminin en önemli görevlerinden birisi Türk gençliğini milli kimliğinden koparmaktır. Gençlik Haziranda da bayrağına ve Mustafa Kemal’e sahip çıktı. Türk gençliğini milli kimliğinden koparamadılar. Bir yandan neoliberal baskıya, ideolojik hegomanyaya, bir yandan gerici baskıya rağmen gençliği milli kimliğinden koparamamış oldular. Üniversitelerde ciddi baskılar var. Rektörler değiştiriliyor, gerici akademik kadrolar yerleştiriliyor, kulüpler kapatılıyor. Evrim dersleri yasaklanıyor, sergiler dağıtılıyor. Gençliğe söz hakkı tanınmıyor. Konseyler kapatılıyor ya da AKP’nin temsilcileri o öğrenci temsilciliklerinin başına getiriliyor. Ama buna rağmen gençlik yine alternatifini yaratıyor. Üniversitenin ticarileştirilmesi, medreseleştirilmesiner karşı kendi kültürünü kendi yaşamını yaratıyor kampüs içerisinde. Onlar McDonalds’lar, Starbucks’lar açıyorlar üniversitelere. Ama öğrenciler oradan yemiyor, öğrenci yemekhanesi, kantini diyor, kendisi kantin açıyor, kazan kaynatıyor, çorbalar dağıtıyor. İstanbul Üniversitesi rektörlük seçiminde 1.sırada yer alan Raşit Tükel’e sahip çıkıyor gidiyor amfileri işgal ediyor. Evrim dersi yasaklanınca, bilimden yana olan hocasını buluyor, gidiyor bahçede, kantinde evrim dersi yapıyor. Bugün sadece yıkıcı değil aynı zamanda yapıcı alternatifini koyan bir gençlik var Türkiye’de.
YÖK KALDIRILACAK !
EK : Milletvekili adayısınız. İllaki projeleriniz vardır. En iddialı, en başta yapmak istediğiniz proje nedir?
Eİ : Bugün Türkiye’de gençliği en önemli problemlerinden birisi geleceksizlik problemidir. Gençliği güncel sorunlardan kimi zaman koparan, kimi zaman güncel sorunların tam merkezine oturtan geleceksizlik problemidir. Bugün Türkiye’de üniversite mezunlarının pek çoğu iş bulamıyor. Gençlerin işsizlik oranları %20-30 dolaylarında. Üniversiteden mezun oluyor iş bulamıyor. Ya da ilgi alanına yönelik bir iş bulamıyor. Mesela mühendislik bitiriyor, bir şekilde formasyon bulup öğretmen olmaya çalışıyor. Ya da başka işlerde çalışıyor. Dolayısıyla gençlik iş bulamıyor. Geleceğine sahip çıkamıyor. Iş bulamadığı için kendisini gerçekleştiremiyor. Başka alanlarda çalıştığı için mutsuz oluyor. Bu bir çok psikolojik durumu, depresyonu yanında getiriyor. Gençliğin geleceksizlik probleminin, işsizlik oranının bu kadar büyük olmasının en önemli sebeplerinden biri Türkiye’nin üretim ekonomisinden çıkması. Türkiye üretim ekonomisinden çıkıyor, istihdam alanları yaratılamıyor. Bilimsel üretim ekonomisinden çıktığı için bilimsel, teknolojik gelişmeleri de takip edemiyor. Dolayısıyla bu gelişmelere uygun istihdam alanları yaratılamıyor. Ve bu iş alanında da kalitesiz eleman yetiştirme sonucu doğuyor. Bunlar birbirini diyalektik olarak etkiliyor.
Vatan Partisi iktidara geldiğinde üretim ekonomisini yeniden tesis edecek. Üretim ekonomisi yeniden tesis edilince bilimsel, teknolojik gelişmeler yakından takip edilecek. Bunla doğru orantılı olarak da gençliğin geleceksizlik problemine ciddi oranda çözümler bulunmuş olacak. Gençlerin istediği bölümlerde okuması, ilgi alanına yönelik bölümlerde okuması, buralardan mezun olduğunda ilgi alanına ve mezun olduğu bölümlere yönelik iş bulması, hatta yeni iş alanlarının açılması, tam istihdamın sağlanması söz konusu olacaktır.
Diğer sorunlardan birisi üniversitede parasız eğitim problemidir. Serbestçe, parasız şekilde üniversitede okuyabilmek gençliğin en temel haklarından birisi. Bu temel hakkı elde edememiş bir genç özgür sayılamaz. Bu bir anlamıyla da özgürlük problemi bizim için. İlk öğretimden üniversiteyi bitirene dek parasız eğitimin sağlanması gerekiyor. Bu eğitime de devam ederken temel ihtiyaçları olan barınma, yol, yemek gibi ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Diğer problemlerden biri YÖK gibi bir kurumla üniversitelerin iktidarın arka bahçesi gibi kullanılması. Bu gerici İktidarın ‘kindar değil, dindar gençlik’ de bahsettiği kindar gençlik aslında ayağa kalkan gençlik yani bizleriz. Dindar dediği gençlik de kendilerinin üniversitede yetiştirmek istedikleri gençlik. Okumayan, tartışmayan, iktidarlara biat eden bir gençlik yetiştirmeye çalışıyorlar. Üniversitenin bilimsel özelliğini tamamen ortadan kaldırdılar. Üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıktı hurafe yuvası haline geldi. Bilim üreten merkezler değil hurafe üreten merkezlere oldu. Üniversitelerin laik yapısı yeniden kazandırılacak. Üniversiteler bilim üretim merkezleri haline dönüştürülecek. Üniversiteler iktidarların arka bahçesi olmaktan çıkartılacak. YÖK kaldırılacak ve üiversitelere kendi özerkliği verilecek. Üniversitelerin akademisyenleri öğrencileri, Çalışanları hep birlikte kollektif bir yönetimle yönetecekler. Türkiye’de de laik özgür bilimsel ortamın yaratılması için en başta bu ortamın kurulması gerekiyor. Bu yapının kurulması çok önemli. Bir diğer önelim unsur da gençlik üzerinde oynanan oyunlar demiştik. Karen Fogg’un epostaları, Avrupa ve Amerikan kültür emperyalizminin gençlik üzerindeki etkileri demiştik. Bunlar kendini şöyle gösteriyor; gençliği üretimden kopartıp, toplumdan soyutlaştırıp yalnızlaştırmaya ve tüketime itiyorlar. Toplumsal olaylara ilgi duymayan çevresine ilgi duymayan, ailesiyle arkadaşlarıyla sorun yaşayan, giderek yalnızlaşan gençlik yaratmaya çalışıyorlar. Türkiye’de 5 yıl öncesine baktığımızda depresyon oranının gençler üzerinde çok yaygın olduğunu görürüz. Liselerde başlar bu depresyon. Birkaç yıl öncesine kadar gençler içindeki intihar oranlarının yükseldiğini görebiliriz. Sorduğunuz zaman “kendimi kalabalıklar arasında yalnız hissediyorum” derler. Pırıl pırıl bir genç kendini neden yalnız hisseder? Çünkü toplumdan soyutlanmış ve yalnızlığa itilmiştir. Tamamen tüketime itilmiştir. Bu bireyci, yoz, tüketim kültürünü en başta yok etmemiz gerekiyor. Bu tüketim kültürünün, yozlaşmanın içerisine düşen gençlik ister istemez uyuşturucuya sarılıyor. Uyuşturucu kullanma oranının bugün ortaokullara kadar indiğini görebiliriz. Gençliği bu tüketim ve yoz kültürden uzaklaştırıp, toplumla iç içe sokarak, toplumun merkezi yaparak, gençliğin üreteceği, ilgi alanlarına yönelik faaliyetler gerçekleştireceği, kültürel sanatsal, sporsal aktiviteler kendisini bulacağı, tanıyacağı sosyal bir kimlik edineceği alanlar yaratılacak. Dolayısıyla gençlik bu tüketim kültüründen, bireycilikten, uyuşturucudan uzaklaşacak. Toplumla iç içe, üreten, kendisiyle ve toplumla barışık bir gençlik bunlara ihtiyaç duymayacak zaten.
EK : Lise ve üniversitelere giriş sınavları sürekli değiştiriliyor. Vatan Partisi’nin bu sınavlara yönelik projeleri var mıdır?
Eİ : Lise ve üniversitelere baktığımız zaman geleceksizlik problemi nedeniyle gençler en fazla para kazanabileceği, iş bulacağı bölümlere yöneliyorlar. Benim yeğenim de lisede. Bölüm seçecek. Edebiyata ilgi duyuyor ama ailesi o bölümlerden iş bulamazsın diyorlar. Dile ilgi duyuyor, “İngilizce bilen çok fazla insan var, 2.dili de öğrenmen lazım. iş bulamazsın” diyorlar. Sayısala yönel diyorlar. Çocuklar istedikleri bölümleri seçemiyorlar. Tamamen sermayenin kurguladığı gelecek odaklı bölümlere, mesleklere yönelmek zorunda kalıyorlar. Kimse kendi ilgili alanına yönelik meslek seçemediği için ne üniversitede ne de sonrasında başarılı olamıyor. Seçtiği alanlarda derinleşemiyor. Bu da büyük bir başarısızlık duygusu yaratıyor gençlik üzerinde. Bu başarısızlık duygusu beraberinde özgüven eksikliği getiriyor. Topluma küsme, yalnızlaşma ve bireyci bir insan olarak toplumda yer almayı getiriyor. Vatan Partisi programında gençler ilkokuldan itibaren kendi ilgi alanlarına göre yönlendirilecek. Liseye geldiğinde bu genç hangi alana ilgi duyduğu, hangi mesleği yapmak istediğini kafasında belirlemiş olacak. Gençlik ilgi alanlarına yöneltilecek, istihdam alanları çoğaltılacak, gençliğin seçebileceği meslek alanları çoğaltılacak ve gençliği yarış atına çeviren sınav sistemi de giderek yavaş yavaş ortadan kaldırılacak.
ELİF İLHAMOĞLU’NUN HAYALİNDEKİ TÜRKİYE
EK : Türkiye’nin en genç milletvekili adayı nasıl bir Türkiye hayal ediyor?
Eİ : Bugün Türkiye’de gazetelerin 3.sayfalarına, akşam ana haberlere baktığımız zaman önümüze bir Türkiye tablosu çıkartılıyor. Bu tablo Özgecanlar’ın tecavüze uğradığı yakıldığı, kadınların şiddet gördüğü, bebeklerin şiddet gördüğü bir tablo. Aslında sadece kadınlara da değil, bebeklere, erkeklere de tecavüz edildi. Hatta hayvanlara ve damacanaya tecavüz edilen bir ülke haline getirildi Türkiye. Şiddet odaklı bir Türkiye olduk. Doğu Perinçek diyorki “Türkiye tecavüzcüler ülkesi olmayacak”. Türkiye tecavüzcüler ülkesi haline getirildi. Şiddet odaklı ülke haline getirildi. Bunun en büyük sebeplerinden biri de insanı değil, metayı, parayı merkezine alan iktidardır. AKP’nin 12 yıllık iktidarına baktığımızda hırsızlık, yolsuzluk, yalan, dolan, katillik her şeyi görüyoruz. Yolsuzluk iktidarı sadece parayı, metayı merkeze aldığı için iktidardaki bu çürüme topluma da yansıyor. Bizim hayalimizde, gençliğin özlemindeki Türkiye; metanın değil insanın merkeze alındığı, sevgi, emek odaklı bir Türkiye. Barış, kardeşlik, dayanışmanın geliştirildiği, bu duygularla bir gelecek kurulacak bir Türkiye özlemi var. Bugün baktığımızda ne insanın ne emeğin değeri var. 300 işçimiz Soma’da can veriyor. Hemen arkasından Ermenek faciası yaşanıyor. Mecidiyeköy’de asansörde işçilerimiz hayatını kaybediyor. İş kazalarının bu kadar arttığı, emeğin bu kadar değersiz olduğu bir Türkiye’de sevgiyi de bekleyemeyiz. Emek ve sevgi birbiriyle orantılı şeyler. Emeğin merkez alındığı, emeğin değer olduğu, bir Türkiye’de sevgi odak alınır. Gençliğin en büyük özlemi bu. Emeğin, sevginin, insanın odak alındığı, bağımsız, özgür bir Türkiye.
“KADINLARI YENİDEN YURTTAŞ KONUMUNA GETİRECEK PROGRAM 6 OK’TUR”
EK : Siz de Vatan Partisi’nin kadın adaylarındansınız. Az önce sizin de bahsettiğiniz gibi kadına yönelik şiddet, tecavüz olayları, kadının 2.sınıf vatandaş yerine konmasını görüyoruz. Elif İlhamoğlu ve Vatan Partisi meclise girdiğinde kadınlar için neler yapacak?
Eİ : Kadın sorunu yakıcı bir sorundur. Bugün baktığımızda AKP’nin Türkiye’de en çok saldırdığı 2 unsur var. 1.si gençlik diğeri, de kadın. Çok somut ve yakıcı olarak bu politikalar gözümüzün önüne geliyor. Kadının toplumsal yaşamdan uzaklaştırmaya, üretimden koparmaya, eve kapatmaya çalışıyorlar. Bu politikayı da AKP’nin neoliberal gerici ideologları ekranlarda çıkıp hayasızca dile getiriyor. “Hamile kadın sokakta gülemez, kadın kahkaha atamaz. Erkek kadın ayrı oturmalıdır, merdivenlerden çıkamaz” diyorlar. Eğitimi bırakın yürüyen merdivenleri bile erkek kadın diye ayırmaya çalışıyorlar. AKP döneminde son 10 yılda kadına şiddet oranı %1400 arttı. Bu da AKP’nin kadınlar üzerindeki gerici uygulamalarının aslında topluma bir yansımadır. Nasıl gençler üzerindeki baskı arttıkça gençler ayağa kalktıysa kadınlar da üstündeki baskı arttıkça ayağa kalkmaya başlıyorlar. Yine 2012’de yükselen halk hareketinin en önünde kadınlar vardı. Kırmızılı kadın, siyahlı kadın Haziran hareketinin simgeleri haline geldiler. Ulus Meydanı’nda tomaya göğüs geren Türk bayraklı kadın, sapanlı teyze Haziran direnişindeydi yine. Bugün gençlik gibi kadınlar da mücadelenin en önündeler. Fakat bir yandan da AKP o gerici uygulamalarını toplumda yeniden üretebilmek için çözüm arayışına girmiş gibi görünüyor. Aile Sosyal İşler Bakanlığı bazı yasalar çıkartmaya çalışıyor. Sivil toplum kuruluşları öneriler getiriyor. Çözüm olarak kadınlara özel pembe metrobüs olsun, kadınlar o metrobüsle tacize uğramadan sağlıklı şekilde gidip gelsin diyorlar. Özgecan katlediliyor. Diyorlarki “gece okulunda okuyordu. Bu tehlikeli bir şeydir. Gece okulunun saati 17’ye kadar olsun. Kızlar eve erken gitsinler, öldürülmesinler”. Sokağa çıkmasınlar, kız erkek sınıflarda ayrı otursunlar deniyor. Bunların hepsi o gerici normlarını, yasalarını toplum içinde yeniden üretmeye çalıştıkları önlemler.
Kadınlar buna başkaldırıyor. Gülemezsin diyorlar, kadınlar çıkıp kahkahalar atıyorlar. Dans edemezsin diyorlar, kadınlar sokağa çıkıp dans ediyorlar. Vatan Partisi bu meseleyi özünde şöyle değerlendiriyor; evet Türkiye’de bir kadın sorunu vardır. Ama bu kadın sorunu bu çerçeve içerisinde Türkiye’nin diğer sorunlarından ayrı tutulamaz. Evet kadın sorunu, kadına şiddet vardır. Ama çocuğa, erkeğe de şiddet vardır. Kadın sorununu diğer sorunlardan soyutladığınız zaman önümüze pembe metrobüs gibi çözümler çıkar. Kadınlar eve erken gitsin çıkar, imdat butonu çıkar. Ama kadın sorununu Türkiye’nin iktidar probleminden ayırmadığınız zaman ortaya gerçekçi çözümler çıkar. Türkiye’de bugün kadını özgürleştirecek, 2.sınıf vatandaş olmaktan kurtaracak en önemli çözüm laik Türkiye’yi yeniden inşa etmektir. Laiklik sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir. Toplamında Fransız devriminde öne çıkan laiklik, eşitlik sorunudur. Aslında insanların özgür ve eşitçe yaşadığı bir düzeni getirir laiklik. Kadınları yeniden yurttaş konumuna getirecek, cumhuriyetin özgür bireyi, özgür yurttaşı konumuna getirecek olan program 6 Ok programıdır.
EK : Kadın haklarından bahsetmişken Gezi direnişinin öne çıkan kitlelerinden olan LGBTİ’leri de konuşmak istiyorum. LGBTİ’lerle ilgili bir çalışmanız var mı? LGBTİ adayınız var mı?
Eİ : Vatan Partisi olaylara, tarihe hep sınıfsal bakar. Olgularla değerlendirir. Bugün toplumu birleştirebilmek için özlemini duyduğumuz özgür, bağımsız, demokratik, laik Türkiye’yi kurabilmek için meselelere sınıf temelli bakmamız gerekiyor. Neoliberal ideolojinin Türkiye’deki en büyük etkilerinden birisi özellikle sol içerisinde sınıf temelli bakışı kaldırıp onun yerine etnik, cinsiyetçi, dinsel, mezhepsel bakış açısını getirmesidir. Aslında baktığımızda özünde sol sınıf savaşıdır. Ama bugün baktığımızda etnik, mezhepsel, cinsel ayrımları daha çok ön plana çıkaran ve onların peşine düşmüş sol görürüz. Bu neoliberal solculuktur işte. LGBTİ’deki arkadaşlara baktığımız zaman bazı hakları olduğunu ve onları kazanmak istediklerini söylüyorlar. Bugün Türkiye’de hak kazanmanın en önemli yolu toplamında bir Türkiye tablosu düşünmektir. Ve burada da o kimlik savaşını değil sınıf savaşını ön plana çıkarmaktadır. Lenin’in emperyalizm tanımıyla birlikte aslında yeni bir sınıf savaşımı kavramı da doğmuş oldu 20.yüzyılda. Bugün o sınıf kavramı işçiyle burjuvazi arasında değil ezen ve ezilen uluslar arasındadır. Ezen ezilen ulus çelişmesinde ezen, emperyalist ulusların yaratmaya çalıştığı şey dünyada ulus devletlerin parçalanmasıdır. Ulus devletlerin parçalanıp küresel emperyalizmle birlikte şekillendirmeye çalıştıkları bir harita vardır. Sınıf savaşını biz bugün ezen ve ezilen uluslar üzerinden ortaya koyuyorsak bugün önümüzde şu görev durmaktadır: ulus devleti savunmak ve korumak. Bağımsız ve özgür bir Türkiye’yi kurmak. Ama bugün emperyalizmin Türkiye’ye dayattığı şey bölünmedir. Ermeni sorunu, Kürt sorunu üzerinden bölünmektir. Türkiye’nin üniter, laik yapısı en çok saldırdıkları unsurlardır. Burada bize düşen görev etnik, mezhepsel, cinsel kimlik ayrımları üzerinden değil de ezen ezilen uluslar kavramı üzerinden sınıfsal bir savaşıma girmektir. LGBTİ meselesini, Femen meselesini, kadın örgütlerini daha doğrusu kimlik siyaseti yürüten her türlü kitle örgütünü, partiyi bu şekilde değerlendiriyoruz.
VATAN PARTİSİ HOMOFOBİK Mİ?
EK : Sonuçta LGBTİ bireyler toplumda dışlanan, ötekileştirilen bireyler. Buradan şu sonuç çıkmaz mı? ‘Vatan Partisi homofobiktir’
Eİ : Toplumda pek çok dışlanan kesim yaratılmaya çalışılıyor. Bahsettiğimiz neoliberalizmin üzerinden bir dışlanmışlık ve bu dışlanmışlığa karşı da kimlik siyasetlerini ön plana çıkarabilmek için bir renklilik yaratmaya çalışıyorlar. Bunlar Türkiye’nin renkleri deniyor. Ve bu renkler üzerinden, kimlik siyaseti üzerinden, etnik, mezhepsel, cinsel ayrımlar üzerinden Türkiye’yi bölmeye çalışıyorlar. Bu ayrımlar bugün toplumdaki en büyük ayrışmayı yaratan şeydir. Bu üniversitede de yaşanıyor. Üniversitelerde dinli, dinsiz, türbanlı, türbansız ayrımını soktuğun zaman gençlik içinde bir ayrım yaratmış oluyorsun. Akademisyenler arasında ayrım yaratmış oluyorsun. Kimlik siyaseti üzerinden Türk, Kürt, Laz, Çerkes ayrımı yapmış oluyorsun. Mezhepsel ayrım yapmış oluyorsun. LGBTİ, homoseksüel vs ön plana çıkartarak toplumda ciddi bir ayrışma yapmış oluyorsun. Bireyleri toplumdan dışlayan şey aslında bu ayrışmayı yaratmaktır. Bu kimlik siyaseti üzerinden kendini tanımladıkça toplumdaki bu ayrışma derinleşiyor. Neoliberalizm buna bireysel özgürlük diyor. Bu bireysel özgürlük değildir. Bu toplumu ayrıştırma özgürlüğüdür. Toplumda tek tek bireylerin özgürlüğünden bahsedemeyiz. Türkiye’nin toplamında bir ulusun özgür olmadığı bir ortamda bireylerin tek tek özgürlüğünden bahsedebilir miyiz? Senin ulusun özgür değil, Türk milleti özgür değil. Burada bireyin özgürlüğünden bahsedilemez. Bireylerin özgürlüğü adı altında toplumda kimlikler üzerinden ayrışma yaratmaya çalışıyorlar. Bu çok tehlikeli bir ayrışmadır. İnsanların haklarını kazanabileceği ortam bu ayrışma ortamı değildir. Sadece kimlik siyaseti üzerinden hakları kazanmayı bırakın sadece toplumdaki ayrışmayı daha da derinleştirmiş, kendilerini daha da ötekileştirmiş olurlar. Herkesin hakkına saygı duyuyoruz ve sahip çıkıyoruz. Fakat diyoruz ki haklarımıza sahip çıkabilmemiz için önce özgür bireyler değil özgür yurttaşlar olmalıyız. Özgür bir Türkiye olmadan özgür yurttaş olunmaz. Özgür yurttaş olmadan da kimse hakkına sahip çıkamaz. Kimlik siyasetlerine sonuna kadar karşıyız. Bugün kimlik siyaseti yürütmek demek toplumsal ayrışmayı derinleştirmek demektir. Buradan bir hak, özgürlük çıkmaz. Aksine emperyalizmin çıkarları elde edilmiş olur.
“VATAN PARTİSİ’NİN BARAJ SORUNU YOK”
EK : Öncesinde İşçi Partisi şimdi de Vatan Partisi yıllardır seçimlerde barajın altında kalıyor. Bu seçim oy beklentiniz nedir? Partinin isim değişikliğine gitmesi nasıl bir etki yarattı? Nasıl tepkiler aldınız?
Eİ : Çok olumlu bir tepki yarattı. Çünkü Vatan Partisi talebi aslında halktan gelmişti. İşçi Partisi’nin Ergenekon, Balyoz tertiplerinin çökertilmesiyle toplumun gözünde önemli bir yeri vardı. Halktan gelen tepkilere göre isim tam kucaklayıcı değildi. “Ben memurum, kendimi tam olarak ait hissedebileceğim bir isim değil” diye bakıyorlardı. Hatta işçilerden de böyle talep geldi. Yatağan Direnişinde İşçi Partisi’nin çok büyük bir rolü olmuştur. Direnişe İşçi Partili işçiler önderlik etmişlerdir. Özellikle Yatağan’dan böyle bir talep gelmişti. Toplumun tüm kesimleri tarafından kucaklanması, daha çok benimsenmesi için adının değiştirilmesini talep ediyoruz denildi. Program değişikliği olmadı, sadece isim değişikliği oldu. Programı yine aynı. Vatan Partisi isminin belirlendiği son kurultayda birçok aydınımız, bazı valiler, emekli hakimler, askerler, akademik çevrelerden bazı isimler ve Tayfun İçli, Yaşar Okuyan gibi farklı siyasi kesimlerden de isimler katıldı. Bu katılım Türkiye’nin değişik siyasi kesimlerini temsil ediyor. Biz Vatan Partisi’ni ‘Halkçıların, Devrimcilerin, Milliyetçilerin partisi’ olarak tanımladık. En çok da bu birleştirici özelliğinden dolayı halkta çok büyük bir umut, sevinç ve coşkuyla karşılandı. Türkiye’nin emperyalist odaklara karşı durabilmesi için birleşmeye ihtiyacı var. Vatan Partisi ‘Türkiye’nin tam bağımsızlığını ve 6 Ok programını savunan herkesle birleşmeye hazırız’ diye çağrılar da yaptı. Halk üzerinde Vatan Partisi’nin en çok coşku uyandıran etkilerinden birisi birleştirici özelliği. Oy beklentisine de gelirsek Vatan Partisi’nin baraj problemi yok. Çünkü daha iktidara gelmeden Vatan Partisi Türkiye’nin bir çok problemini çözmüştür. Doğu Perinçek Sözde Ermeni soykırımının 100.yılında Avrupa Mahkemelerinde gitmiş, tartışmış savaşmış, en yüksek mahkemelerinde soykırım yalanını çökertmiştir. Türkiye’nin devrimcilerine, aydınlarına, Türk ordusuna yapılan Ergenekon, Balyoz operasyonlarını çökertmiştir. Partiye katılan askerler de “Bizi Vatan Partisi kurtarmıştır” diyorlar. Diğer problem de komşularla yaşanan sorunlar. Komşularla sıfır sorun diye yola çıktılar ama bugün baktığımızda kapısını çalacağımız bir tane komşumuz kalmadı. Ben TGB’nin Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı’yım. Yakın zamanda Suriye ve Lübnan’daydım. Bu ayın sonunda İran’a da bir ziyaretimiz olacak. Gittiğimde oralarda AKP’ye karşı çok büyük bir öfke görüyorum. Bugün Suriye’deki terör ihracatının 1.sorumlusu AKP’dir diyorlar. Baas Partisi Genel Sekreteri Hilal Hilal ile görüştük. AKP iktidarıyla Türk Milletini birbirinden ayırıyorlar. “Türk halkıyla kardeşlik duygularımız bakidir. Ama AKP iktidarı bu yaptıklarının cezasını ödeyecek” diyorlar. Aynı zamanda Türkiye’ye de diş bilenmiş oluyorlar. Vatan Partisi’ne baktığımızda Genel Başkan Doğu Perinçek, İran’da Ahmedinecad ile görüşüyor. Suriye’de Esad’la görüşüyor. Mısır’a gidiyor, hatta Vatan Partisi iktidarında şu ticari anlaşmaları yapacağız diye konuşuyorlar. Karşılıklı sözler veriyorlar. Komşularla barış noktasında Vatan Partisi’nin en önemli söylemlerinden birisi “Yurtta barış, dünyada barış” tır. En önemli problemlerden birini daha Vatan Partisi daha iktidara gelmeden çözmüş durumda. Ancak iktidarların çözebileceği problemleri çözüyor ve iktidara aday.
“HDP’Yİ MECLİSE TAŞIMAK BİR AMERİKAN PROJESİDİR”
EK : HDP’nin bu süreçte yükselişi söz konusu. Barajı geçeceği konuşuluyor. Özellikle de ana akım medyada HDP üzerine tartışmalar yapılıyor. Siz Vatan Partisi’nin baraj problemi yok diyorsunuz ama hep HDP konuşuluyor. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eİ : Hep HDP konuşuluyor çünkü bu çok güzel kurgulanmış bir oyun her seçim döneminde olduğu gibi. Ana akımda HDP’nin bu kadar yer alması, kurultaylarının, seçim bildirgelerinin canlı yayında gösterilmesi, temsilcilerinin sürekli ekranlarda olması bunu çok açık gösteriyor. Şimdi bir yasa çıkartıldı. Her siyasi partiye eşit oranda yer verilecek şeklinde. Peki Vatan Partisi nerede? HDP’nin bu kadar öne çıkartılması, parlatılması, şunu gösteriyor; ABD’nin, Diyarbakır’ın merkez olduğu, Türkiye’nin güneydoğusunu içine alan Büyük İsrail Projesi’nin Türkiye’deki yürütücüsü HDP. En önemli planlarından biri HDP’yi meclise taşımaktır. Bugün HDP’yi meclise taşımak bir Amerikan projesidir. Büyük İsrail kurma, Akdeniz koridoru oluşturma projesinin en önemli temellerinden birisidir. Ne yazıkki bu projeye “HDP meclise girerse Başkanlık Sistemi’ni AKP geçiremez” diyerek muhalefeti de ortak ettiler. Bugün güya 6 Ok’un, Atatürk’ün partisi CHP diyorki; “Türkiye’nin önündeki tehlikeler karşısında HDP ile ittifaka hazırız.” Muhalefetiyle, iktidarıyla, ana akım medyasıyla işbirliği halinde HDP’yi meclise taşıma projesini yürütüyorlar. Biz HDP’nin parlatılmasını bir proje olarak değerlendiriyoruz. Bugüne kadar meclisten geçen yasalara baktığımız zaman hep HDP ile bu projeleri kolkola geçirdiğini görebiliriz. AKP’nin çıkarttığı hangi projede HDP karşısına dikilmiştir? HDP bugün Türkiye halkının hangi hakkını savunmuştur? Kadın sorununu mu, gençlik sorununu mu? Üniversitelere dair, Türkiye’nin bağımsızlığına dair, Özgür Türkiye’ye dair ne demiş? Aksine HDP’ye baktığımız zaman AKP’nin çıkarttığı bütün gerici yasalarda, uygulamalarda hep kolkola olduğunu görürüz. Bunları yaparken de hep AKP’ye karşıymış gibi bir görüntü izleyip, seçimlerin hemen ertesinde kolkola girmiştir. Eminizki HDP barajı geçerse AKP ile kolkola Başkanlık Sistemini geçirecek. Aksine Başkanlık Sisteminin geçmemesi için HDP’nin barajı aşamaması, Vatan Partisi’nin mecliste olması çok önemli.
EK : Kürt sorunu hakkında Milli Hükümet Programınızda ‘Türkiye’de Kürt meselesi demokratik hak ve özgürlükler açısından esas olarak çözülmüştür’ diyorsunuz. Bunu biraz açmanızı isteyeceğim. Bir de Kürt sorunu konusunda çözüm önerileriniz nelerdir?
Eİ : Demokratik haklara baktığmızda dilini konuşabilme, okuyabilme, diline ilişkin yayınlar çıkarabilme, üretimde bulunabilme vs baktığımız zaman bugün Kürt halkının bir çok demokratik sorununun çözüldüğünü görebiliyoruz. Diyarbakır’da Kürtçe Hamlet oynatılıyor. Televizyonları, radyoları var. Açılım paketiyle PKK’nın devreye sokulmasından önce Türkiye’de Kürt ve Türk halklarının kardeşliği de iyi bir çizgideydi. Bugün Türkiye’de Kürt halkına karşı Türk halkında faşist, ırkçı, şiddet içerikli duygular yok. Bu duygular yerini kardeşlik duygularına bıraktı. Tam da bu yüzden Türkiye’de halkların kaynaşması, kardeşlik duygularının yeniden kazanılması, demokratik sorunların çözülmesi nedeniyle yeniden HDP ve PKK kartı devreye sokuldu. Bu birleşmeyi yeniden bozmak, ayrıştırmak için yaptılar. Sorun demokratik haklar açısından büyük oranda çözülmüştür. Ekonomik anlamda sorunlar vardır. Ama bunlar Türkiye’nin tamamında vardır zaten. Türkiye ciddi bir ekonomik krizin eşiğindedir. Bunu birkaç gün önce Tayyip Erdoğan’da zor durumdayız diyerek açıkladı. Zor bir ekonomik krizin eşiğinde olduğumuz bir dönemdeyiz. Vatan Partisi’nin öne sürdüğü 6 Ok programı, Milli Hükümet Programı Türkiye’yi sıcak para bağımlılığından, tüketim ekonomisinden çıkartıp üretim ekonomisine sokacak bir programdır. Bununla birlikte kalan demokratik haklar da çözülecektir. Bugün en önemli problem Türkiye’nin birliği, bütünlüğü, bağımsızlığı, kardeşliği problemidir. Buna sarılmak gerekmektedir. “Türk de biziz Kürt de bizi diyor” Vatan Partisi. Ötekileştirmeden, kimlik ayrımını ön plana çıkartmadan. Türkiye’yi bağımsız kılacak en önemli şey bu halkların birbirine sıkıca sarılmasıdır.
VATAN PARTİSİ 1 MAYIS’TA NEREDE OLACAK?
EK : 1 Mayıs geliyor. Geçtiğimiz sene İşçi Partisi 1 Mayıs’ı Kadıköy’de kutlamıştı. Bu sene Vatan Partisi 1 Mayıs’ı nerede kutlayacak?
Eİ : Vatan Partisi bu sene 1 Mayıs’ta Bakırköy’de olacak.
EK : Neden Bakırköy?
Eİ : Geçtiğimiz senelerde de aynı tartışmalar yaşanmıştı. 1 Mayıs Emeğin Bayramıdır. 1 Mayıs’ta emekçinin, işçinin taleplerinin konuşulması, bunların dile getirilmesi gerekmektedir. Ama Türkiye’de senelerdir Taksim tartışması yüzünden 1 Mayıs hep alanlara hapsediliyor, alan tartışması haline getiriliyor. 1 Mayıs’a bir ay kala, alan tartışmaları başlıyor ve bu alan tartışmalarında işçinin, emekçinin hiçbir talebi dile getirilmiyor. Ne taşeronlaşma, ne özelleştirme, ne iş kazaları hiçbirini duyamazsınız. Halbuki işçinin problemlerinin arttığı, işçi ölümlerinin bu kadar göz önünde olduğu, topluca katliamların yaşandığı bu dönemde işçilerinin haklarının, taleplerinin 1 Mayıs’a aylar kala konuşulmaya başlanması, 1 Mayıs’ta buna ilişkin topyekün yaptırımlar uygulanması, sendikaların buna ilişkin neler yapacaklarını konuşması, belki grev hazırlıklarının başlatılması gerekmektedir. Ama Türkiye’de bunların hiçbirisi olmuyor. 1 Mayıs’a yaklaşırken alan tartışmalarını görmekteyiz. “Taksim’de olacak mıyız, olmayacak mıyız?” “Taksim açılacak mı, açılmayacak mı?” Senelerdir 1 Mayıs’ta işçilerin, sendikaların bir çoğunun yer almadığı, dağınık şekilde grupların polisle çatıştığı görüntüleri görüyoruz. Ve 2 Mayıs’ta gazetelerin manşetlerinde “Taksim’de yine olay çıktı, gruplar polisle çatıştı” başlıklarını görüyoruz. Hani nerede işçilerin problemleri? Bunların hiçbirini göremiyoruz. 1 Mayıs alan tartışmalarının değil, işçilerinin taleplerinin dile getirileceği bir gündür. Bu yüzden Taksim’i tercih etmedik. Bakırköy’de izinli alanlar arasında ve bu taleplerin tartışılacağı, dile getirileceği alanlardan bir tanesi. Bu yüzden 1 Mayıs’ta Bakırköy’deyiz.
DENİZ GEZMİŞLER’İN İDAMINA ONAY VEREN HASAN KORKMAZCAN
EK : Deniz Gezmişler’in idamına onay veren Hasan Korkmazcan ile aynı partide siyaset yapmakla ilgili bazı soru işaretleri oluştu kamuoyunda. Bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Eİ : Hasan Korkmazcan daha yeni bu konu ile ilgili demeç verdi ve o dönemin kurbanı olduğunu ifade etti. Kendisi şu an her şeyiyle Deniz Gezmişler’in bizlere bıraktığı bağımsızlık mücadelesini savunmaktadir ve yolunun Deniz Gezmişler’in yolu olduğunu söylemiştir. Bu mücadeleyi de Vatan Partisi’nde vermektedir. Önemli olan bugün bu mücadeleyi sahiplenmesidir. Ayrıca kendisi mecliste 12 Mart muhtırasına karşı gelen tek milletvekilidir o dönem.