Bir futbol adamı.
Ömrünün yarısını Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve Anadolu klüpleriyle geçirdi.
Süper yıldızlarla, unutulmaz kulüp yöneticileriyle hep dirsek temasında oldu.
Sahada, kuliste, soyunma odasında yaşanan her şeyden haberi oldu.
Yıllarca seyircilerine görüneni ve kimi zaman da olayların perde arkasının detaylarını verdi.
Her şeyden önce isminin önünde her zaman ”beyefendi” takısı oldu.
Habertürk’ün ünlü spor spikeri Can Küçükyıldırım; futbol dünyasını dobra dobra anlattı.
Spor camiası Aziz Yıldırım’dan korkuyor mu?
Yıldırım ilk geldiği günlerde tecrübesizdi ama sonra anladı ki bu camiada daha çok sesi çıkan, sert demeç verenin haklı çıkma ihtimali daha yüksek.
Tecrübe onu bu günlere kadar getirdi. O da bu özelliğini geliştirdi. Elbette bir kısım ondan korkuyor.
Dominant yapısını tecrübeyle birleştirince ortaya da zaman zaman korkutucu bir Aziz Yıldırım çıkarıyor.
Emenike bu saatten sonra ağzıyla kuş tutsa takımda kalamaz.
Emenike’nin işi bence bitti.
Taraftarın sevmediği bir ismi yönetim dahi takımda tutamaz. Sezon sonunda satılır diye düşünüyorum.
Agressif olan oyuncuya ihtiyaç duyuyor.
Kaybetse de hırsını gösteren oyuncu istiyor.
Bunun sonucunda da bu rolleri bazıları üstleniyor saha içerisinde. Bunu yorumcular da teşvik ediyor.
Bir Selçuk değil de bir Melo daha çok prim yapıyor mesela galatasaraylı taraftarın gözünde.
Fenerbahçe’de de en hırçın 2 oyuncu kim? Volkan ve Emre…
Kaybetseler de sürekli her olayın içindeler.
Kendilerini saha içerisinde bu takımın temelleri olarak görmeleri bu sonucu ortaya çıkarıyor.
Dolayısıyla kötü de yapsalar taraftar sahipleniyor. Dolayısıyla yönetici de sahipleniyor.
Bir hafta önce aynı pozisyona kart gösteren hakem 2 hafta sonra düdük bile çalmıyor.
Paralel değil ama bir standartsızlık bence en büyük sorunumuz özellikle hakemlerimizde bu çok var.
Bu işe gönül veren milyonlar o arabaları paraları ekmeklerinden kısıp o oyunculara veriyorlar.
Bu duygu çemberinde futbolcunun yeri de, durması gereken zamanda durması. En azından hissetmiyorsa da empatiyle taraftarını üzmeme adına bara gezmeye tozmaya en azından bir gece ara vermesi…
Ünü yurt dışına kadar uzanmış.
Beşiktaş ile var oldu ama onsuz da olmuyor artık.
Pratik ve esprili zeka ürünü sözleri pankartları ve gündemi takipleriyle çok öndeler.
Duyarlılar da.
Beşiktaş’tan büyük elbette değiller ama artık onlarsız da olmayacak durumda…
İddiası olmayan takıma yeniliyorsanız ve durumunuz iyi değilse biri ”Şampiyon mu olacaksınız? yapmayın bunu” der mutlaka oyunculara.
İçine maddiyat giren şike olayına rastlamadım ama olmamıştır diyemem elbette.
Kulaktan dolma her zaman duyulur ama gözle görülmeden ya da tanık olunmadan iddiada bulunmak ta çok yanlış bence…
Yine söylemek lazım kulaktan dolma ya da sebep sonuç ilişkisi kurarak böyle 1000 tane formül bulabilirsiniz ama kanıt var mı?
Bunu yargı tartışıyor. Sayın Duygun Yarsuvat ‘var’ dedi. Ama sorulunca o da sebep sonuç ilişkisiyle durumu aktarıyor.
Bunlar ciddi iddialar ve ancak Devletin yargısı böyle bir şeyin olup olmadığını kaynaklarını kullanarak ortaya çıkarabilir.
34 haftalık bir maratonda bu çok zor bir olay.
Cumhurbaşkanı Erdoğan veya onunda mertebesine yakın konumdaki siyasilerin bu tür işlerle uğraşmadığını ve uğraşmayacağına inancım tam.
Sonuçta bu büyük takımların hepsinin milyonlarca taraftarı var.
Siyasetçi zaten halkı memnun etmek için var.
Neden bir kısım milyonlar gülerken diğerlerini üzmek istesin?
Üstelik 34 haftalık bir maratonda az çok herkesin fikrinin olduğu bir spor dalında böyle bir şey yapmak da çok zor.
Yerel siyasilerin etkisi diyorsanız elbette vardır.
İl ya da belde takımlarını kullanarak onlara vaatlerde bulunarak oy potansiyelini arttıran belediye başkan adayları vs. olabilir elbette ki var da zaten…
Meslek hayatımdaysa tanık olduğum; Gs’nin Uefa kupasını kaldırması, 2008’de A milli takımın muhteşem zaferleri ve Avrupa’da ilk dörde girmemiz.
Bir de şahit olamadığım ama heyecandan titreyerek izlediğimiz 2002 Dünya Kupsı’nda 3. olduğumuz o sene. Bunlar unutulmazlar benim gözümde…
Bu işi hakkıyla yapan bir kısım var onları tenzii edelim.
Ama bir kısım da var ki izlerken konuya hakimiyeti konusunda emin olamıyorsun.
İnsan ne iş yaparsa yapsın bir hakimiyeti olmalı.
Bu da sadece bilgi birikim ile değil sadece, üstüne koyarak da olması lazım.
Biz de maalesef bazı zamanlarda bu işin ölçüsü kaçıyor.
Bana göre bir işin kadını erkeği değil iyi yapılıp yapılmaması ön planda olmalı. İşin hakkı veriliyor mu?
Dışarıda sadece ‘bu hanım da çok güzel hadi bakalım spor haberlerini bundan izleyelim’ diyen bir kitle de kalmadı pek artık…
Emre de bizim gibi mesleğin her kademesinde çalışmış bu işin emektarı bir isimdir.
İnşallah tez zamanda iyileşir.
Sadece futbolu konuşanlar.
Sadece futbolla birlikte saha içinde ve dışındakileri de kendi ölçülerinde abartmadan konuşanlar.
Bir de futboldan çok saha içi ve dışını yöneticilerin söylediklerini ön planda yorumlayanlar.
Üçüncüsü biraz daha artık bu işin show buısness’ı gibi görülüyor.
Kavga ilgi çekiyor denilerek kavga etmek bunu körüklemek bana çok doğru gelmiyor.
Arada bir işin ölçüsü kaçabilir ama her hafta kavga gürültü oluyorsa program onun üzerine kurulu demektir. Bunu seyredip seyretmemek de insanların elinde sonuçta…
Bizde arkadaşlık bir yerlerde karşılaştığın zaman yıllar geçse de yan yana gelip sohbet etmektir.
Aradaki zaman önemsizdir.
Acun ile hemen hemen aynı dönemlerde muhabir olarak çalıştım spor sektöründe.
Askerde Kütahya’da aynı zaman beraberdik. Üniversite’de aynı bölümdeydik.
Çok burun buruna çalışmadık ama karşılaştığımızda bir samimiyetimiz vardır.
Sonuçta TV8 satılacaksa Acun almasa Mehmet alsa ekonomi, Ahmet alsa yemek kanalı da yapabilirdi.
Herkesin bir hedefi var.
Televizyonculuk böyle bir şey. Kader seni bir yerlere sürüklüyor çoğu zaman.
Bu da öyle olacaktır.
Bu kadar tecrübeli iki siyasetçinin elbet bir bildikleri vardır.
Sonuçta hayatı; siyaseti yorumlamakla geçen birçok ismin bile açıklık getiremediği bu konuya ben yorum yapsam abes olur.
Herkes bildiği konuda konuşmalı.
En azından ben böyle düşünüyorum…
Teşekkürler Can Küçükyıldırım