Valerian İsmail değilim, Uğur Temel’im.
Gereksiz tevazu etmeye gerek yok, futbolu bilirim…
UĞUR TEMEL
Yeri geldiğinde yazarım, kendini beğenmişlik olarak algılanmasın üzülürüm…
Elli’ye merdiven dayadık, 35 yıldır futbolla teşrik-i mesaimiz bol.
Sokak futbolcusunun ötesine geçemedim. İyi bir seyirci oldum, seyrettim. Kuralları öğrendim hakem oldum, yönettim… Şimdi de yazıyorum, kalemimin ucu döndüğünce…
Niye yazıyorum bunu?
Çünkü lisansım olmamasına rağmen, bu kadar ‘cık’ futbol bilgim ve yaşanmışlıkla Beşiktaş’ın başında olsam, takım bundan kötü olmazdı…
Valerian İsmail değilim, Uğur Temel’im.
Gereksiz tevazu etmeye gerek yok, futbolu bilirim…
Tek oyun planına bağlı kalmam, kendimi geliştiririm…
Seyredemedik, anlatır büyüklerimiz; “Ver Lefter’e, yazsın deftere” diyerek inlermiş tribünler. Valerian duymuş olmalı bunu, güncelini yapmaya çalışıyor: “Ver Weghorst’a yazsın deftere…” Vre; hiç olur mu futbola Fransız?
Sağdan orta, soldan orta karışsın ceza sahası Weghorst vursun gol olsun…
İyi de hoca, “sen herkesi kör, âlemi sersem mi” sanırsın?
Takarım kilit’i, “uçamayan Hollandalıya” bakarım keyfime…
Ayının bile; ‘kırk hikâyesi var ahlat üzerine”. Be hey Futbol’a Fransız; senin hikâyen ne üzerine?
Dün akşam Galatasaray maçını yazmadım diye kırılmış, üzülmüş bazı arkadaşlar. Bekledim, ikisini bir arada yazayım, hem zamandan hem elektrikten tasarruf edeyim diye…
Al birini vur ötekine…
İttire kaktıra, ‘göklerden gelen bir karar’ ile şampiyon oluverdi birisi, kendini “bulunmaz Hint Kumaşı” sandı… Fidan boyluydu, kendini 1,90 sandı;
Ancak bilmiyordu ki; kaptan köşkünde rahat oturmak için, boyunun en az 2,10 olması lazımdı…
Arkasındaki duvarda, duruyor “Demoklasin’in kılıcı.” An meselesidir inmesi boynuna;
Hoş; iki vakit’e kurtarıcısı olur Futbol’a Fransız’ın, kendi gider adı kalır yadigâr…
Olan, Beşiktaş taraftarına olur…
Futbol’a Fransız olanı, kulübede seyreder durur…