HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, AKP’de derinleşen tartışma için “Bütün bu tartışmalar AKP’nin sonunun başlangıcıdır. HDP’nin yaptığı hamleler, Kürt özgürlük hareketinin duruşu, Kobanê zaferi, Sayın Öcalan’ın barış konusundaki kararlı, net tutumu ve çağrıları bu yarılmayı derinleştirmiştir, hızlandırmıştır. Türkiye açısından hayırlı olacaktır” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Amed’de okunan Newroz mesajında “deklarasyon gereği ilkelerde mutabakatın oluşması ve tarafların görevlerini yerine getirmesi” vurgusu yer aldı. Bir diğer vurgu da “Ortadoğu’da Demokratik Ortak Ev” oldu. Newroz mesajının açıklanmasına çok kısa bir süre kala Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen “İzleme heyetini uygun bulmuyorum” açıklaması, AKP içerisindeki tartışmanın boyutunu gün yüzüne çıkardı. Erdoğan’a Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, “Kendisi süreçten haberdar. Açıklamayı uygun bulmuyorum” yanıtını verdi. Arınç’ı AKP’ye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi destekledi. Arınç ile Erdoğan arasındaki tartışmaya Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de katıldı.
AKP’de neler oluyor? Öcalan’ın Newroz mesajının anlamı nedir? Ankara nasıl bir mesaj bekliyordu? Öcalan, silahsızlanma için tarih verdi mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yapmak istiyor? Çözüm süreci konusunda muhatap kim? İzleme heyeti kurulacak mı?
Çözüm sürecine dair sorulara HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş yanıt verdi.
Demirtaş, hükümet basınında iddia edildiği gibi Öcalan’ın silahsızlanma için kesinlikle bir tarih vermediğinin altını çizdi, “Hükümet kendi niyetini beyan etmiş olabilir” dedi.
İzleme heyeti tartışmalarına ilişkin olarak “Hükümet önce bir Kürt sorunu olup olmadığına karar vermeli” diyen Demirtaş, “Kürt sorunu yoksa İzleme Kurulu gidip neyi izleyecek?” diye sordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çözüm sürecini artık siyasi ranta çeviremediği için öfkelendiği yorumunu yapan Demirtaş, “Çözüm ve barış Erdoğan’ın umurunda değil” dedi.
Demirtaş, AKP’deki tartışma için, “Türkiye için hayırlısıdır” değerlendirmesini yaptı.
HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Amed’den İstanbul’a, İzmir’e, 2015’te Newroz alanlarının mesajı neydi?
Newroz, Kürdistan halkı ve Ortadoğu’da ezilen bütün halkları tarafından son 30 yıldır, ama özellikle de 1990’lı yıllardan bu yana bir kurtuluş günü olarak karşılandı, kutlandı. Tarihsel anlamına denk olarak, sadece baharın gelişini şenlik ve şölenlerle karşılamanın çok ötesinde bir direniş ruhunu sembolize eden bir güne dönüştü. 2015 Newrozu da içinde bulunulan siyasi sürece, mücadele dönemine ve halkın beklediği hamleye denk bir motivasyon ve coşkuyla kutlandı. 2013 Newrozu’nda Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın mektubu ile bir sürecin başlamış olması, Newroz’a aynı zamanda Abdullah Öcalan damgasının vurulmasına neden oldu. 2013, 2014 ve 2015 Newrozları sürecin nasıl devam edeceği ve sürecin hamlelerinin ne olacağına dair Sayın Öcalan’ın mesajlarının beklendiği çok özel bir güne dönüşmüş oldu. Amed Newrozu da bu yönüyle bir kez daha bütün Ortadoğu dengelerini sarsabilecek, hesapları altüst edebilecek bir mesaj vermiş oldu. İstikrarlı ve son derece kararlı bir şekilde çok uzun yıllardır Sayın Öcalan’ın halkların birlikte yaşamını, birlikte mücadelesini, birlikte gelecek inşasını öngören paradigması 2015 Newrozu’nda hiç değişmeden çok kararlı bir şekilde bütün dünyaya ilan edilmiş oldu. Ortadoğu’daki güç dengelerinin nasıl şekillenmesi gerektiği veya nasıl şekilleneceğine dair güçlü bir mesaj verilmiş oldu. Diğer Newrozlar da; hem büyük İstanbul Newrozu, hem de İzmir Newrozu başta olmak üzere Amed Newrozu’nu selamlayan, oradaki mesajı sahiplenildiğini gösteren tarihin en kitlesel Newrozlarına dönüştüğünün fotoğrafıydı.
HDP, HALKLARIN ORTAK EVİ’NİN PARTİSİDİR
Öcalan’ın Newroz mesajın en güçlü yanlarından biri de Ortadoğu’nun Demokratik Ortak Evi vurgusu. Bu ifadenin güncel politikada karşılığı nedir?
HDP; tam da Sayın Öcalan’ın kavramsallaştırdığı Ortadoğu’da Halkların Ortak Evi’nin partisidir. HDP, Türkiye’de bütün kimlik ve inançların birbirine üstünlük ve egemenlik hiyerarşisi dayatmasında bulunmadan bir arada yaşama perspektifinin ve projesinin partileşmiş halidir. Yüzyıllardır devam eden mezhep ve kimlik savaşları, halklar arası yaratılan düşmanlıklar ve son üç yüz yıldır hem ulus devletin ve emperyalizmin müdahaleleri ile iyice kızışan ve kan revan ortamına dönüşen Ortadoğu’da ilaç gibi bir öneridir, kavramsallaştırmadır. Altında çok derin bir felsefe var. Basit ve sıradan bir hümanist yaklaşımla ‘Savaşları bırakalım, dünya barışla dolsun’ söyleminin çok ötesinde tarihselliği de esas alan, Ortadoğu’daki medeniyetlerin gelişimini inceleyip tarihler içerisinde hem din hem mitoloji hem kadın-erkek ilişkisi hem de devlet-toplum ilişkisinin derin bir analizden sonra ortaya çıkardığı kavramdır bu. Sıradan ve ciddiyetsiz yaklaşılırsa bu kavramın önemi anlaşılmaz. Bugün Ortadoğu’daki hem tüm savaşları hem de emperyalizmin müdahalesini ve aynı zamanda neoliberalizmin ekonomik ve kültürel müdahalesini durdurabilecek yegane büyük güçten söz ediyor; ortak ev, ortak yaşam, yeni yaşam. Bütün bunlar partimizin de programını, söylemine yansımıştır. Partimizin de çizgi olarak esas aldığı paradigmanın bir kez daha Sayın Öcalan tarafından kavramsallaştırılmasıdır.
NEWROZ’DA OKUNAN METİN BİR MUTABAKATTIR
Mesajda yer alan “Eşme ruhu” ifadesine TSK’dan yanıt geldi. Bu yanıtı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eşme ruhu da, Ortadoğu’da Halkların Ortak Evi kavramsallaştırmasının somut, sembolik, güncel bir çağrışımını ifade etmek üzere mesajda kullanılmıştır. Sayın Öcalan, yüzyıllardır Türk ve Kürt halklarının Ortadoğu’da zaman zaman çatışma, zaman zaman gerilim, zaman zaman kardeşlik, zaman zaman ortaklık üzerine oluşmuş olan bu birlikteliğini bir kez daha eşitler arası bir hukuk çerçevesinde yeniden inşa etmek istiyor. Bunu ancak sorunların çözümünde birlikte hareket ederek başabiliriz, mesajını veriyor. Eşme’de Süleyman Şah Türbesi, YPG güçlerinin desteği, TSK birlikleri ile koordineli hareket etmesi sonucu ancak başarılmış bir operasyondur. Belki niceliği itibariyle çok kapsamlı bir operasyon olmasa bile niteliği itibariyle aslında kırılmış olan Türk-Kürt ilişkilerini tarihselliğinden koparmadan yeniden inşa etmenin sembolü olarak Sayın Öcalan, ele aldı. ‘Sorunları çözmek istiyorsak, Eşme’deki gibi davranmalıyız. Gerekirse siyasi, gerekirse sosyolojik, gerekirse askeri olarak bütün saldırılara karşı halklar birlikte hareket edebilmelidir’ mesajını vermek istiyordu. Aslında bu mesaj İmralı’da tartışırken ve mektup yazılırken, devlet tarafının itirazı olmadı. Bunu herkesin bilmesinde fayda var. Sonuçta Sayın Öcalan’ın mesajı hükümet ve devlet kontrolünden geçmeden Newroz alanına ulaşmıyor. Orada okunan metin bir mutabakattır. Fakat Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı’ndan yana tavır aldığı anlaşılan TSK bu mutabakata bağlı kalmadılar, bu mutabakatı tanımadıklarını ilan etmiş oldular.
SAYIN ÖCALAN KESİNLİKLE BİR TARİH VERMEDİ
Siz bir mutabakat metni olarak tanımlıyorsunuz Sayın Öcalan’ın Newroz mesajını. Ancak mesaj sonrası tartışmalara bakılırsa, Ankara böyle bir mesaj beklemiyor muydu?
Değişik spekülasyonlar yapılıyor. Mektupta Sayın Öcalan, kongre toplanması için bir tarih vermiş de, sonradan çıkarılmış gibi söylentiler var. Bizim heyetimizin İmralı’da yaptığı tartışmada hiçbir şekilde tarih üzerinden konuşulmadı. Sayın Öcalan’ın mektubunda da tarih yoktu. Olsaydı da bizim heyetimizin bunu değiştirme, çıkarma yetkisi yoktur. Bunun herkes tarafından bilinmesi lazım. Sayın Öcalan’ın mektubu nasılsa orijinal hali ile esasına ve mesajlarına tek kelime dahi dokunulmadan Amed’de Newroz meydanında okunmuştur. O ana kadar herhangi bir uzlaşmazlık belirtisi göstermeyen devlet ve hükümet tarafı, Newroz mesajının okunmasına bir iki gün kala aniden Cumhurbaşkanı’nın başlattığı bir tartışma ile aslında metnin devletin tümü ile bir mutabakat sonucu ortaya çıkmadığını ilan etmiş oldular. Dolayısıyla biz karşımızda artık tam olarak kim muhataptır, kimin söylediği süreci bağlar, bütün bunları bu tartışmalar sonucunda görmüş ve netleştirmiş olacağız. Şu anda hükümet kendi sözcüsü aracılığıyla Newroz mesajını olumlu karşıladığını ilan etti. Çünkü hükümetin bilgisi dahilinde gerçekleşti bu çalışmalar. Cumhurbaşkanı da bunu tanımadığını ilan etmiş oldu. Kendi aralarındaki bu çelişki giderilmediği müddetçe de süreçte yeni bir ilerlemenin olması çok zor görünüyor.
Bağlayıcı kim sizce?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın dün de yaptığı açıklamadan da görülüyor ki, ‘Süreci ben başlattım, benim fikrim önemlidir’ noktasında ağırlığını koymaya çalışıyor. Kestirmek zor doğrusu. Bu sıradan bir iç çatışmanın, iç çelişkinin çok ötesinde bir yarılmaya doğru gidiyor. Buradan ne çıkar bizim bunu bugün itibariyle net olarak ifade etmemiz zor.
Neden bu tarih tartışmasını başlattılar?
Hükümet ve devlet kanadı, 15 Nisan’da bir kongre toplanması isteğini belirtmiş olabilirler Sayın Öcalan’a. Bunu bilemiyoruz. Belki de bunu talep ettiler fakat böyle bir yaklaşım ne İmralı görüşmesinde ne de mektupta ortaya çıkmadı. Biz buna tanıklık etmedik. Olsaydı, olduğu gibi biz kamuoyuna aktarırdık. Hükümet kendi temennisini ifade ediyor.
HÜKÜMET KÜRT SORUNUNUN OLUP OLMADIĞINA KARAR VERMELİ
İzleme Heyeti konusunda bir yanda heyette yer alacak isimler basında ayrıntılı olarak yazılırken, diğer yandan Erdoğan, “İzleme Heyeti’ni uygun bulmuyorum” diyor. Çözüm Komisyonu üyesi ve Dolmabahçe’deki basın açıklamasında da yer alan AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, “AK Parti’nin merkezindeki güven duygusunu temsil eden çözümün mimarı bizzat Recep Tayyip Erdoğan’dır” diyerek İzleme Heyeti’nin iptal olabileceğini açıkladı. İzleme Heyeti konusunda son durum nedir? Kimin gerçeği ifade ediyor?
Sayın Öcalan’la görüşme yapan heyetimizin yaptığı açıklamalar bağlayıcıdır. Elbetteki Cumhurbaşkanı da ‘tek adam’ olma, AKP üzerindeki hegemonik duruşu ve tavrı nedeni ile belirleyici durumdadır. Fakat burada sadece İzleme Heyeti’nin oluşup oluşmaması tartışmalarının çok ötesinde esaslı bir sorun var: Cumhurbaşkanı ‘Kürt sorunu yoktur’ diyor. Bu konu netleşmediği müddetçe, hükümet de meseleye böyle baktığını ya da bakmadığını netleştirmediği müddetçe çözüm sürecinde İzleme Kurulu’nun olup olmaması artık çok anlam ifade etmiyor. İzleme Kurulu gidip neyi izleyecek? Ortada Kürt sorunu yok. Ortada kendi deyimleri ile bir ‘terörist başı’ var ve O’nun meşrulaştırılmaması lazım. ‘Kürt yurttaşların ufak tefek sorunları var, geri kalanı silah meselesidir’ deniyorsa ve hükümet de meseleye böyle bakıyorsa bu iş esastan, işin özünden itibaren ciddi bir kriz ile karşı karşıya kalır. Fakat hükümet eğer ‘Ortada bir Kürt sorunu var ve biz sorunu sosyal, siyasal, ekonomik yönleri ile bu 10 temel başlıkta tartışmaya hazırız’ derse, İzleme Kurulu’nun dahil olması lazım. Hükümet ile İzleme Kurulu konusunda uzlaşma sağlanmıştır. Daha önce de ifade ettik. İki yıldır konuşulan bir konudur. Sayın Öcalan bu konuda ısrarcıdır. ‘İzleme Kurulu, gözlemci heyet huzurunda tartışma ve müzakereyi yapmamız lazım’ diyor. Gelinen noktada en son İmralı görüşmesinin ardından İzleme Kurulu’nun sürece dahil olması kararlaştırılmıştır. İsimler tümüyle netleşmese bile İzleme Kurulu’nun bir sonraki heyet ile birlikte İmralı’ya gitmesi kararlaştırılmıştır. Bu hem heyetimiz hem de hükümet tarafından teyit edilmiştir. Başbakan Yardımcısı Sayın Yalçın Akdoğan, ‘İsimler netleşmemiş olsa da İzleme Kurulu sürece dahil olacak’ demiştir. O nedenle Cumhurbaşkanı’nın müdahalesine kadar bizim belirttiğimiz çerçevede süreç işlemişti ve belli bir noktaya gelmişti.
ERDOĞAN SİYASİ RANT ELDE EDEMEDİĞİ İÇİN ÖFKELİ
Bu müdahaleden sonra ne olur?
Önümüzde seçim var seçim yokmuş gibi değerlendirmeler yapamayız. Cumhurbaşkanı’nın da seçimi gözeterek, hamlelerini seçim öncesinde yaptığını görmek lazım. Sayın Cumhurbaşkanı’nı öfkelendiren, artık çözüm sürecinden siyasi rant elde edemez konuma gelmiş olmasıdır. Şimdiye kadar sayın Öcalan yaptığı hamlelerle demokratik siyaset alanına katkı sunan bir pozisyondaydı ve AKP çözüm sürecinin siyasi rantını sürekli kendi lehine dönüştürmeye çalışıyordu. Çözüm sürecini yaptığı hamlelerle seçimden güçlü çıkabilmenin gerekçesi haline getirmek istiyordu. Görüşmeleri barış ve çözüm için değil, AKP’yi güçlendirmek ve gücünü korumak için kullanmayı tercih ediyordu. Biz her seçim öncesinde bunun yanlışlığına ve tehlikelerini dikkat çekiyorduk zaten. Bu bizim açımızdan şaşırtıcı bir şey de değildi. AKP çözüm sürecine hep pragmatik politikalarla yaklaştı. Bu seçim öncesinde bunu istismar etmesine izin vermedik. Böylesine ciddi bir meselede bir kez daha halkın umutlarını ve barış beklentilerini kendi siyasi dar çıkarlarına harcamasına izin vermedik. Cumhurbaşkanının öfkesi bundandır. ‘Madem bu işten siyasi olarak bir şey kazanamıyorum, madem başkan olamayacağım, o zaman çözüm sürecinden bana ne!’ deyip rotayı milliyetçiliğe kırmayı tercih etmiştir. Fakat bu klasik bir seçim taktiğinin çok ötesinde stratejik düşüncesinin dışavurumudur aslında.
ÇÖZÜM VE BARIŞ ERDOĞAN’IN UMURUNDA DA DEĞİL
Erdoğan’ın bu yönelimi HDP’yi Meclis dışında bırakmayı da içeriyor mu?
Elbette ki içeriyor. Amaç zaten çözüm sürecinin zora girmesinin vebalini HDP’ye yükleyip, HDP’yi kamuoyunun önünde linç ettirip mümkünse baraj altında bırakmak, parlamentoya sokmamak. Seçim sonrasında kıyamet de kopsa cumhurbaşkanının umurunda değil. O, kendisini başkan yapmaya yetecek kadar vekil kazandıktan sonra, Türkiye’de her yer yangın yerine de dönse, Cumhurbaşkanı’nın umurunda olacağını çok düşünmüyorum. Şu anda O’nun kilitlendiği tek nokta başkan olabilmek ve istediği kadar vekil kazanabilmek. Türkiye halklarının durumu, barış, Kürt sorununun çözümü asla düşüncesinde yok, umurunda da değil.
AKP’DEKİ YARILMA TÜRKİYE İÇİN HAYIRLIDIR
Bu tartışmaların AKP’ye yansımasını da izliyorsunuzdur muhakkak. AKP’de ne oluyor sizce?
Zaten bu işin böyle gitmeyeceği herkesin tahminiydi. Nerede patlayacak, nasıl olacak? Bunların analizleri zaten yapılıyordu. Biz de AKP’nin bu şekilde götüremeyeceğinin farkındaydık. AKP’de çözüm sürecinin belli bir başarıya ulaşmasını isteyen kişi ve çevreler olabilir. Bunların varlığını da inkar etmemek, hakkını teslim etmek lazım. Öyle olmasaydı zaten çözüm süreci bugüne kadar bu şekilde gelemezdi. Fakat bütünlüklü olarak AKP kurmay zihniyetinin aşağı yukarı Recep Tayyip Erdoğan gibi düşündüğü kanaatindeyim. Kendi içlerinde mutlaka ki bir ayrışma olacak. Bu belki seçim öncesinde ‘Kol kırılır, yen içinde kalır’ şeklinde toparlanacak bir sürece de dönüşebilir. Kendilerini hızlı bir şekilde toparlayıp bir yarılmanın önüne de geçebilirler. Fakat artık bir AKP’li yazarın da dediği gibi; AKP’nin büğüsü bozulmuştur, vazo kırılmıştır. Bütün bu tartışmalar AKP’nin sonunun başlangıcıdır. HDP’nin yaptığı hamleler, Kürt özgürlük hareketinin duruşu, Kobanê zaferi, Sayın Öcalan’ın barış konusundaki kararlı, net tutumu ve çağrıları bu yarılmayı derinleştirmiştir, hızlandırmıştır. Türkiye açısından hayırlı olacaktır. Bizim için ‘Parçalandılar. Kandil, İmralı, HDP ayrı telden çalıyor. İki maymunu oynuyor’ diyenler, kendi içlerinde paramparça bir duruma geldiler. Bu Türkiye için hayırlı olur.
TAM DA BARIŞA SAHİP ÇIKMA ZAMANI
Çözüm sürecine dair karamsar olduğunuz da yazılıp çiziliyor. Karamsar mısınız gerçekten?
Hükümet cephesine bakınca kimsenin umutlu olması mümkün değil. Fakat ben önceki gün İstanbul Newrozu’nda da belirttim. Cumhurbaşkanı ve hükümet barış istemiyor diye biz savaş çığırtkanlığı yapacak değiliz. Savaş çıksın diye de oturup bekleyecek değiliz. Tam tersine şu anda tam da barış sürecine, Sayın Öcalan’ın başlattığı bu çözüm arayışına daha güçlü sahip çıkmanın zamanıdır. ‘Çözüm sürecini ben başlattım, ben bitiririm’ diyen bir cumhurbaşkanına herkesin ‘Dur’ demesi lazım. Sen bunu bitiremezsin. Çünkü barış süreci toplumun malıdır. Cumhurbaşkanı’nın malı değildir. Mademki biz toplum olarak barışa ihtiyaç duyuyoruz, çözüme ihtiyaç duyuyoruz, o halde cumhurbaşkanı ne kadar tahrik ederse etsin, süreci bozmaya dönük ne kadar hamle yaparsa yapsın bu seçim arifesinde asla barış taleplerinden geri durmamak lazım. Sürece her zamankinden daha fazla sahip çıkmak lazım. Hükümeti de bu noktaya getirmek lazım. Hükümet üzerinde baskı oluşturmak lazım. Çözüm sürecinden vazgeçmemeli. Mutlaka İzleme Kurulu’nun İmralı Adası’na gitmesini ve 10 madde çerçevesinde hükümetin tartışmalara katılmasını sağlamak lazım. Bizim bu noktada müdahaleyi ve mücadeleyi yükseltmemiz lazım. CHP dahil diğer partilerin çözüm sürecine sahip çıkmaları lazım. Tam da onların sürece dahil olması gereken zaman ve dönemdir. Tam da barışa sahip çıkma zamanıdır.
İsminiz üzerinde sıkça konuşuluyor. Kimi zaman Öcalan’la kimi zaman da Kandil ile aranızın açık olduğu söyleniyor. Neden bu kadar çok konuşuluyorsunuz? Bu tartışmaların size yansıması ne oluyor?
Bunların bizim siyaset dünyamızda ve ruh dünyamızda hiçbir karşılığı yok. Bunun net olarak bilinmesi lazım. Zaman zaman bizi karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Kendi küçük dünyalarında bunun karşılığı olabilir. Fakat bizler gibi iktidarı, egemenliği toplum üzerindeki devletçi zihniyeti reddetmiş ideolojik bir felsefe ve yapılanmadan gelen hareketler için kendi arasında iktidar yarışı utanç verici bir şeydir. Bizi tanımadıkları için dışarıdan bu şekilde lanse etmeye çalışıyorlar. Bir defa herkesin şunu bilmesinde fayda var: Bizim bugünkü demokratik mücadele şeklimizi, yöntemimizi, zihniyetimizi şekillendiren en önemli mücadele Sayın Öcalan’ın verdiği mücadeledir. O’nun ideolojik mücadelesi, felsefik mücadelesi, pratik mücadelesi bugün birçok Kürt gencinde olduğu gibi bizlerde de muazzam bir değişim ve dönüşüme yol açtı. Çok daha farklı bir pencereden dünyaya, topluma, kadın özgürlüğüne, çevreye, kimliklere, inançlara, emeğe bakmaya başladık. Bu Sayın Öcalan’ın başarısıdır. Dolayısıyla bizler gibi özgürlük mücadelesine katkı sunmaya çalışan isimler ile bu ideolojik referansın önderliğini karşı karşıya getirme çabası tutacak bir oyun değildir. Bunu herkes, en azından bizi tanıyanlar bilirler. Fakat yine de kafa karıştırıp, kitlelerde ‘Sinek küçüktür ama mide bulandırır’ misali bir etki yaratmaya çalışıyorlar. Halk karşısında bir saygınlığımız, halk önünde güvenilirliğimiz varsa bu söylemlerimizin güçlülüğünden kaynaklıdır. Söylemlerimizin güçlülüğü bir bütün olarak Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu 10 maddeden bağımsız değil. Türkiye’nin ve Türkiye ezilenlerinin kurtuluşu konusunda bizler farklı düşünmüyoruz. Sayın Öcalan yıllardır bunun mücadelesini veriyor. HDP de bunun doğru olduğunu ve Türkiye’de demokrasiyi de ancak böyle inşa edebileceğini ortaya koyuyor. Onlar ne yaparsak yapalım bu tür küçük oyunlarla kafa karıştırmaya devam edecekler ama biz bildiğimiz doğruları ve tarzı sürdürmek zorundayız.
Arzu Demir 24.03.2015