Mustafa Kemal Atatürk “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir” der. Tarih alanında yürütülen çalışmaların yetersiz olduğu günümüz dünyasında dinamik bir soluk İnciraltı Tarih Cemiyeti. Gerçek tarih resmi tarih tartışmalarından hepimizin hayalini kurduğumuz sömürüsüz, baskısız bir dünyaya uzanan yollara kadar birçok konuyu ele aldığımız bu röportajı tarih meraklılarını okumadan geçmemeli.
Röportaj: Seda Özdemir – Müge Yücetürk
SEDA ÖZDEMİR (SÖ): Kuruluş amacınızdan, çalışmalarınızdan ve “İnciraltı” isminin nereden geldiğinden bize bahseder misiniz?
EREN ÖZTÜRK (EÖ) : İnciraltı Tarih Cemiyeti, Türkiye Gençlik Birliği’nin tarih alanında çalışmalar yapmak için kurduğu bir cemiyet. 2010-2011 yılları arasında Atilla İlhan Kültür Merkezi çalışmaları sırasında kurulma fikri başladı. Fakat o zamanlar tam olarak gerçekleştirilemiyor ve son üç senedir aktif hale geliyor. İnciraltı Tarih Cemiyeti’nde TGB üyeleri tarih alanında çalışmalar yapıyor ve son dönemde ortaya atılan tarihsel yalanlarla mücadele merkezi konumunda bir cemiyet yürütüyoruz. İsmi ise şuradan geliyor: Köklerimizi 150 yıllık devrimci bir geleneğe dayandırıyoruz. Jön Türkler, İttihat Terakki, Mustafa Kemal ve Cumhuriyet dönemlerini inceliyoruz çoğunlukla ve İttihat Terakki’nin kuruluş aşamasından öykünüyoruz. Örneğin İttihat Terakki Cemiyeti, baş harfleri İnciraltı Tarih Cemiyeti yine bunlar benzerlik oluşturuyor. İttihat Terakki Cemiyeti’ni Tıbbiyeliler kuruyor. İbrahim Temo arkadaşlarıyla birlikte Abdülhamit dönemindeki istibdata ve ülkenin gidişatına karşı dertleşirken “Bizim artık sürekli toplanıp konuşmamız kifayetsiz kalıyor, eyleme geçmemiz lazım, eylem için teşkilat kurmamız lazım” diyor. Bu vatanseverler sürekli 12 kişilik bir cemiyetle Tıbbiye’deki bir incir ağacının altına toplanıyorlar ve ismine de “İnciraltı toplantıları” diyorlar. Burada İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurma fikri ortaya atılıyor ve 1908 devrimine de önderlik eden teşkilat kuruluyor. Biz de İnciraltı Tarih Cemiyeti’ni bu şekilde adlandırdık. Hedefimizi de Atatürk karşıtlığı, cumhuriyet karşıtlığı üzerinden tarihi alanda ortaya atılan yalanlarla mücadele etmek üzere kuruyoruz. Günümüz tarih anlayışında büyük bir kesim İttihat Terakki Cemiyeti’ni, Atatürk’ü, İnönü’yü birbirinden ayırarak saldırı harekatına girişmiş bulunmakta. Mustafa Kemal’e tam olarak saldıramayanlar İttihat Terakki’ye ve İnönü’ye saldırarak Mustafa Kemal’i yalnız bırakmaya çalışıyorlar; ama biz biliyoruz ki 150 yıllık devrim geleneğimizde İttihat Terakki de, Jön Türkler de, Mustafa Kemal de, cumhuriyet devrimi de birbirinden kopmaz bir bütündür. Biz de Türkiye Gençlik Birliği olarak, gençlik hareketinde bu devri örnek aldığımız için tarih alanında araştırmalar yapmak üzere kurulmuş bulunuyoruz. Düzenli yazılar üretiyoruz, tarihçilerle röportajlar yapıyoruz ve tarihi alandaki kitapların tanıtım yazılarının yazıyoruz.
MÜGE YÜCETÜRK (MY): Tarih alanında çalışma yürütmek amacıyla kuruldunuz. Peki bu amacı istediğiniz boyutta gerçekleştirebildiniz mi?
EÖ: Ben büyük ölçüde gerçekleştirebildiğimizi düşünüyorum ve bu alanda değişik aşamalar kaydettiğimizi düşünüyorum. Öncelerinde ismimiz pek bilinmezken şimdilerde Sina Akşin, Muazzez İlmiye Çığ, Mehmet Perinçek gibi alanında yetkin isimlerle röportajlar gerçekleştiriyoruz ve sadece pek savunulamayan tarihsel tezleri bile güçlü bir şekilde savunur hale geldik. Bu tarihsel tezleri büyük ölçüde akademik camiaya kabul ettirecek konuma gelmiş bulunuyoruz. Genç, dinamik ve örgütlü bir kadromuz var. Bu kadromuzla birlikte sıkça yazılar üretiyoruz. inciraltitarih.com, tgb.gen.tr, Oda TV, Ulusal Kanal, Aydınlık ve birçok yerel ve genel basında yazılarımız yayınlanıyor. Türkiye’den ve dünyadan birçok takipçilerimiz var. İstanbul merkezli olmamıza rağmen Adana’dan, Sivas’tan, İzmir’den üyelerimiz gelmeye başladı ve Londra’dan, Azerbaycan’dan bile bize mailler yağıyor. Azerbaycan’dan “ Hocalı katliamını lütfen anın” diye bize mailler geliyor. Yani alanımızda önderleşecek konuma geliyoruz yavaş yavaş.
MY: Ağırlıklı olarak tarihin hangi bölümü üzerinde çalışıyorsunuz?
EÖ: Gençlik hareketi içerisinde kendimizi 150 yıllık devrimci tarih birikimine dayandırıyoruz. Bu yüzden de Jön Türkler, İttihat Terakki, Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Dönemi’ni sıklıkla işliyoruz ama dönemsel olarak farklılıklar ortaya çıkabiliyor. Örneğin dünya tarihinde farklı bir konu olduğu zaman orayı inceleyebiliyoruz. Örneğin 24 Nisan 2015 tarihi sözde Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümüydü ve bir Ermeni olayları çalışma topluluğu kurduk. Aynı şekilde Çanakkale 1915 tekrardan yıldönümüydü. Böyle değişik gruplarla birlikte çalışmalar yürütüyoruz.
SÖ: Kullandığınız kaynaklar nelerdir? Kimleri okursunuz?
EÖ: Cemiyet olarak tarihin köşesinde kalmış yazarları da okuyoruz günümüzde popüler olan yazarları da okuyoruz. Fakat büyük bir tahribata uğrandığını düşünüyoruz tarihin popülerleştirilmesi sebebiyle. Örneğin Türk Tarih Kurumu’nun yetkin isimlerinden Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Ziya Gökalp gibi isimlerin tahrip edildiğini düşünüyoruz. Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün de üzerinde incelemeler yaptığı dört ciltlik tarih kitabından bolca yararlanıyoruz. Onun dışında Kaynak Yayınları bize bu konuda bolca destek sağlıyor. Cumhuriyet döneminde Osmanlı arşivlerini tekrardan işliyoruz. Halil İnalcık’ı takip ediyoruz. Bu şekilde herhangi bir çalışma yaptığımız zaman bir yazı hakkında o alandaki tüm kitaplardan hangi ölçüde olursa olsun yararlanmaya çalışıyoruz ki gerçeğe daha çok yaklaşalım.
“TARİH MÜCADELESİNDE BİR SÜVARİ GÜCÜYÜZ”
SÖ: Türk tarihçiliğinde kendinizi nerede görüyorsunuz?
E.Ö: Türk tarihçiliğinde kendimizi gençliğin önderi konumunda görüyoruz. Tarihi yine bir mücadele alanı olarak gördüğümüz için gençliği de bu tarih mücadelesinde bir süvari gücü görüyoruz; çünkü bilim camiası, tarih camiası, sosyoloji camiası gibi birçok camiada bir savaş ve mücadele yürüyor. Biz de tarih alanında o mücadeleyi yürütmeye çalışıyoruz; çünkü her siyasi kuvvetin dayandığı bir tarih vardır. Biz de bu tarihimizi İttihat Terakki’ye ve Mustafa Kemal’e dayandırmaya çalışıyoruz. Zaten mücadele ettiğimiz kuvvetler de kendilerini dayandırdıkları yeri iyi belirliyorlar.
“RESMİ TARİHE SALDIRILAR ULUSAL DEVLETİN YIKIM PROJESİNİN BİR AYAĞI”
MY: Gerçek tarih ve resmi tarih tartışmaları son yıllarda öne çıktı. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
EÖ: Resmi tarihe saldırılar yapılarak aslında bilimsel olgulara dayandırılan tarih anlayışı yıpratılmaya çalışılıyor. Yani genelde tezler şöyle ortaya çıkıyor:“Türkiye’de bir cumhuriyet devrimi gerçekleştirilmiştir ve bu devrim tarihini kendi yazdığı için gerçeklere dayanmamaktadır” diye iddia ediliyor. Fakat Çanakkale Savaşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nda Yunan kaynaklarından, İngiliz, Fransız ve Türk kaynaklarına bakıp karşılaştırdığımız zaman bu gerçeği çok rahat görebiliyoruz. Örneğin Ermeni soykırımı olayında bu durumu çok rahat görebiliyoruz. İngilizlerin, Fransızların bizzat Ermenilerin ve Türklerin kaynaklarına baktığımızda böyle bir soykırımın olmadığını gerçekten açığa çıkarabiliyoruz. Resmi tarihe saldırılar daha çok ulusal devletin yıkım projesinin de bir ayağı olarak da gerçekleşti ve 1980 sonrası neoliberal politikalar çerçevesinde daha çok artmış bulunmakta. Biz bunlara karşı çıkarak resmi tarihe savaş açan sapkın tezleri bir güzel çürütüyoruz ve tarihin doğru okunmasına çalışıyoruz.
“GENÇLİK KENDİ TARİHİNİ YAZAR”
MY: Siz tarihi doğru okumaya çalışırken yeni hazırlanan müfredatta genç dimağlar tarihin safsatalarıyla kirletiliyor, Atatürk tarih kitaplarından siliniyor. Meşrutiyet ve hürriyet devrimleri darbe olarak gösteriliyor ve Albdülhamit parlatılıyor. Bu anlamda bir projeniz var mı?
EÖ: Evet, var. Öncelikle bahsettiğim gibi her kuvvet kendini tarihsel bir kuvvete dayandırır. Örneğin Cumhuriyet dönemindeki nesiller devrimin kalıcı olabilmesi için Köy Enstitüleri’ni kurmuşlardır ve Fransız Devrimi’nden Türk devrimine kadar kendi tarihlerini gençlere öğretmiştir. Bu durumun tam tersini ise şuan AKP hükümetiyle yaşıyoruz; fakat farkı gerçek dışı tarih öğretilmesi. Özgürlüklerin, devrimlerin geldiği bir dünyanın darbe olarak gösterilmesi; kurucu liderlerimizin, Atatürk’ün tarihten çıkartılması akıl alır şey değil. Bizim bu alana dair çalışmamız var. Türkiye Liseliler Birliği tarih kitaplarında yapılan müfredat değişikliğine yönelik bir proje ortaya koydu. “Gençlik Kendi Tarihini Yazar” sloganıyla yola çıkıldı ve “Türk Devrim Tarihi” adında bir kitap yazma aşamasındayız şuan. Bu kitap şuan liselerde okutulan ve müfredat değişikliğine giden kitapların alternatifi olacak ve bu alanda değişik çalışmalar yapılacak. TGB, TLB ve İnciraltı Tarih Cemiyeti olarak alanlara bölüştük. Örneğin İnciraltı Tarih Cemiyeti yoğunluklu arkadaşlar Osmanlı son dönemini ve 1. Dünya Savaşı’nı konu aldı. TLB’deki birçok arkadaşımız Kurtuluş Savaşı dönemini ele aldı. Yani İnkîlap Tarihi denen bölümü biz “Türk Devrim Tarihi” olarak kitaplaştıracağız. Zaten 1980 darbesi öncesinde de ismi “Devrim Tarihi” dersi idi. Bu şekilde bir çalışmamız var bu alanda. Hazırladığımız “Devrim Tarihi” kitabı da okullar açılırken, yani Eylül ayında piyasaya çıkacak.
SÖ: Yaptığınız tarih çalışmalarında bolca gündeme vurgu yapıyorsunuz. Gündemden kopuk tarih anlayışını çoğunlukla reddediyorsunuz. Cidden bu kadar sıkı bir bağ var mı günümüz siyaseti ve tarih arasında?
EÖ: Ben inanıyorum ki gündemdeki her olayın tarihte bir karşılığı var. Örneğin bugün Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde yürüttüğü vatan savaşının ve vatan savaşına yönelik karalayıcı söylemlerin tarihte karşılığını görüyoruz. Mesela 1. Dünya Savaşı gibi zorunlu bir savaştaki “Bu savaşa neden girdik, bizim askerimizin orada ne işi vardı?” gibi söylemlerin aynısını bugün Suriye cephesinde, “Askerimiz El-Bab’ta ne yapıyor, bizim askerimizin orada ne işi var?” gibi söylemlerde görüyoruz. Türkiye’deki başkanlık sistemi bizzat Abdülhamit’in parlatılmasıyla eşgüdümlü bir şekilde gelmiştir. Önceleri Abdülhamit tartışmaları daha kısıtlıyken son dönemdeki halk oylamasında özellikle Abdülhamit parlatılmıştır, yeni diziler ortaya çıkartılmıştır, müfredata Abdülhamit serpiştirilmiştir ve başkanlık tarihsel zemine dayandırılmıştır. Bu şekilde tarihle gündem arasında bir ilişki olduğunu biliyoruz ve bu alanda çalışmalar yürütüyoruz.
MÖ: Sömürünün ve baskının olmadığı, insanların kardeşçe yaşadığı bir dünyayı düşleyenlerin hatta mücadele edenlerin çok olduğunu söylüyorsunuz. Ancak günümüz dünyasına bakıldığında bunun pek gerçekleşemediği âşikar. Sizce gerçekleşmeme nedenleri nelerdir?
EÖ: Çok güzel bir soru sordunuz, teşekkür ediyorum. Biz yazılarımızda buna sıkça değiniyoruz. Birinci sebebi olarak örgütsüzlük, yani teşkilatsızlık olarak görüyoruz. Bugünkü tarih anlayışımızda bile var. Mesela müfredat değişikliği olmadan önce bile yani bizim okuduğumuz lise tarih kitaplarında bile kurtarıcımız tek olarak gösterildi. Atatürk geldi ve kılıcıyla tüm düşmanları süpürdü, Türkiye’yi kurtardı gibi bir imaj verilirdi. Oysa daha sonra öğrendik ki Atatürk harbiye sıralarından ölümüne kadar teşkilatlı bir hayat sürmüştür. Harbiye’de gazete çıkarmaktan, Cumhuriyet Fırkası’ndaki çalışmalarına kadar yaşamı boyunca teşkilatlı bir hayat sürmüştür. Bu teşkilatsızlığı, tarih anlayışımız yani bize öğretilmeye çalışılan tarih anlayışı ve gündem sıkça pompalıyor. Ayrıca bu bir sabır ve tarih okuma meselesi. Yani bizim özlemimizin “Gelecekti, neden gelmedi?” gibi yorumlanmasından ziyade nasıl geleceği üzerinden çalışmalar yürütüyoruz ve tarihten esinlendiğimiz için kendimizden çok eminiz. Yani günlük heyecanlarla ya da gençlik hevesleriyle yürütülen bir mücadele değil bu. Zaten o yüzden TGB bugün 11. senesinde ve en etkin, en güçlü gençlik örgütü konumunda. Biz de bunu tarihimize dayandırıyoruz. Baktığımız zaman Fransız İhtilali de birçok başarısız devrimler ardından mücadele edilerek kazanılıyor. Kurtuluş Savaşı aynı şekilde teşkilat üzerinden kazanılıyor. Rus devrimi de aynı şekilde. Bu geçmiş devrimleri örnek aldığımız için biz kendimizden eminiz ve bu bahsettiğimiz sömürüsüz dünyayı kuracağımıza inanıyoruz.
“ÇANAKKALE ZAFERİ VE ERMENİ TEHCİRİ OLAYLARI BENZER KONUMDADIR”
SÖ: Ermeni soykırımı iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
EÖ: Ermeni soykırımı iddiaları 2015 yılına kadar Türkiye’nin Amerika’nın ve Ermenistan’ın ağzına baktığı bir olaydı. “George Bush ya da Obama Ermeni soykırımı diyecek mi, demeyecek mi?” şeklinde tartışmalar yürütülüyordu ve sürekli okullarda bile ‘’Ermeni soykırımı böyle bir olaydır, yorum size kalmıştır” şeklinde öğretiliyordu. Halbuki Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan olduğu, tarihsel olarak da, güncel olarak da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Örneğin Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni ‘’Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok’’ kitabında bundan sıkça bahsediyor ve Ermenilerin hatalı olduğuna değiniyor. Ayrıca Talat Paşa’nın aldığı karar da tarihsel olarak doğru bir karardır. 1.Dünya Savaşı’nda, siz, bu Ermenileri kaydırmazsanız, Çanakkale’de verdiğiniz zaferin anlamı kalmaz. Çanakkale zaferinde Ermeni tehciri kararı eşgüdümlü bir şekilde vatanın savunulması amacına hizmet etmiştir. Çanakkale zaferi ve Ermeni tehciri olayları benzer konumdadır. Talat Paşa ve Ermeni tehciri kararı savunulmalıdır. Bu bağlamda Ermeni soykırımının yalan olduğuna dair çeşitli çalışmalar yaptık. Bu alanda çalışmalar yürüten ve Rus arşivlerine giren Mehmet Perinçek ile de röportaj yaptık. En son Sina Akşin ile röportajımız yayınlandı. Kısacası; Ermeni soykırımı tarihsel bir yalandır ki bu yıl 24 Nisan’ da hiçbir iftiraya denk gelmemiz de bunun kanıtıdır. Tabii bu alanda ülkemize tarihi bir zafer kazandıran Dr. Doğu Perinçek’i de unutmamak gerekir. Perinçek-İsviçre davası yüzyıllık yalanın bitirilmesi konusunda önemli bir dönemeçtir.
OSMANLI DİZİLERİ
SÖ: Tarih ile ilgili çekilen diziler size göre ne kadar gerçekçi? Bir dönem ağa dizileri, bir dönem aşk dizileri, bu dönem de tarihsel diziler revaçta. Bu sadece moda mı, yoksa farklı bir projenin parçası olarak mı görüyorsunuz?
EÖ: Demin bahsettiğim gibi, iktidarın kendisine oluşturduğu hegemonya alanı Osmanlıcılık politikası ve Abdülhamit’in istibdat dönemi, yani başkanlık politikasına zemin hazırlayan bir süreçteydi. Bu sebeple Muhteşem Yüzyıl dizisiyle Osmanlı figürleri daha çok ön plana çıktı ve o tarihten itibaren de halka kendi sundukları politikanın tarihsel zeminini ortaya koydular. Örneğin; Diriliş dizisi gibi, Payitaht Abdülhamit dizisi gibi projeler ortaya kondu; fakat siz insanların aklına ve zihnine olmayan bir şeyi kendi dayatmanızla sokamazsınız. Zaten bu dizilerin reytingleri son derece düşük oldu. Bu diziler de ileride televizyon ekranlarından silinmeye mahkumdur. Ama şu an dizilere bakıyoruz, hangi diziler ön planda? İsimsizler dizisi gibi, Söz dizisi gibi… Dağ 2 sinema filminden sonra ortaya çıkan yoğun bir şekilde askeri ve vatan savunmasını anlatan film ve dizilerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu da bize gösteriyor ki Türkiye’nin gerçeği olan vatan savaşı sürecinin insanların gözünde daha bir ön plandadır. Mesela oğlunu askere gönderen bir anne babanın o dizilere daha bir bağlandığını görüyoruz. Bu da aslında bir mücadele mevziisidir.
MY: Türkiye’nin son 15 yılı tarihte nasıl yazılacak?
EÖ: Türkiye’nin son 15 yılı tıpkı Abdülhamit’in istibdat döneminden, Hürriyet devrimine geçiş süreci gibi olacak. Örneğin Abdülhamit döneminde Türk-Yunan savaşı için cepheye koşan Mustafa Kemalleri görüyoruz. Biz de bugün aynı şekilde vatan savaşıyla, iktidar mücadelesini birbirinden farklı ele alıyoruz. Tarih gençliğin ve Atatürkçülerin iktidarını ve zaferini yazacak.
SÖ: Mustafa Armağan’ın çıkardığı Derin Tarih dergisinde, Mustafa Kemal Atatürk’e çakma Napolyon dendi. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
EÖ: Böyle güncel bir soru sormanız beni sevindirdi. Derin Tarih’in son sayısında bu söyleme rastlanmıştı. Latife Hanım üzerinden Mustafa Kemal’e hakaretler boyutunda söylemler yer alıyor. Önceden sorduğunuz gibi resmi tarihe bir atıf yapılıyor ve tarihi derinlerde arama politikasıyla Mustafa Kemal ve Cumhuriyet dönemine bir kirletme politikası uygulanıyor. Derin tarih ismiyle de tarihi derinlerde arayacağını iddia ederek resmi ideoloji ve resmi tarihi bir kenara itip, kimsenin bilmediği, onların bulduğu, aslında gerçeğin bu olduğunu iddia ettikleri adeta yeniden bir gerçek üretilmeye çalışılıyor. Mesela bunca anılara ve yaşanmış tarihi vesikalara rağmen birden Latife Hanım’ın bir olayını çıkarıp çakma Napolyon olduğunu iddia ediyorlar. Mustafa Armağan zaten şu an Atatürk’e ve Cumhuriyet dönemine dil uzatan, Abdülhamit’i öven ve ittihatçıları yeren bir karakterde. Bizim bahsettiğimiz tarihsel mevziilenmede, karşımızda olan kalemşörlerden biri olarak bulunuyor. Biz bu mücadelemizde bunu da belirtiyoruz zaten ve sürekli Mustafa Armağan’ın yazılarına da cevap olarak kendimizi gösteriyoruz.
2.ABDÜLHAMİT NEYİN SEMBOLÜ?
MY: Tekrar televizyon dizilerine yönelecek olursak; 2.Abdülhamit karakterinin seçilme nedeni, yani özellikle onun üzerinden odaklanılması, Osmanlı’da Fatih Sultan Mehmet varken, Yavuz Sultan Selim varken neden Abdülhamit? Sizce neyin sembolü?
EÖ: Öncelikle her siyasi lider kendini, geçmişte o milletin damarlarına bağlamak mecburiyetindedir. Örneğin Stalin, Rusya’nın yürüttüğü savaşta Sovyet ordusuna, Çarlık Rusya’nın komutanı Kuduzof’un askerleri olarak sesleniyor. Örneğin Mustafa Kemal; tabiî ki kendi fikrini Fransız Devrimi’ne ve Jöntürk’lere dayandırıyor; fakat yine Türk Milletine ve ulusa seslenirken Fatih Sultan Mehmed’in yiğitleri şeklinde söylemlerde bulunuyor. Aynı şekilde Erdoğan da kendini II.Abdülhamit’e dayandırmak zorunda kalıyor. Peki neden? Baktığımız zaman Vahdettin karakteri bir vatan haini olarak ortaya çıkıyor. İngilizlerin arasına kaçarak vatanı terk ediyor. Bunun savunulacak hiçbir yanı yok. Fatih Sultan Mehmed ve Kanuni Sultan Süleyman gibi isimler farklı bir çağı temsil ediyor. Arada büyük bir çağ farkı olduğu için ona dayanmanın da bir anlamı yok. Ama buna rağmen Yavuz Sultan ismi köprülere veriliyor, orası işin başka bir boyutu. Kendilerini Abdülhamit’e benzetenler sonlarını Abdülhamit’e benzetiyor demektir.
Burada değişik yalanlarla karşılaşıyoruz. 33 yıllık istibdat dönemini toprak kaybının azalması için yaptığı söyleniyor ya da “Aslında kişiliğinde çok iyi bir insandı, çok dindardı. Haram yemezdi, şatafata düşkün değildi.” şeklinde nitelendirilerek övülüyor. Bu şekilde bir sembolleştirme adı altında Erdoğan’ın ve Abdülhamitçilerin öne çıkardığı bir karakter. Ama gerçekte durum böyle değil. Abdülhamit gerçeğini gözler önüne serdiğimizde, bunun böyle olmadığını görüyoruz. Bu nedenle umudumuz daha çok artıyor. Örnek vermek gerekirse, halkoylamasında biz ‘hayır’ı savunduk. (Tarihsel bir konudayız; ama gündeme de etki ediyor) Bunu da Meclis geleneğinin bitirilmesine karşı çıktığımız için dedik. 1876’dan beri süregelen bir Meclis geleneğimiz var ve bu istibdat, meclisi kapatarak ilerliyor. Meclis kapandığı zamanda büyük bir denetimsizlik ortaya çıkıyor. Osmanlı’nın en çok toprak kaybettiği dönemin Abdülhamit dönemi olduğu gözümüze çarpıyor. Umutluyuz ki Türkiye’de ne meclis geleneği bitecek, ne de demokrasi mücadelesi sönecek. Tıpkı İttihat Terakki dönemi gibi, hürriyet devrimleri gibi bir dönem bizi bekliyor ve Türk gençliği olarak bunun tarihsel zeminini oluşturmak için her zaman en öndeyiz. Bu mücadeleyi başaracağımıza inanıyoruz.
SÖ: Başta İnciraltitarih.com , tgb.gen.tr, Oda Tv ve Aydınlık Gazetesi olmak üzere birçok yere çok sayıda yazı yetiştiriyorsunuz. Bu dinamizmi nasıl sağlıyorsunuz?
EÖ: Öncelikle biz İnciraltı Tarih Cemiyeti olarak bir mücadelenin ürünüyüz ve gençlerden oluşan bir topluluğuz. Biz düzenli olarak tarihsel tartışmaları kendi aramızda yapıyoruz ve bu tartışmaların yazı olarak gündeme alınmasını bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Ayrıca çeşitli çalışma gruplarımız var. Örneğin Cumhuriyet’in ilk yılları, İttihat Terakki dönemleri, Osmanlı dönemleri gibi. Mesela benim çalışma grubum Tıbbiyeliler ve İttihat Terakki’nin kuruluşu. Zaten kendim de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuduğum için, tıp tarihi ve İttihat Terakki alanında kendimi geliştirmek istediğim için “İttihat Terakki’nin nasıl kurulduğu, İbrahim Temo ve arkadaşları hangi fikirle böyle bir teşkilat kurdu ve Tıbbiyeliler bu alanda neler yaptı?”, bu konuları araştırıp yazılar üretiyoruz. Aynı zamanda tarihsel çarpıklıklara da cevap vermek açısından takip etmek iyi oluyor ve tarihsel olarak yanlış gördüğümüz yerler hakkında ani bir polemik yazı üretiyoruz. Bu şekilde arkadaşlarımızın dinamizmini birbirimizi kontrol ederek ve grupların kendi arasında uyumlarını sağlayarak oluşturmaya çalışıyoruz.
MY: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
EÖ.: Ben roportajlik.com ‘ a çok teşekkür ederim. Tarih alanında çalışma yapmak isteyen arkadaşları İnciraltı Tarih Cemiyeti’ne davet ediyorum. Takipçilerimize ve destekçilerimize çok teşekkür ediyorum. Sizlerin de emeğine sağlık.