Açıkçası, Dinamo Kiev hiç mi hiç hak etmemişti puanı Saraçoğlu stadında. Futbolun tüm çirkinliklerini, “çirkefliklerini” skor dengede iken yaptılar. Zamandan çalmak için, her pozisyonda kendilerini yerler attılar. Futbolun ilahi adaleti, son dakikalarda da olsa, tecelli etti. Avrupa Ligi’ne puanla başlamak müthiş…
Ancak;
Çuvaldızı kendimize batırmayı da unutmayalım…
Ukrayna’da geçtiğimiz Aralık ayından beri ligler oynanmıyor. Dinamo Kiev, Polonya’da bu süreyi 5’e 2 oynayarak, kumpanya takımı gibi, kasaba kasaba gezerek geçirdi. Hiçbir antrenmanın, gerçek maç yerine geçmeyeceğine inanırım. Fenerbahçe’nin bu kadar baskın oynadığı ve pozisyonlara girdiği maçı, daha rahat kazanması gerekmez miydi? Kuşkusuz, “cümbür cemaat” bilinçsizce yapılan ataklardan bahsetmiyorum. Bahsettiğim, oyunu rakip sahada oynadığı maç boyunca, topun rakip ağlarla buluşması.
1980’lerin ortalarında, “2000’lerin takımı” olarak lanse edilen Dinamo Kiev, iki binlerin ilk yarısı içinde, savaştan da dolayı, “süt dökmüş kedi.”. Tek numaraları, oyun berabere gittiği sürece beklemek geriye düşünce de, uyutarak gol bulmaya çalışmak… Bu planla da, adalet tecelli etmeseydi, başarılı olacaklardı.
Jesus’un aynı tip oyunculardan kurulu kadrosunun, alacağı çok yol var. Şu da bir gerçek ki; göze hoş gelen futbola, bu mesafede eklendiğinde, tadından yenmeyeceği kesin… “Profesör” ve öğrencileri, bu yolu kısa zaman sürecinde alır da, futbolun seyir zevkine doyarız.