Türkiye terörle mücadele ederken bazı kesimlerden yeniden çözüm sürecine girilmesi, masaya oturulması çağrısı geliyor. O çağrılardan birisini de İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez yaptı. Doktor örgütlerinden Erez’e açıklamaları nedeniyle tepkiler yükseldi. Biz de Tıp Fakültesi öğrencilerine Selçuk Erez’in açıklamalarını sorduk. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaptığımız röportajda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çapa 5.sınıf öğrencisi Atılım Gülçiçek, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi 5.sınıf öğrencisi Sıla Ay ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1.sınıf öğrencisi Vildan Görgülü sorularımızı yanıtladı.
Röportaj: Ercan Deniz Küçük
Fotoğraflar: Enis Derdimentoğlu
ERCAN DENİZ KÜÇÜK (EDK) : İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez’in açıklamaları çok tartışılıyor. Erez ne söyledi ve neden tartışıldı?
SILA AY (SA) : Geçtiğimiz günlerde Selçuk Erez’in röportajı gündeme geldi. röportajda barış yeniden sağlanmalı, masaya oturulmalı diyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında Abdullah Öcalan’ın masada olması gerektiğini söylüyor. Bu nokta çok önemli. Çünkü İstanbul Tabip Odası, Türkiye’nin en kalabalık şehrinin hekimlerini temsil ediyor. 32 bin üyesi olan bir meslek odası aynı zamanda. 32 bin hekim adına konuşurken Türkiye’nin gerçeklerini göz önünde bulundurması gerekiyor. Abdullah Öcalan Türkiye’de terör örgütü lideri olarak kabul edilmiş ve liderliğini yaptığı PKK bir çok vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açmış bir örgütken Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında barışı sağlamak için terörist başının muhatap alınmasını istemeyi büyük bir sorumsuzluk olarak görüyorum. Hekimlere ve topluma karşı olan sorumluluğunu yerine getirememek kesinlikle.
ATILIM GÜLÇİÇEK (AG) : Öncelikle doktorların ülke gündemindeki etkilerini anlamak lazım. Doktorlar dediğimiz kesim ülkenin aydın kesimlerinden ve bilimin ışığında ülkenin çıkarlarını gözeterek açıklamalar ve ona göre davranışlar sergilemesi gerekiyor. Şuan ülke gündemine siyasi olarak baktığımızda bir savaş durumu mevcut. Bu durumda taraflardan birinde Amerika’nın güdümündeki pkk. Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük şehrinin tabip odası başkanı olarak ülkenin savaş içerisinde olduğu bir örgütün sözde lideri hakkında böyle bir açıklama yapıyorsun. Bu ülkenin çıkarlarına ters düşen bir şey. Hem de aslında temsil etmediği hekimlerin de görüşlerini yansıtmayan bir söylem. Sonuçta İstanbul’da 30 bine yakın hekim var. İstanbul Tabip Odası, hekimleri temsil eden bir kuruluş. Bir seçim yapıyorsunuz. Bu mesleki örgütün seçimine katılan hekim sayısı 4-5bin. Bunu bir düşünmek lazım. Hekimler neden bu seçime katılmıyor? Bu seçime katılan hekimler farklı hekimler mi? Yıllardan beri süregelen kemikleşmiş bir hekim oyu var. Türk Tabipler Birliği’nin. Onlar sürekli oy kullanıyor. Neden mesleğe yeni başlayan hekimler oy kullanmıyor? Söz hakları olduğunu düşünmüyorlar? Araştırdığımızda Tabipler Odası’ndan son yıllarda istifa oranlarının arttığını görüyoruz. Tabip Odası’na güvenin olmayışı. Bunların hepsi şuan mevcut Tabip Odası yönetiminin yanlış yolda olduğunu çok açık ve net bir şekilde gösteriyor.
VİLDAN GÖRGÜLÜ (VG) : Doktorluk tüm dünyada saygınlık gören bir meslektir. Bu denli kutsal kabul edilen bir meslekte değişmez prensipler vardır. Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan herkese yardım etmeye, hayat kurtarmaya, asla ve asla zarar vermemeye yemin edilir. Bu durum göz önüne alındığında İstanbul Tabip Odası’nın içinde bulunduğu çelişki ortadadır. İnsanlara zarar veren ve bunu hak olarak gören terör örgütünün propagandasını yapmak insanlığa ve meslek ahlakına yakışmaz. Üstelik geniş bir doktor kitlesini temsil eden bir kurum nasıl bu denli sorumsuzca hareket edebilir? PKK’nın Türk-Kürt meselesinin çok üstünde bir şey olduğunu hepimiz anlamış bulunmaktayız. Bu ülkede yaşayan ve vatan bilincinde olan herkes kardeştir. Bu kardeşliği ve huzur ortamını bozmaya çalışan örgüte destek veren Tabip Odası umarım yanlışını fark eder ve kendi benliğine döner.
SA : Röportajında Selçuk Erez, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yanayım diyor. Ama sonrasında barış ortamının sağlanması için Kürtleri temsil eden kişiyle masaya oturuması gerektiğini söylüyor. Bu noktada ben Tıp Fakültesi 5.sınıf öğrencisiyim. Ülke gündemini takip eden bir genç olarak şunun farkındayım: PKK Kürtleri temsil eden bir konumda değil. Her gün şehitlerimiz gelirken, şehirlerde bombalar patlarken PKK’ya karşı doğu ve güneydoğuda da büyük bir tepki yükselmeye başladığını, insanların artık ölümlere karşı dur dediğini, HDP’nin mitinglerinde alanların bomboş kaldığını gördük. PKK’nın Kürtleri temsil etmediğini ben gündemi sıradan bir şekilde takip ederken görebiliyorsam, İstanbul Tabip Odası Başkanı’nın da bunun farkında olması ve toplumu da buna göre yönlendirmesi gerekir. Gerçekleri yansıtan açıklamalarda bulunması gerekir.
“Tabip Odası Mesleki Özlük Haklarını Savunmalı”
EDK : İstanbul Tabip Odası’nın görevi nedir?
SA : Tabip odaları özellikle bugün çok önemli kurumlar. Mesleki özlük haklarını savunmalı. Özellikle günümüzde sağlık sisteminde sürekli sorunlar yaşanır, asistan hekimlerin, yıllardır çalışan hekimlerin mesleki haklarını en iyi şekilde yerine getirme sorumluluklarını denetlemeli ve bu sorunlara çözüm bulmalı. Tabiki hekimin toplumsal sorumlulukları vardır. Tabiki ülkemiz bu kadar acılar içinde geçerken hekimler sessiz kalamaz. Ama bunu da ülkenin birliği bütünlüğünden yana tavır alarak yansıtması birincil görevidir.
VG : Ülkemizde sağlık alanı önü açık ve gelişmekte olan bir alandır. Bu ilerlemenin beraberinde gelen sorunlarla ilgilenmek ve manevi destek sağlamak Tabipler Odasının görevidir. Sağlık alanında alınan kararlarda sağlıkçıların düşünceleri dikkate alınmadan karar verilmektedir. Bununla mücadele edecek kurumdur. Ezilen, dayak yiyen doktorların yanında olacak onların elinden tutacak yapılanmadır. Meslek ahlakının dışına çıkan doktorlara özünü gösterecek ve bunları yaparken sorumluluk ve görev bilincinde, yeminine sadık bir odadır.
“Tabip Odası Özür Dilemeli”
EDK : Sizin Tabipler Odası’ndan bu olayla ilgili beklentileriniz neler?
AG : Şuan ülkenin gidişatına bakıldığı vakit Tabipler Odası’nın ülkenin safında bir taraf tutması gerekiyor. Ortaya ikircikli laflar etmemesi gerekiyor. Hem ben vatanın bütünlüğünü savunuyorum deyip aynı zamanda Kürtlerin temsilcisi olarak Apo’yu görüyorum demek olmaz. Kendisini ve zihniyetini tanıdığımız için bunlara şaşırmıyoruz. Ama masaya oturma talebini yinelemesi, PKK’yla birlikte masaya oturulmasını söylemesi gibi bir gafta bulunması kesinlikle kabul edilemez. Bu kadar aydın bir insanın, bu kadar önemli bir yerde bulunan bir insanın bu şekilde cümleler kullanması, bir terör örgütüyle masaya oturulmasını dile getirmesi çok büyük bir yanlış. Ben bunun altında yatan sorunun da kesinlikle hümanizm algısındaki yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Biz olaylara bakış açımızda sürekli salt bir hümanizmle baktığımızda yanlış yerlere gidiyoruz. Bu tıpkı Tabip Odası’nın bundan aylar önce Kobani olaylarında yaptığı açıklamalarda olduğu gibi. Salt bir humanist bakış bizi yanlış yerlere götürüyor. Burada bizim beklentimiz Tabip Odası’nın muhalifliğini koruyarak, sağlık politikalarıyla ilgili bizim en büyük beklentimiz o yönde. Sağlık politikalarıyla ilgili muhalif bir çizgide ilerleyecek. Lakin bu tarz siyasi olaylarda, toplumu çok yakından ilgilendiren olaylarda daha sağlam ve üsturuplu bir duruş sergilemesini beklerdim açıkçası.
VG : Ben Tabipler odasından vatanın bütünlüğünü bozacak bölücü gruplara destek vermemesini, açık konuşmasını, kimsenin savunuculuğunu yapmamasını bu tarz kötü niyetli kişileri başkan seçmemesini, seçilirse dahi denetlemesini, geniş bir doktor kitlesini temsil eden kurumun bu denli bir şeye indirgenmemesini yaptığı yanlışı fark edip özür dilemesini bekliyorum. Geleceğe umutla bakan öğrencileri desteklenmesi, sesimizin duyurulması bu kurumun görevidir. Bunun farkına varmalarını istiyorum.
EDK : Selçuk Erez’e Ordu, İzmir, Balıkesir, Antalya Tabip Odaları’ndan tepkiler geldi, istifaya davet ettilert. Bazı Tabip Odaları kayyum atanmasını istedi. Erez de bu taleplere tepki olarak “seçimleri kazanamayanlar, kayyum istiyor” dedi. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Kayyum sizce çözüm müdür?
SA : Kayyum tabiki çözüm değildir. İstanbul Tabip Odası seçimleri çok yakın zamanda gerçekleşti. Yıllara baktığımızda seçimlere çok az hekim katılıyor. Bunun temel nedeni bizce hekimlerin seçeneksiz kalmaları. Şimdiye kadar katılım oranları 3-4 bin civarı kalıyordu. Bu yıl katılım sayısı 32 bin hekim içinden 5 bin katılıma kadar çıktı. Bu oranlar çok düşük. Tabip Odası’nda “yıllardır bizim iktidarımız burada. Burası bizim çöplüğümüz” gibi bir durum söz konusu. Ama bu yıl ilk defa 4 farklı grup seçimlerde yarıştı. Bu şunu gösteriyor: Selçuk Erezlerin grubu olan Demokratik Katılım Grubu demekki bir seçenek değil ki hekimler seçimlere şimdiye kadar gelmiyordu. Bir alternatif göremedikleri için. Baktığımızda DKG %60-70lerle seçim kazanıyordu sürekli. Bu yıl %58 oranıyla kazandı. Diğer gruplarla kıyasladığınızda oldukça yüksek görünüyor. Sanki İstanbul’daki hekimler Selçuk Erezlerin yönetimini istiyormuş gibi bir görüntü çizildi ama 32 bin hekimden sadece 2800’ü onu destekledi. Bu bütün hekimleri bu şekilde kendi bakış açılarıyla temsil edebilecekleri anlamına kesinlikle gelmiyor. Tabipler Odası Başkanının bütün hekimlere ve topluma karşı sorumluluğu var. O hekimlerin hepsinin görüşlerini gözetecek açıklamalarda bulunması gerekiyor. O yüzden şuanda İstanbul Tabip Odası’nın çok demokratik bir şekilde yönetildiğini söyleyemeyiz.
VG : Bir yere kadar çözüm olabilir. Tabipler Odası için yapılan seçimlerde dikkatli olunmalı ve iyi denetleme yapılmalıdır. Birkaç kişinin hatasını tüme yaymakta doğru değildir elbet. Görev bilincinde ve meslek etiğine saygılı kişilerin katılımının artırılması ve daha tıp eğitiminin ilk yıllarında bu meziyetlerin tüm doktorlara kazandırılması köklü bir çözüm olabilir. Halk arasında yayılan söylemlerin de önüne geçilmelidir. Tüm doktorlar aynı düşünmüyor. Buna sebebiyet veren kişi ve kişiler halka açık yargılanmalı ve gereken cezayı almalıdır.
“Tıbbiye Ruhunu Tıbbiyeli Hikmet’ten Öğrendik”
EDK : Ankara patlamasından sonra Türk Tabipler Birliği’nin açıklamaları yine tartışılmıştı. Neden?
AG : İstanbul Tabip Odası’nın mevcut iktidarında Kürtçü politikalar güdülüyor. Bu politikada da güncel siyasetin ışığında ilerletilşmeye çalışılıyor. Bir şekilde hekimler etkilenmeye çalışıyor. Meslek odaları her zaman ülke siyasetinde önemli yerler edinmiştir. Kobani olayları sırasında gerek sokaklardaki eylemler, gerek siyasetteki sıcak hareketlenmeler Tabip Odasını da ilgilendirdi ve onlar da bir açıklama yaptılar. Bu açıklama Kobani eylemlerini destekleyenlere güç verdi. Bizim burada sorunumuz şudur: İstanbul Tabip Odası hekimleri temsil ediyor. Bence esas karşı çıktığımız nokta burasıdır. İstanbul’daki hekimleri temsil ediyor. Lakin yaptığı açıklamalara baktığımız zaman genele hitap etmemektedir. Ben şahsen bir hekim adayı olarak İstanbul Tabip Odası’nın yaptığı açıkalmalara asla imza atmam. Bu noktada bir kaygı taşıyorum açıkçası. Tabip Odası’ndan ne bekliyorsunuz diye bir soru sormuştunuz. Tekrar yinelemek isterimki Hekimlik Tıbbiye ruhuyla alakalı bir olaydır. Osmanlı Devleti’nin zamanında kurduğu tıp fakültelerine Tıbbiye deniyor. Biz Tıbbiye ruhunu en çok 1.Dünya Savaşı döneminde, kongrelerde Tıbbiyeli Hikmet’ten öğrendik. Tıbbiyeli Hikmet’in okul sıralarından cephelere gidişinden öğrendik. Kendisi ve arkadaşlarıyla birlikte. Biz o ruhu taşıyoruz. Kendisi bu sıralarda oturdu, bu sıralarda eğitim gördü. O ruhu taşıdığımız için içimizde sadece hekim olarak değil aynı zamanda ülkenin sorunlarına da çözüm üretebilecek bir sınıf olarak görüyoruz kendimizi. bu noktada Tabip Odası bizim hiçbir ihtiyacımızı karşılamıyor. Sorun esas itibariyle burada çıkıyor.
SA : Ben Marmara Üniversitesi’nde tıp okuyorum. İlk 3 senemi Haydarpaşa Kampüsü’nde okuma şansım oldu. Bu kampüsün çok önemli bir tarihi var. Tıbbiyeli Hikmet’in kampüsü, onun sıraları, İngiliz işgaline, emperyalizme karşı tıbbiyelilerin başkaldırısının gerçekleştiği yerler. Haydarpaşa Kampüsü’nde eski hamam vardır, şimdi kapıları kapalıdır. Bize ilk dersimizde hocamız anlatmıştı. Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşları arkadaşlarıyla o hamamda toplanmışlar. Okul İngiliz işgali altındayken. İngiliz askerlerinden saklı konuşabilecekleri tek yer orası. Sivas Kongresi’ne delege gönderme kararını yine o eski hamamda alıyorlar. Sivas Kongresi’ne 2 kişi gönderecekler ama paraları yetmiyor. Sadece Tıbbiyeli Hikmet’i gönderebiliyorlar. Sivas’ta manda, himaye tartışılırken Tıbbiyeli Hikmet söz alıp Mustafa Kemal’e “Paşam manda ve himayeyi siz kabul ederseniz Tıbbiyeliler size karşı da ayaklanmaya hazırdır” diyor. Mustafa Kemal’in gözleri doluyor, “gençlikten beklediğimiz budur” diyor. Tıbbiyeli bu mandaya himayeye karşı duran bu geleneği temsil ediyor. Canını ortaya koyup bağımsızlık için direniş sergileyen.. Tıbbiyeliler bunu temsil ederken İstanbul Tabip Odası Başkanı’nın bu olayların yaşandığı şehirde ABD kontrolündeki terör örgütünün muhattap alınmasını önermesi gerçekten akla mantığa sığmıyor. Ve benim bir hekim adayı olarak geleceğe tedirginlikle bakmama neden oluyor. Bizim önümüzdeki hekimlerin, hocalarımın bize karşı da sorumluluğu var. Mezun olduğumuzda nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini Tıbbiyeli Hikmetlerden örnek alıp bize göstermeleri gerekiyor.
AG : Bizim tedirginliğimiz bundan ibaret değil. Yaklaşık 1 haftadır kendi dönem arkadaşlarımla bu konuları çok defa konuşuyoruz. Dönem arkadaşlarımdan şöyle bir yorum geldi: Atılım annelerimiz babalarımızla konuşuyoruz, gerçekten milletin gözünde bu açıklamalardan sonra hekimlere bakış açısı da değişiyor. Hekimlerin hakikaten terör örgütünü destekleyici açıklamalar yapması.. Hepimizi temsil eden tabip odası orası. Bu tarz açıklamalar yapması bizi de zan altında bırakıyor. Hekimlere güven kaybı yaşanıyor. Arkadaşlarımın ailelerinden böyle yorumlar geldi. Bu da bizi hakikaten çok üzen sonuçlara götürüyor.
Hekimler toplumun nabzını en çok tutan meslek gruplarından biridir. Ve siyasetçilerin bir çoğu hekimlikten gelir. Çünkü toplumun sorunlarını çok iyi biliyorlar. Biraz da mesleğin içerisinde olan yardım etme, derde derman bulma, dayanışma ruhu, birlikte çalışma ruhundan dolayı sosyalizmi komünizmi andırıyor. Böyle bir mesleği karalamak bir tabip odası başkanına yakışmıyor.
Selçuk Erez’in Açıklamalarına Öğrencilerin Tepkileri
EDK : Selçuk Erez’in açıklamalarına öğrencilerin tepkileri ne şekilde?
SA : Biz ilk duyduğumuzda çok şaşırdık. Özellikle Türkiye böyle bir dönemden geçiyor, hergün şehit haberleri geliyorken kanayan yarayı biraz daha açmak gibi oluyor. Bu masaya oturulsun vs. Selçuk Erez meseleyi hiç kimsenin karşlı çıkamayacağı yerden ele alıyor. Biz akan kanın durmasını, insanların ölmemesini istiyoruz diyor. Biz Selçuk Erez’in açıklamasına katılmadığımızda, karşı durduğumuzda sanki insanların ölmesini istiyormuş gibi bir noktaya itiliyoruz. Ama şunu söylüuyoruz: Masaya oturulsun deniyor. Biz bunu açılım süreçlerinde gördük. O masadan kalkıldığında ne olduğunu da gördük. Devletin başındakiler itiraf ettiler. Bu mayınlar bu bombalar açılım sürecinde döşendi. Evet biliyorduk, birşey yapamadık dediler. Şimdi büyük bir güvensizlik var. Bir önceki masada bütün yollara bombalar döşendi. Şimdi masaya oturulduğunda ne olacak?
Zatan her yerde bombalar patlıyor, PKK saldırıyor. Büyük şehirlerde bile saldırılar oluyor. Eli bu kadar kana bulanmış bir örgütle kanın durdurulması pazarlığı yapılabilir mi? Bunları konuştuğum arkadaşlarımın yanıtları çok net: Hepsi de bunun mümkün olmadığı görüşündeler. Öğrencilerin de Selçuk Erez’den beklentisi bu açıklamayı geri alıp hata yaptığını söylemesi. Hocalarımız bize dersimizi anlatırken öncelikle hata yapmama üzerinden anlatıyorlar. Hastaya yaklaşırken hata yapmayın, zarar vermeyin. Ama bilmiyorsan ya da yanlış yaptıysan bir an önce söyleki yanlışın neresinden dönülürse hastanın hayatı için önemlidir. Bizim Erez’den beklediğimiz “evet yanlış yaptım, bu yanlıştan en kısa zamanda dönüyoruz” açıklaması olacaktır.
AG : İstanbul Üniversitesi bu noktada bence daha hareketli günler yaşıyor. Çünkü DKG’nun bir çok üyesi bizim kendi hocalarımız. Kendileriyle de konuşma fırsatımız oluyor. Kendi arkadaşlarımız da eleştiriyorlar, nasıl böyle bir grubun içerisinde bulunabiliyorsunuz diye. Kendi açıklamasında Erez, insanhayatını ön plana alan açıklamalarda bulunuyor. Hakikaten öyledir. Hekimliğin temel görevi önce zarar vermeyeceksindir. Lakin bu yaptığı açıklamada insanı şüpheye düşüren bazı şeyler prtaya çıkıyor. Bundan aylar öncesinde PKK’nın yaptığı eylemlerde terör lafını ağzına almayan, sadece çatışma kelimesini kullanarak PKK’dan dahi bahsetmeyen bir tabip odası var. Burada hiçbir şekilde güven vermiyorlar. Bakalım geçmişten beri PKK’ya bir kere bile terör örgütü demişler midir? Böyle bir süreçte kendisinin insan hayatının değerli olmasından söz etmesi hiç de güven vermiyor, samimi gelmiyor.
VG : Bombalı bir saldırıyı yaşayan biri olarak söylemek isterim ki şehitlerin yanında çok geniş bir kitle de madden ve manen ciddi olarak zarar görüyor. İnsanların sürüklendiği bu geniş umutsuzluğun güneşi doktorlardır. Yaralıların elinden tutacak onlara biz sizin yanınızdayız diyecek… Ben tıbba daha yeni başlasam da içimdeki yardım etme ve iyileştirme heyecanın hep olacağını düşünüyorum. Tabipler Odası’nın bizim bu hevesimize gölge edecek söylemlerinin yerine bizi desteklemesini bekliyorum. İleride hiçbir doktorun PKK sempatizanı yargısına tabi tutulmasını istemiyorum. Öğrenciler her şeyin farkında. Elimizden çok az sey gelmesine rağmen sesimizi duyurarak bizi temsil etmekten yoksun bu kurumda ciddi düzenlemeler yapılmasını ve iyileştirilmesini istiyoruz. Terzi kendi söküğünü dikemez derler ya baştaki hasta zihniyetli insanları iyileştirmek de bizim görevimiz. Bu konuda bilinçli ve kendınden emin bir neslin varlığı beni mutlu ediyor.
SA : Beni çok etkileyen bir durum. Geçtiğimiz yıl Diyarbakır’dan arabasıyla tek başına bir yere giden bir hekim yoldayken PKK çevirme yapıyor. Çevirmeyi görünce geri dönmek istiyor. Teröristler tarafından vurularak öldürülüyor. Kimin vurduğu çok net. Bütün haberlerde PKK tarafında öldürüldüğü yazıyor. Bu hekim Tabipler Odasının üyesi. Tabipler Birliği sonrasında bir açıklama yapıyor. Kimin öldürdüğü belli değil, katillerin bulunması için diyor. Ama katiller belli. Kendi meslektaşı öldürülmüşken failini söylemekten aciz bir duruma düşüyor. Bu sürekli söyledikleri hekimlik mesleğinin onuruna yakışan bir şey değil. Bir meslek odası meslektaşının ölümünün ardından bile net bir tavır alamıyorsa terör örgütüne karşı, bu artık çok taraflı olmaktır.
AG : Sadece bu tarz eylemler değil defalarca gördüğümüz gibi hastanelere atılan bombalar oldu. Buna da sessiz kalan bir tabip odasından bahsediyoruz. Bu gerçekten içler acısı bir durum. Tabipler Odası bütün mesleki sorunları bırakmış, Kürtçülük üzerine işler yapıyor. Sağlık politikalarıyla ilgili açıkları bırakmış. Ben 1 sene sonra intern olacağım. Ve intern’lükte çok büyük sorunlar yaşayacağım. Ben bu sorunların çözülmesini istiyorum. Bu konuda gidebileceğim tek yer Tabip Odası. Ama Tabip Odası çok farklı şeylerle ilgileniyor.
SA : Yine geçen yıl Cizre’de en yoğun çatışmaların yaşandığı dönemin arkasından Tabipler Birliği oraya inceleme için bir heyet gönderdi. Cizre’de ilk hedef alınan yerler sağlık merkezleri, hastaneler. Ama bunların hiçbirini PKK’nın yaptığına dair hiç bir cümle yer almıyordu raporlarında.