Türk futbolunun renkli simalarından Yılmaz Vural, Star gazetesinden Gökçe Bayraktar’a bir röportaj verdi ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Vural’ın açıklamaları şu şekilde;
“Çok güler yüzlü, çok samimi ama bir o kadar da lafını esirgemeyen biri.. Türk futbolunu yönetebilirim diyecek kadar da özgüvene sahip.. Yaşadığı haksızlıklarsa hafızasında dün gibi taze… Hayata bakış açısı ise tam bir Avrupalı edasında..
Röportaj için buluştuğumuzda, onunla fotoğraf çektirmek ve konuşmak isteyen kimseyi geri çevirmedi, kırmadı. Hani spordan anlamaz diye düşünülen kadınlar var ya onlar bile meğer sıkı bir Yılmaz Vuralhayranıymış. Çayımızı yudumlarken merakıma yenilerek neden futbol, neden antrenörlük diye soruyorum. Ve böylece upuzun bir hikayenin içinde buluyorum kendimi.
Son dakika gelen gollerin şanssız ismi Yılmaz Vural, yöneticilerle yaşadığı sorunlardan artık bıkmış olacak ki, kulüp satın almak için kolları sıvamış bile..”
“Yönetiminin popülaritesini geçiyorsan bitiriyorlar seni!”
Alex Ferguson gibi çok uzun yıllar tek bir takımın başında olmak ister miydiniz? Yoksa sizin yaptığınız gibi birçok takımı çalıştırmak daha mı avantajlı?
“Benim tercihim değildi ki bu! Türk futbol sisteminin çarpık yapılaşmasındankaynaklanan bir durum. Geçen sene ben Elazığspor’da çok önemli bir işçıkardım. Bir mucize yarattım. 3 puanla aldığım takımı, 43 puanla lig 13.süyaptım. Kulübün çalışanları bana tapıyordu, oyuncular çok seviyorlardı ama buna rağmen o kulübün başkanı benimle devam etmek istemedi!”
Bu kadar başarılıyken ve sevilirken istenmiyorsunuz… Neden ki?
“Herkes bana soruyor, ona sormak lazım, benimle devam etmek istemeyen o! Elazığ’nın fahri hemşehrisi gibi olmuştum. Onları sadece futboldadesteklemedim ki, hem kültürel anlamda hem konumu ve insanı itibariyle, kentin tanıtımı ve marka değeri açısından hep destekledim. Beyaz Show’da gibi çok izlenen bir programda tam 3 saat sporundan, mutfağından, insanına kadar Elazığ’ı tanıttım.”
“Elazığspor’da mucize yarattım buna rağmen paramı vermediler!”
Yönetimin sizi sevmeme nedeni ne olabilir sizce?
“Senin popülariten yönetimin popülaritesini geçiyorsa bittin! Çünkü genelde yöneticiler sportif amaçla kulübün başında değillerdir. Yöneticilerde teknik direktörün kıymetini bilme duygusu olmuyor. Çünkü yönetim diyor ki, benim burada siyasi, ticari amaçlarım var, o yüzden hocanın popülaritesi benimkini geçmemeli. İstersen takımı şampiyon yap, hiç önemli değil. Böyle bir ego savaşı başlıyor aranızda! Ben teknik direktör olarak yetki ve sorumluluklarımla takımıma hakim olmak isterim ancak yönetimdekiler bu yetkiyi vermek istemiyorlar. Bu amatör idarecilik ne yazık ki! Buna en tipik örnek GS’da yaşandı. Fatih Terim’in ayrılmasında yaşanan olay tamamen ego savaşıdır! Büyük egosu olanlarla çalışıyorsunuz, bu egoları idare etmek hiç kolay değil.”
Spor camiasında Lobicilik var mı?
“Kesinlikle! Şu an Türk futbolunda antrenörler kendi emeklerinin karşılığında bir yere gelmiyorlar, tamamen ait oldukları grubun ne kadar gücü varsa, onların dayanışmasıyla bir yere geliyorlar. Benim gibileri de, kulüp zarara uğrayınca, kurtuluş yolu olsun diye çağırıyorlar. O yüzden benim sezon başında çalıştığım takım sayısı fazla değildir. Bir süre geçer çaresizlik başlar ve gel çalıştır takımı derler, böyle bir misyonumuz var maalesef. Yabancı hoca merakı varsa benimde Alman pasaportum var, bu mesleğin eğitimini yurtdışında aldım.”
Türkiye’de böyle bir sorun var, peki yurtdışından teklif alıyor musunuz?
“Azerbaycan ve Katar’dan çağırdılar. Ama bu ülkeler bana, benim ülkemden daha çok bir şey katmaz. Eğer 5 Avrupa ülkesinden biri ( İngiltere, Almanya,Fransa, İtalya, İspanya) teklif ederse Türk antrenörlüğü açısından bir başarı sayılır. Bu 5 büyük Avrupa ülkesi futbolda tamamen profesyonelleşmiş, çok üst seviyedeler. En son İngiltere’den bir teklif aldım bildiğiniz gibi…”
Ama hüsranla sonuçlandı…
“Olmadı ne yazık ki. Elene elene 2 kişi kaldık, tercihi ötekinden yana kullandılar. Ama ben onlarca insanın içinden seçilerek geldim oraya. Bu bile başarıdır…”
Engel olmak isteyenler olmuş olabilir mi?
“Bir insanın iyi bir mevkiye gelmesini yalandan isteriz çünkü güçlü bir kıskançlık var. Her meslek grubunda bu böyle! Başarının tarifi eşittir başkasını başarısız gösterip kendini öne çıkarmak. Çok önemli mevkilerde bir sürü arkadaşım var, kendi emekleriyle orada olduklarını düşünmüyorum. Bu kadar torpil ile işlerin yürümesi doğru değil. Niye eğitime uğraş veriliyor o zaman? Son zamanlarda isyan ettiğim bir şey oldu. Roberto Carlos çok önemli beğendiğim bir oyuncu, Sivasspor’da antrenörlüğe başladı ama lisansı yok. TFF’ de buna bir kılıf uydurdu, Roberto Carlos’un sahaya çıkması için bir kural değişikliği yaptı, böylece Roberto Carlos’un antrenör olarak değil idareci olarak sahaya çıkması sağlandı. Bunun arkasından Sergen de, Okan da bu tarzda antrenör olmuş oldu. Federasyon kendi yaptığı eğitimleri inkâr etmiş oldu.”
Bu kadar bilgi ve birikime sahipsiniz, peki sizin keşfettiğiniz oyuncu oldu mu hiç?
“Olmaz mı hiç! Onlarca! Mesela Hakan Şükür en büyük referansım. Adapazarı’nda altyapıda oynarken onu Bursaspor’a ben götürdüm, 2 sene birlikte çalıştık. Dünya çapında Türkiye’yi 20 sene sırtında taşımış bir oyuncunun ortaya çıkmasını sağladım. Ümit Karan, Gençlerbirliği’nin kadrosuna Almanya’nın amatör bir takımından gelmişti. Ümit’te büyük katkım olmuştur. Milli futbolcu Serdar Gürler, Fransa’dan gelmişti, takım kadrosunda yoktu bile, şimdi 7 milyon Euro bonservis bedeli istenecek hale geldi. Ve Ali Bilgin, Volkan Yaman var. Bunları Almanya’dan ben getirdim. Tuncay Akgün ise FB’de, Bursaspor’da ve milli takımda oynadı. Büyük takımlarda oynamış hatta milli takıma bile gitmiş birçok oyuncunun ortaya çıkmasında önemli katkım oldu, ama kimse bana bunun için ödül vermedi. Kimse helal olsun Yılmaz, sen keşfettin bu çocukları, yoktan var ettin demedi.”
Arda Turan futbolun teknik ve taktik kısmını İspanya’da öğrendiğini söyledi… Türkiye’de antrenörler işin tekniğini öğretmekte yetersiz mi kalıyorlar?
“Arda benimle çalışmadı ki! Benimle çalışmış olsaydı böyle bir şey söylemezdi belki! Ama Türkiye’de antrenörlük eğitimi almış kişilerin, Arda’nın bu ifadesini kabul etmeleri gerekiyor. Arda çok sevdiğim bir oyuncu, sık sık da telefonlaşıyoruz. Arda’ya orayla buranın arasındaki farkı soruyorum. Anlattıklarını kendi eğitim bilgilerimle kıyaslayınca, büyük farklar göremiyorum. Türkiye maalesef çok profesyonel antrenör yetiştirecek eğitim sistemine sahip değil. Türkiye’de kendi tecrübelerinizle bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsunuz ve çok zaman kaybediyorsunuz. Türkiye’de başarılı olmuş antrenörlere bir bakın, teknik bilgilerinden ziyade daha çok karizmaları ve liderlikleriyle ön plana çıkıyorlar. Yoksa üstün antrenörlük bilgisine sahip olduklarından değil.”
“Federasyon başkanlığını bile herkesten iyi yaparım!”
Bir röportajınızda, bazı antrenörleri eleştirerek, sadece kendilerine çalışıyorlar hiç kimseyi yetiştirmiyorlar demişsiniz? Peki, siz kimleri yetiştirdiniz?
“Tabiî ki! Fatih Eser (Milli Takımdaydı rahmetli oldu), Mehmet Ali ( Samsunspor’da yardımcımdı) Mehmet Demirtaş (4-5 takımda antrenörlük yaptı), Kaleci antrenörü Cemal Tosun, İvasa’nın geçen seneki performansıyla bugünkünü kıyaslayın, Cemal’in değerini anlarsınız. Cenk Özcan ( Milli takımlarda çalıştı), Coşkun Birdal, İlhan Varvar, Mustafa Eraydın, Erdoğan Yılmaz, Erser Uzgur…”
Sadece kendinize yatırım yapmadığınızı kanıtlıyorsunuz yani…
“Medrese gibiyim ben! Yanımdakileri çok sık değiştiriyorum çocuklar bozuluyorlar bana. Öğrenip gitsinler, kendi ayakları üzerinde dursunlar, yenileri gelsin onları yetiştireyim istiyorum. Üniversite kökenli birini kadroya alırım mutlaka. Türkiye’ye ekip çalışmasını sokanlardan biriyim, bu yüzden çok zorluklar çektim. Niye yanında bu kadar adam getiriyorsun diye beni eleştirdiler hep. Hatta Celal Doğan itiraf etti, 1994 senesinde Gaziantep’teyken ben, bu kadar kalabalık ekip mi olur Yılmaz dedi. Yıllar sonra meğer haklıymışsın bu kadar ekip olması gerekiyormuş dedi, ama bunu fark edip söylediğinde 15 sene geçmişti…”
“BAŞBAKAN ERDOĞAN’I ÇOK SEVİYORUM…”
Başbakan Erdoğan’ı sistemle uğraştığı için seviyorum demişsiniz. Siz de futbolun sistemiyle uğraşıyorsunuz, bu noktada Başbakan’ı kendinize yakın mı buluyorsunuz?
“Türkiye’nin yetiştirdiği çok önemli liderlerden biri Başbakan Erdoğan. Belki benim siyası görüşüm onunla yanı olmayabilir ama tarzı ve liderlik anlayışı bakımından onu çok seviyorum. Çünkü lider gözü kara olandır, cesaretlidir, radikaldir. Başbakan Erdoğan’ın tarzı hoşuma gidiyor. Başbakan’ın aile yapısına bakarsak zengin bir aileden gelmiyor, halkın içinden gelmiş biri, nereden geldiğini iyi bilen, halkın kendisinden ne beklediğini iyi analiz eden biri. Herkesin başaracağı bir şey değil bu. Aileden tutun da, eğitim sistemine kadar lider yetiştiren bir ülke modeli değiliz aslında.”
Tekrar spor dünyasına dönelim… Yönetici modeli olarak Ali Şen mi,Aziz Yıldırım mı?
“Birbirinden çok farklı yönetici tipleri. Ali Şen çok sosyal, dışa dönük ve diplomat bir yöneticidir. Aziz Yıldırım ise içe dönüktür ve sosyal değildir. Ali Şen tarzı yönetici, toplumla kavga etmeden sempatik bir şekilde kendi bildiğini yapar. Aziz Yıldırım kavga ederek kendi düşündüğünün doğru olduğunu ifade eder. Biri çok çalışkan, üretken ve sportif başarı olmasa da, ben bu kulübü Avrupa seviyesine getireceğim diye 24 saatini veren bir yönetici. Diğeri ise daha çok sonuca odaklı, çünkü futbolun gerçeğini iyi biliyor, sonuç olmazsa seyredenler tarafından bütün yaptıklarınızın önemsenmeyeceğini iyi biliyor. İki yöneticinin ortaya koyduğu tablo böyle. Ancak Ali Şen döneminde FB sempatisi daha fazlaydı.”
Yabancı antrenörler takımdan ayrılırken tazminatlarını eksiksiz alıyorlar ama Türk antrenörler ayrılırken haklarını alamıyorlar ve istedikleri zaman da bu vefasızlık olarak gösteriliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
“Aynen çok güzel tarif ettiniz! Çünkü onların müracaat ettikleri yer FİFA, FİFA’ya ödemeyin de göreyim! Türkiye’yi hiç bir uluslararası müsabakaya sokmazlar. Ama TFF, kulüplerden yana tavır koyuyor. Antrenörün emeğini görmezden geliyor. Mesela 2010 senesinde Konyaspor’u çalıştırdım, paramı vermediler. Hakkımı istedim, çok borçları olduğundan bana sıra yeni geldi. Kulübün şuan ki başkanı aradı, faizini isteme dedi bana. Sonunda ben hakkım olan paramı aldım ama arkamdan kendi internet sitelerinden, “büyük takımları ve milli takımı çalıştırmak isteyen Yılmaz Vural parasını faizine kadar aldı, Yılmaz Vural’ın durumu budur, bütün futbol camiasına duyurulur” şeklinde yazılı açıklama yaptı. Ayrıca Elazığspor da para mı vermedi. Şuan itibariyle hala para mı almış değilim. Ben onlara başarımla emeğimle 100 milyon lira para kazandıracağım, ama o benim paramı ödemeyecek…”
“KAFAMDA KULÜP SATIN ALMA PROJESİ VAR!”
– Kulüp yöneticileriyle yıldızınız barışmıyor anlaşıldı. Peki, hedeflerinizin arasında kulüp yöneticisi olma fikri var mı?
“Kesinlikle! Uzun süredir aklımda olan bir proje. Bir kulüp satın alıp, onu kafamdaki yönetici tipiyle hayata geçirmek istiyorum. Bayrampaşaspor takımına böyle bir ilgim var aslında, hatta Belediye Başkanı’yla da görüştüm. Antrenör, oyuncu yetiştirmek istiyorum. Türkiye genelinde yapamadığım şeyi kendi dünyamda yapmak istiyorum, belki iyi bir örnek olurum o kulüple. Olmayacak bir hedef değil ancak ekonomik boyutu var, sponsor ve maddi destek sağlayacak dostlarımızla konuşuyoruz onların ilgisini ölçüyoruz.”
Avrupa ve dünya şampiyonalarını yerinde izlediniz mi hiç?
“Tabikii birçoğunu yerinde izledim, izlemez olur muyum hiç…”
Hiç duymadık görmedik ama sizi…
“Kimileri gider orada fotoğraf çekinir internette yayınlatır, ben bu tarz süslemelere gerek duymam. Herkesin bilmesine gerek yok nerede ne yaptığımı. Ama benim tarzımdakiler “level” atlayamazlar, o yüzden önemli görevler için “ne olacak bizim Yılmaz” deniyor. Bakın Türkiye’de mevki sahibi olunca sekreterler, özel araçlar tutulur, çünkü insanımızı ulaşılamaz olmak etkiler. Zaman zaman ben de mi öyle olsaydım acaba diyorum, sonra saçmalama Yılmaz diyorum! Ben bu işin halkla yapıldığına inandığım için halkla iç içe olmaktan yanayım. Bu işin bu tarafında çok başarılı oldum ama olduğum pozisyon beni hiçbir zaman tatmin etmedi. Ben Türk futbolunu, sporunu yönetebilecek biriyim! İki üniversite bitirmiş, yabancı dil bilen, kendini yetiştirmiş, Avrupa görmüş biri olarak söylüyorum bunu. Federasyon başkanlığına kadar her görevi herkesten iyi yapabileceğimi düşünüyorum, benim bu yeterliliğim var!”
“Yılmaz Vural olmaya çalışsınlar da göreyim!”
Hiç düşündünüz mü Fatih Terim’den ya da Mustafa Denizli’den neyim eksik ki ben milli takımın başında olamıyorum diye?
“Benim kimseden eksiğim yok! Herkes kendi geçmişinde bu işe ne kadar yatırım yapmış, hangi imkânlarla neyi yapıyor iyi analiz etmesi lazım. Ben mütevazı olamayacağım, profesyonel futbol oynayıp da 2 üniversite bitirmiş, bu işin teori boyutunu da çok iyi bilen, öğretim üyeliği yapmış başka antrenör var mı? Belki milli takımda top koşturmadım ama neticede bende futboldan gelen biriyim.”
Stat içindeki hareketleriniz, agresif tavırlarınız büyük takımlar için güven kaybı yaratıyor olabilir mi?
“Yoo bu bir tarz meselesi. Yöneticiliğinizle ilgilisi yok. Futbol bir showdur, oraya izleyici hoş vakit geçirmeye, sizi izlemeye geliyor, yaptıklarınızla ilgiyi üzerinize çekebilmelisiniz. Benim yaptıklarım herkese yakışmaz. İşin görsel ve show boyutu var. Bir Yılmaz Vural olmaya çalışsınlar da göreyim, beceremezler. Türkiye’de ağır olda molla sansınlar mantığı değişmedi. Türkiye’de ses çıkarmayan adama efendi derler, bana göre en efendi olmayan adam sessiz adamdır. Kendini anlatmayan gerçek ifadesinin ne olduğunu belli etmeyen efendi değil riyakârdır bence. Ama toplum o tiplere efendilik sınıfı veriyor.”
“Başbakan 3 çocuk olursa vergi yok dedi, biz de üçüncü çocuğu yaptık!”
Kariyer telaşı içinde iyi bir eş, iyi bir baba olabildiniz mi?
“Rezil bir eş, rezil bir baba oldum maalesef! Ailemi maddi anlamda krallar gibi yaşattım ama duygu boyutunda hep eksik kaldım. 28 yaşındaki oğlum beni hala çocuk gibi öper sever, benimle uyumak ister. 1986, 1989 ve 2010 doğumlu üç oğlum var. Başbakanımız 3 çocuk olursa vergi vermeyeceksiniz dedi, bizde o yüzden üçüncü çocuğu yaptık. (Gülüşmeler ) Şaka bir yana çocuk çok güzel bir şey, çok seviyorum onları. Özel hayatımla ilgili çok konuşmayı sevmiyorum çünkü iyi bir örnek değilim bu konuda. Ama karımdan yana çok şanslıyım, çok karakterli bir eşe sahibim. Karım başımın tacıdır.”
Gözlerinizin içi gülüyor çocuklarınızdan ve eşinizden bahsederken. Ailenize düşkünsünüz anlaşılan…
“Çok bağlıyımdır aileme. Ancak ailemin toplum önünde olmasını sevmiyorum. Medya dünyası insan yapısını çok çabuk değiştiriyor. Bence gazetede, televizyonda çıkmaları onlara zarar verir, bunun örneklerini çok gördük. Hassas davranıyorum ailem konusunda.”
İyi bir yatırım yaptınız mı 28 sene içerisinde?
“Çok şükür evimiz arabalarımız var, çocuklarım en iyi okullara gidiyorlar, yaşamla ilgili maddi hiçbir sıkıntımız yok. Ekonomik rahatlığa sahibim ama hanlarım apartmanlarım yok tabii.”
Haber7.com